Bölüm 20

400 17 1
                                    

Şiir gibi konuşuyordu. Her bir cümlesi aklıma tamamıyla yatıyordu. Mantıklı bir adam olmasına karşın aynı zamanda duygularını da yoğun yaşıyordu. "Bu adamdan olur" dedi soytarı. Evet, olurdu.

"Bugün yaptığın konuşmaları unutalım. Normale dönelim istiyorum. Bu süreçte seni tanımaya çalışacağımı ve beni tanımak istediğinde izin vereceğimi söyleyebilirim. Ama sana bir başlangıç vaadi veremem komutan. Sende gözümün göremeyeceği kadar benden kaçmayacağına söz vermelisin."

Yapabileceğim en uygun konuşmanın bu olduğunu düşünmüştüm. Tanışıklığımız tuhaf bir yola girecekti. Onunlayken aklıma bu günü getirip bir hayli utanacaktım da. Ama kalpleri ısındıran Allah'tı. Belki bu heyecanını kaybeder ve başka birini bulurdu. İşi evlilik aşamasına getirmedikçe bıkardı belki de benden. Bunu normal karşılamam gerekiyordu. Biz bir yola girmemiştik sonuçta.

"Olumsuz cevap verseydin beni bir daha görüp huzursuz hissetmemeni sağlardım ama güvenliğin için hep sırtında bakışlarımı hissederdin. Hislerime inanmıyorsun ama ben sağlam sevmeyi abimden öğrendim. Seni hiçbir şeye zorlamam. Mutlu olacağın yerde ol. Başkası girerse hayatına yolunda engel olmam. Ama mutlu olacağın yer olmak için de çabalarım. Üzerimden tank kaldırdın şu an. Nasıl rahatladığımı anlatamam sana."

Büyük bir rahatlama ve tebessümle bakıyordu artık yüzüme. Benim kalbimse kafesten çıkmak için çırpınan bir kuş gibiydi. Her ne kadar belirsiz bir olay olsa da, bir yola girmedik desem de bu bir yoldu. Artık rahatça onunla uğraşamaz, konuşamaz gibi hissediyordum. Kısa sürede oluşan yoğun hisler konusunda tereddütlerim olsa da bugünkü konuşmaları bilerek tamamen normale dönemezdim ki.

"Sanki komutan gidince halay çekmeyeceksin!"

Çekecektim. Üç gündür öyle ruh halim düşüktü ki sürekli kendimi "sen bu değilsin kızım" deyip ayağa kaldırmaya çalışıyordum. Şu konuşmanın başlangıcı da kalan bütün enerjimi çekmiş olsa da günüm tuhaf bir arafla bitmişti. Akılla kalp arasında kalınan bir araf...

"Kızım leyla mısın sen? Bu kapı neden açık?"

Feride'nin yüksek desibelli sesiyle evime yaptığı giriş anın büyüsünü tamamen silerken kocaman açılan gözlerimle Asil'e bakıyordum. Umurunda bile değildi. En ufak bir telaşı yoktu. Feride'nin mutfağa yönelen adım seslerini duyabiliyordum. Kocaman adamı bir yere saklayamayacağım için de öylece kaderime mahkûm olmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu.

"Afife teyzenin torunu geldi! Kapılarını kilitlemen gerekirken sen-"

Ve beklenen son gelmişti. Bakışları Asil'le benim aramda gidip geliyordu. Bir hayli şaşkın gibiydi. Asil anın tuhaflığını umursamadan "torunu mu gelmiş?" deyince "konumuz bu mu şu an komutan?" diye yükseldi soytarı. Feride kuzeninin sorusunu es geçip "senin ne işin var burada?" dedi şüpheci bakışlarla Asil'in üzerine yürürken. Rahatlığı yüzünden bir an bütün konuşmayı ortaya dökeceğini düşünüp "çorba!" diye bağırdım. Çorbacı olsam böyle içten bağıramazdım.

"Ne çorbası?"

"Tavuk!"

"Ne tavuğu kızım iyi misin sen? Depresyon beynini mi yaktı senin?"

Depresyon değil de kuzeni beynimi yakmıştı bugün ama bunu onun yanında söyleyemezdim. Boğazımı temizleyip adam akıllı cümle kurmak için zihnimi toparlamaya çalışırken, Asil minik mutfak tezgâhıma yaslanmış, sırıtarak can çekişmemi izliyordu. "Komik mi be adam? Gülmesene!"

"Şimdi şöyle ki Ferideciğim, kapı açık da olsa öylece birinin evine giremeyeceğini, destur istemen gerektiğini dayım sana öğretmiştir diye düşünüyorum. Senin ne işin var burada? Önce bunu konuşalım." Asil'in avukat gibi yaptığı savunmadan sonra gözlerim Feride'ye döndü. Asil'in sözlerine öyle şaşırmıştı ki bütün mimikleriyle bunu belli ediyordu. Hürrem'in "bana ne mi?" repliği gibi aniden yükselip "senin burada olmandan daha normal be benim burada olmam! Rahatlığa bak! Bir de saçmalıyorlar çorba, tavuk!" dedi cinnetle canım komşum.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin