Bölüm 14

406 20 1
                                    

"O kadar da demesin şimdi ama."

Düşüncelerimi geçiştirmeye çalışırken Afife teyze "ben ona da dedim zamanında. Gel torunla tanıştırayım seni dedim. Yok, illa asker eşi olacakmış. Bak kaptılar işte komutan oğlumu" deyince gözlerim cin görmüş gibi açılmıştı. Cennet mahallesi modunu aktifleştirip karakol kavgası sahnesi çekmeme ramak kalmıştı.

"Sen bir sinirlendin gibi sanki ha?"

Feride keyifle eğilip konuşunca dişlerimi sıkarak konuşma sırası bendeydi. "Bana ne canım kızın hislerinden. Ben ona mı sinirleniyorum?" dedim öfkeyle. Feride daha da geniş bir sırıtmayla "neye sinirleniyorsun tam olarak?" deyince düşünmem gerekmişti. Gerçekten içimde büyüyüp giden öfkenin sebebi neydi? Ama ben demiştim Yakut ve Feride tanışırsa aklım bulanır diye!

"Sonuçta... Yani... Sen bu kız Asil'le görüşüyor diye bahsettin. Bunlar bizi görüşüyor biliyorlar. Ona rağmen böyle rahat konuşabilmesine sinirleniyorum ben. Ya gerçekten konuşuyor olsaydık? Kalkıp saçını başını yolsam hoş mu şimdi yani? Gelme üstüme, kurabiye duruyor bak!"

Feride asla ikna olmamış bir şekilde başını sallayıp gülerek ortama döndü. Sevim teyze "senin torun da otuz beş oldu ama yani Afife. Gencecik kızlar ne diye baksınlar senin torununa canım? İşi gücü de yok" deyince Afife teyze "iş kuruyor şimdi. Hem yaşını da göstermiyor benim torunum. Dalyan gibi oğlan" diyerek haliyle torununu savunmuştu. Göksu ise ikisini de umursamadan oturduğu yerden bana doğru eğilip ilk kez tebessüm etti. Sahte olduğu ise bariz belliydi.

"Yalnız beni şaşırttın baya Zühre. Daha geleli bir ay olmak üzere sadece ama sen baya çöpçatanlık işlerine girmişsin bile. İlk başta din kültürü öğretmeniyim deyince kafamda başka canlanmıştın yani ondan diyorum. Yanlış anlama lütfen."

İşte şimdi benim sıram gelmişti. Günlük hareketlerimden ötürü hep "sen din kültürü öğretmenisin" savunmasıyla eleştirilmiş biri olarak herkese bir cevabım vardı çok şükür. Aynı yapmacık tebessümle bende beden dilini taklit edip ona doğru eğildim. "Canım" dedim bastırarak. "Din kültürü öğretmenleri de evlenir. Ne sanıyorsun bilmiyorum ama bizde birileriyle tanışırız. Tek kural usulüne uygun olmasıdır. Hem konu din kültürü öğretmenlerini ilgilendirmiyor sadece. Her Müslüman yaptığı şeylerden sorumlu olacak. Benlik bir durum değil yani sadece."

Göz kırpıp geriye yaslandım. Altın kemer kazanmışım gibi bir gurur vardı yüzümde. Feride gülmemek için öksürmek suretiyle elini ağzına götürmüş "sen fenasın" diyordu sessizce. Fenaydım tabi. Bazılarının hakkı gerçekten kötekti. Güzelliğin yaramadığı insanla uğraşılmaz, ağzının payı verilir ve yerine oturtulurdu. Ama Göksu pes etmemişti.

"Anlıyorum canım" dedi beni taklit ederek. "Sonuçta imamın dediğini yap, yaptığını yapma demişler değil mi ama? Senin de bir nefsin var tabi. Her şeyin önüne geçemezsin." Tekbirler eşliğinde buradan oraya uçsam Şenay ablaya çok ayıp olur muydu acaba? Böyle eğlenceli bir kadının kızı nasıl böyle nemrut olabilirdi yani? Aklım almıyordu. Ama benim de pes etmeye niyetim yoktu. Öğretmen kimliğimi tamamen bir kenara fırlatıp gülümsememi büyüttüm.

"Haklısın gerçekten. Herkesin bir nefsi vardır, bak ne güzel bilgilerin var. Mesela sende Asil abini görmek için yemekler yapıp nefsine uymuş ve ona götürmüşsün. Çok teşekkür ederim sana. Sonuçta bekâr, iki askerin eviydi. Her kız kabul edip her Allah'ın günü yemek götürmez yani. Ama şimdi biri evli, diğeri de o yolda ilerliyor. Asil abine en az senin kadar iyi bakacağım merak etme."

Feride kendini tutmaktan morarma evresine geçmişken "Sahra ağlıyor sanki. Ben bir bakayım" diyerek hızla ayaklandı ve bebeği bıraktığı odaya doğru koşar adım ilerledi. Göksu ise pes etmişti. Israrla "Asil abin" dediğim için bir hayli bozulmuş duruyordu.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin