Bölüm 23

322 18 10
                                    

"Hazreti Hatice bir ticaret kadınıydı beyefendi. Deve üstünde çöl aşan bir kadındı. Hz Aişe hadis rivayet eden bir sahabeydi. Bir nevi eğitimci sayılırdı. Şimdi karşıma geçmiş dini kullandığımı ima ediyorsunuz. Asıl siz bu yozlaşmış düşüncelerinizi günah adı altında servis edip duruyorsunuz. Cahilliğiniz korkunç bir boyutta. Ya bunu lafla çözeriz, ya da anladığınız dilden de konuşmayı bilirim. Şimdi sadece öğrencim için gideceğim. Ama ikinci gelişim yalnız olmayacak. Hadi selametle."

Eve dönene kadar yol boyunca içimden sövmüş, yer yer öfkeyle karışık cinnet geçirme seansları yaşayarak direksiyonu kıracak derecede sıkmış, biraz da dede olacak o hadsiz adamın kafasını eziyormuşum gibi hayal ederek gaza yüklenmiştim. Şimdi ise dinmeyen öfkemle Yakut'u arıyordum. Her neredeyse bir tur da ona söylenip öfkemden nasibini fazlasıyla vermiştim. İkinci aramamda da açmayınca "şunu ben yapsam üç gün söylenir!" dedim çemkirerek.

Bir kez daha canım arkadaşımı rahatsız edecektim ki kapının önünden gelen yüksek sesli kahkaha ile tilki gibi kulak kabarttım. Öyle bir kahkahaydı ki salonumdan geliyor gibi yakındı. Feride olamayacak kadar tiz bir sese sahipti gülen kişi. Telefonu kanepeye fırlatıp parmak uçlarımda kapıya ilerledim. Bende böyle bir meraklı Melahat'tım yani ne yapayım?

Delikten baktığımda gördüğüm görüntü beni daha da kapıya yapıştırırken silah doğrultan Polat Alemdar görsem bu denli şaşırmayacağımı biliyordum. Zaten taze olan öfkem bir hayli alevlenmişti. Göksu yüksek desibelli kahkahasının ardından bir elini kapıda üniformayla dikilen Asil'in koluna koymuş bir şeyler söylüyordu. Gözüm seğirmeye başlamıştı.

Asil kolunu geri çekip ifadesiz suratıyla "Şenay abla bekliyordur şimdi seni. Bekletme istersen" deyince istemsiz oluşan bir gururla göğsüm kabarmıştı resmen. İçten içe "aferin komutan. Kimin görücü usulü adayı olduğunu unutma. Öyle temaslı erkeklerle görüşemem. Kendine gel" diyerek onu tebrik ediyordum ki Göksu bir kez daha cilveyle kolunu tutup "merak etme annem televizyona dalmış durumda. Hem senin yanındayken beni merak etmesi gerekmez değil mi ama?" deyince bende şalterler atmıştı.

İçeri uçarak gidip çıkardığım şalı rastgele kafama doladım ve hızla kapıya döndüm. Köydeki olaya öfkem öyle kabarıktı ki başını sonunu düşünmeden açmıştım kapıyı. Öyle öfkeli indirmiştim ki kapı kolunu, Göksu irkilerek elini indirip bana dönmek zorunda kalmıştı.

"Kapıyı açtın da ne diyeceksin?"

Başını sonunu düşünmediğimi söylemiştim. Harbiden ben şimdi ne diyecektim? Asil az önceki bıkkın ifadesini atıp yüzünde yayılan samimi tebessümle bana bakarken ben yanan yüzümle birlikte ciddiyetimi koruyarak "erken gelmişsin? Haber vermedin?" dedim tamamen saçmalayarak. Öncelikle askeriyeden kaçta dönmesi gerektiğini ya da sabit bir saatinin olup olmadığını bilmiyordum. İkincisi daha da beter bir durumdu ki bana neden haber vereceğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Tamamen sıvama aşamasındayken Göksu kıstığı gözleriyle ortamı bölen bana memnuniyetsizce bakıyordu.

"Öğrencin zannettin herhalde koskoca komutanı. Ay sende bir âlemsin yani Zühre. Güldürdün beni."

Sevimsiz gülümsemesiyle güldüğünde ayakkabılıkta duran terliği suratına çarpsam Şenay ablaya ne kadar ayıp olur diye düşünüyordum. Samimiyetsiz bir gülüşle karşılık verip anında ciddileşerek komutana döndüm. Gerçek anlamda şaşkın duruyordu. Benden böyle bir çıkış beklemiyor olmalıydı. Sonrasında suratıma yastık basıp kendimi öldürmeye kalkacağımdan haberi yoktu tabi. Ama sabah Ferit'in karşısındaki rahat tavrı sebebiyle buna benim de hakkımın olduğunu düşünüyordum.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin