Bölüm 46

189 14 3
                                    

"Ben seni dinledim Aziz Kurt. Keşkeleri sevmiyorum ama keşke görseydin kardeşinin senin gibi sevebildiğini. Öğrettiğin her şey için teşekkür ederim aslan abim. İyi ki varsın... İyi ki vardın."

Asker olarak damat olmanın en güzel yönüyle açmıştım sabah gözlerimi. Zaten tıraşlı gezdiğimiz için bir de damat tıraşı olayına girmemiz gerekmiyordu. Annemin kravatımı son kez düzeltip "alyansını unutma" demesiyle yanaklarını tutup alnından öptüm ve "haftalardır rahattın sultan. Şimdi niye streslisin bu kadar?" dedim bir bebekle konuşur gibi. Annem ise ağlamaklı ifadesiyle derin bir nefes verip omuzlarını düşürerek beni izledi bir süre.

"Duygulandım işte ne bileyim. Abin de olabilseydi... Çok gurur duyardı. Düğün istemediğinizi duyunca delirip en kral düğünü yapacağız derdi kesin o deli uşak. Horondan da çıkmazdı. Ama yok ya işte..."

Sesi çatallaşınca susup bakışlarını yere indirdi. Ona sımsıkı sarılıp "annecim" dedim anlayışla. "Şehitlerin ölmediğini biliyorsun. Aziz Kurt şu an elinde çekirdek paketiyle bizi izlemiyorsa bende bir şey bilmiyorum" deyip güldüğümde göbeğimi çimdikleyip "deli oğlan" dedi ve nihayet güldü. Kapıda beliren babamın duygu dolu bakışlarla "hatta kesin papyon taksana oğlum ne kravatı, o saç ne öyle, babam düğüne değil de kahveye mi gidiyor bu kılıkla gibi şeyler söyleyip dalga geçiyordur bizimle kerata" demesiyle yeniden bir durulma gelse de buna izin veremezdim.

"Hadi ailem hadi! Evleneceğim daha! İşim çok! Göreve çağrılmadan evleneyim da hayde!"

İkisini de dışarı çıkardığımda dayımlar da uyanmışlardı. Küçük amcam da kızını göndermişti bizimkilerle. Herkes bir telaş halindeyken yönlendirmem gerektiğini düşünerek "ben arabaya iniyorum. Annemle babam benimle geliyor. Diğer iki arabaya sığarsınız zaten. Artık kız evine çıkmamız gerekiyor. Siz direkt belediyeye de geçebilirsiniz. Evde durmayacağız çünkü" dediğimde hepsi beni onaylamıştı.

Nihayet bizimkilerin olduğu apartmanın önüne geldiğimizde hızla indim ve derin bir nefes aldım. Az sonra bu kapıdan sevdiğim kadınla çıkacaktım ve artık hep onunla olacaktım. Bu apartmana bekâr girdiğim son andı. İçimde büyüyen heyecanla yukarı çıkıp annemler de geldiğinde kapıyı çaldım. Evde büyük bir uğultu vardı. Kapıyı aralayan Yakut elini uzatarak "usule uyalım lütfen!" deyince gülerek "ama benim sağdıcım yok. Haksızlık bu" dedim. Demir neredeydi hakikaten?

"Ben kız tarafı oldum abicim. Karım öyle tembihledi. Maalesef bende içerideyim."

Demir'in aralık kapıya yaklaşıp seslenmesiyle birlikte gözlerimi devirip gülerek "hanım önemli abi. Hanım ne derse o olur. Bir şey diyemem" dedim ve cebimden tek tek iki yüzlükleri Yakut'un sabırsız ellerine bıraktım. Kapı kapanıp para sayma işlemi bitince "kızımızı almak bundan daha değerliydi ama yetişilmesi gerekilen bir yer olduğu için uzatmayacağım" diyerek açtı kapıyı. Gerçekten de hemen ikna olmuştu. Bunu beklemiyordum ama sesimi çıkarmadım.

Karşımda peri kızı gibi süzülen Zühre'yi görmek dilimi düğümlemişti. Beyazlar içinde, yüzü ışıl ışıl parlarken, zarafetiyle büyülerken konuşmak zordu. Zarif gülümsemesiyle bakışlarını bana çevirdiğinde o an ortamda babaların, dayıların, amcaların olması umurumda bile olmamıştı. Aralanan dudaklarımla onu izliyordum. Sabiha anne "hoş geldiniz" deyince annem "kızımızı almaya geldik artık" diyerek odağımı ondan çekip sadede gelmem gerektiğini bana hatırlatmıştı.

Bunu duyan Alparslan baba Zühre'nin duvağını kapatmadan önce alnına bir öpücük kondurup "birbirinize hayırlı eşler, peygamberimize layık bir ümmet, vatana millete hayırlı bireyler olun. En önemlisi ise Allah'a layık kullar olun evlatlarım. Yuvanız daim olsun" deyince gözlerinden süzülen yaşları ellerimle silmek istemiştim. Sabiha anne de titreyerek ağlıyordu artık. Kolay değildi.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin