Bölüm 34

203 12 1
                                    

"Sen inançlı kızsın kızım. Kalk ayağa. Ölüm Allah'ın emri! Belki de onlar şehitlik mertebesi aldılar. Geride kalanlara dertlen! Kendine dertlen! İmtihan dünyasındayız! Sevdiklerimiz ölecek, isteklerimiz olmayacak, işlerimiz ters gidecek! Gidecek ki Allah'ın sevgisini tadalım! Rabbim bizi seviyor ki dert veriyor diyebilelim! Kendine gel!"

Kendimi yükseltmek işe yaramıştı ama yine de gördüklerimin oluşturduğu mide bulantısına çözümüm yoktu. Asil "iyi değilsin görebiliyorum. Gidelim, sonra baş sağlığı dilemeye geliriz desem kabul etmeyeceğini de biliyorum. Ama böyle olamazsın Zühre. Kıymet için güçlü durmalısın. Şu an onun sığınacağı herkes bitkin bir haldedir orada. Güçlü durup ona sarılacak birine ihtiyacı olacak. O kişi sen olmalısın. O yüzden şimdi düşemezsin. Sen düşersen öğrencilerin de düşer. Kendine gel" dediğinde bir komutan gibi direktif veriyordu. Etkisi büyüktü.

"Çok korkmuştur şimdi o." Sesim bir çocuk gibi ağlamaklıydı.

"Korkmuştur. Ama Zühre öğretmeni ona iyi gelecek." Kararlı bir komutandı.

"Geleceğim" dedim burnumu çekip gözlerimi silerken. O ise kocaman gülümsedi. İşte tam da bu yüzden yanımda olmasını istiyordum. Mantıklı bir adamdı ve sözünü geçirmek için komutanlığını kullanmaktan çekinmiyordu. Yaptığı şey emir vermekte değildi ayrıca. Kararlı ve kendinden emin bir şekilde söylediği her söz beni tesir altına alıyordu.

Arabadan inip bir koli aldığımda kalan bütün suları üst üste koyarak aldığında "bir tane daha alabilirim" dedim sakince kollarımı uzatarak. Bir hayli uzun olduğu için tepeden bir gülüş gönderip "sen kendini taşı yeter" dedi göz kıparak. Her durumda yüzümü güldürmeyi başarabilmesi de diğer bir artı yönüydü.

Beraber cenaze evinin bahçesine girdiğimizde jandarmalar ve bir sürü insan vardı. Yakut ve Feride su ambalajlarını açıp giriş kapısındaki tahta masaya bırakırken Demir ve Tuğrul jandarmalarla konuşuyorlardı. Kızların yanına ilerleyip onlarla konuşan kadına kulak kabarttığımda evde vefat edenlerin akrabası olduğunu anlamıştım.

"Allah sizden razı olsun hemşire hanım. Hiç tanımadığınız halde gelmişsiniz. Bir de zahmet edip hazırlık yapmışsınız. Biz bu köyden çıkmaları için çok yalvardık zamanında onlara. Çok zeki çocukları vardı. Dedik gelin büyük şehirde iyi eğitim alsınlar. Biz köyden çıkarsak o itler burayı yuva beller dediler karı koca. Onların vatan konusunda korkusu yoktu anlayacağınız."

"Allah şehitlik mertebesiyle şereflendirsin hepsini. Başınız sağ olsun."

Kadının yorgun bakışları bana döndüğünde büyük bir merhametle sarıldım ona. Kendimi tanıtmak adına "Zühre Gözgür ben, bu köyde din kültürü öğretmeniyim. Evinizde vefat eden Dilan'ın kardeşi öğrencim olur. Başınız sağ olsun tekrardan" dediğimde daha sıkı sarılıp sıcak gözyaşlarıyla başını omzuma yasladı. Burnum sızlıyordu. Bu insanlar bunu nasıl atlatacaklardı? Küçücük Kıymet nasıl atlatacaktı? Kadın kendini geri çekip omuzlarıma tutundu.

"Adını duymuştum hocam. Köye çok iyi geldiğinizden bahsetmişlerdi ablamlar. Ölmeden birkaç hafta öncesiydi. Bir genç kız geldi, her şeyi değiştirdi dedi. Keşke çocuklarım yeniden ortaokula gitseler de bu hocanın öğrencisi olsalar demişti. Size hayranlardı."

Duyduklarım hazırda bekleyen gözyaşlarıma komutlar verdiğinde anında yanaklarım ıslanmıştı. Yakut ve Feride'de benden farklı değillerdi. Feride cenaze için getirdiği siyah şalı yapmış, ucuyla gözyaşlarını siliyordu. Yakut ise sessiz gözyaşlarıyla bana bakıyordu. Gülümsemeye çalışarak "şimdi de ben onlara hayranım. Şehitlik herkese nasip olmuyor. İnşallah Peygambere komşu oldular" dediğimde kadında gözyaşlarının arasından gülümseyerek "inşallah hocam inşallah" dedi ve kollarını omuzlarımdan çekti.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin