Bölüm 33

244 7 1
                                    

"Sende istersen ne demek Zühre? Sana evlenme teklifi ettim ben evinin mutfağında. Bazı şeyleri çabuk unutuyorsun hocam darılıyorum."

Büyük bir rahatlıkla söylediği şeyler cevap vermemi engellediğinde sırıtarak beklediğine emindim. Boğazımı temizleyerek "uykun baya açılmış belli. Ben gidiyorum, iyi geceler!" dedim ve şak diye yüzüne kapattım. Kalbim göğüs kafesimden çıkıp yatağa düşecekti şimdi. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Uyumam tamamen imkânsız hale gelmişti işte. Bu adamın rahatlığıyla nasıl ömür geçirecektim acaba ben? Her seferinde bir yolunu bulup beni utandırıyordu.

"Allah'ım sen kalbime mukayyet ol. Aklımı idare edebiliyorum ama kalbim yoldan çıkıyor gibi hissediyorum. Sen yanlış bir şey yapmama izin verme. Hayırsız olan her şeyi hayatımdan def et."

...

Sabah namazına kalkamamış olmanın vicdan azabıyla bir kaza namazı ve birkaç tövbe namazı kıldıktan sonra şiş gözlerimle kalktım secdeden. Yakut kahvaltı hazırlıyordu. Feride ve Demir'i de çağırmıştı. Öğle namazı gelmeden çıkmamız gerektiği için hızlı olmalıydık.

Üstüme hızlıca bir polo yaka elbise giyip şalımı yaptım ve kot ceketimi alıp salona geçtim. Tam o sırada çalan kapıyla birlikte Yakut mutfaktan "kapı!" diye bağırmıştı. "Viyana kapısı için bu kadar heyecan oluşturulmamıştır eminim ki Yakut. Ne bağırıyorsun kızım sabah sabah?" Kesinlikle uykusuz ve agresiftim. Ayrıca Kıymet ile yüzleşecek olmak bir hayli zor geldiğinden gergindim de.

"Çok konuşma kapıyı aç bak kızgın yağlı maşayla döverim seni."

O varken annemin gözünün arkada kalmaması çok normaldi gerçekten. Yakut yeterince annem gibiydi. Hızlı davranıp kapıyı açtığımda ağlayan bir Sahra, siyahlar içinde bir Feride ve askeri üniformayla bir Demir karşılıyordu beni. Asil yoktu. Her nerede yaşıyorsa oraya gitmişti demek ki.

"Zaten bu kahvaltıyı Yakut hazırladı. Ben hazırladığımda gelsin de hüner görsün."

Bir an böyle yeni gelin düşünceleri zihnimi ele geçirdiği için kapıdaki dostlarıma şaşkınlıkla bakıyormuşum gibi olmuştu. Feride kahve gözlerini bana çevirip "geri mi gidelim? Ne demek istiyorsun? Ne anlamamız geliyor bu mide bulantısı bakışlarından?" deyince elimle geçiştirip gülmeye çalışarak "ay gelin Yakut'la atışıyorduk. Hoş geldiniz" dedim ve kenara çekildim. Demir Sahra'yı karısından alıp "Selamün aleyküm hocam" diyerek içeri girdi. Feride de girince kapıyı kapattım. "Gözlerin niye şiş senin? Ağladın mı sen bakayım?" diyen canım komşum bir hayli tedirgindi.

Aslında söylemezdim ama fazla tedirgin olduğu için "hayır" dedim gözlerimi kaçırarak. "Asil'i aradım gece. Bugün görüşmek istedi. Müsait olduğumu haber vermek için aradım ama biraz sohbette edildi tabi şimdi. Sonra da biraz dönüp durdum işte yatakta. Namaza falan da kalkamadım bir saat kala uyuduğum için. Öyle yani."

Feride kocaman açılan gözleri ve sonuna kadar açılan ağzıyla bana bakarken "öyle bakma çalıkuşu. Anlatmak için hiç uygun bir zaman değil. Geç kalmayalım" diyerek mutfağa ilerledim. Dün geceden bahsederken bile kalbim ağzıma yükselip uçurumdan atlarmışçasına geri iniyordu. Bugün odaklanmam gereken tek şey Kıymet olmalıydı.

"Kızartmaları götür bacım hadi. Masa hazır zaten, çayı alıp geleceğim."

Feride'de peşimden mutfağa giriş yapıp "bu kızın gözlerindeki şişliğin sebebini biliyor musun Yakut?" dediğinde hızla tabakları alıp salona koştum. Asla rahat vermeyeceklerdi anlaşılan. Salonda da Demir, sakinleşen kızını havaya atıp tutarak güldürüyordu. Bu görüntü mutfaktakinden daha onaylanabilir olduğu için sakin bir nefes alıp kızartma tabaklarını masaya dizmeye başlamıştım. Ama yanıldığım bir konu vardı ki o da Demir'in Feride'nin kocası olup huylarının aynı olduğuydu.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin