Bölüm 18

376 19 0
                                    

Feride'nin bana ulaşamayıp birkaç kez de kocasına musallat olması sebebiyle Demir tarafından albaya söylenmekle tehdit edilerek eve gönderilmiştim. Binaya girdiğim an giriş katın muhafızı Sevim teyze kapıyı açmıştı. Ne zaman gelsem, mutlaka kapıyı açardı. Ufak tefek bir kadın olmasına rağmen her gördüğü yerde uzanıp yanaklarımı avuçlarının içine alır, fısıltılı dualar eşliğinde okuyup üflerdi beni. Ama bu kez bakışlarında farklı bir ifade vardı. Ayıplar gibi bakıyordu.

"Sevim sultan? Nereye öğlen vakti?"

Demir ve Feride evlenmeden önce de bu binada kaldığımız için üzerimizde emeği çok olanlardandı Sevim teyze. O yüzden gönlünü hoş etmek için uğraşır, annem kadar saygı gösterirdim. Sevim teyze yüzünü buruşturarak "Zehra kızım hastaymış. Okuldan ruh gibi dönüyor birkaç gündür. Tavuk çorbası çıkaracağım" dediğinde bir yabancıyla konuşuyormuş gibi mesafeliydi. Ama bunu düşünmüyordum. Zühre hasta mıydı? Feride neden bir şey dememişti? Ayrıca birkaç gündür dediği ne kadar bir süreydi? Annesinin aramasından beri benden köşe bucak kaçtığını hissetsem de üstelememiştim çünkü bende albayı silah kullanabilecek kadar iyi olduğuma ikna etmeye çalışmakla meşguldüm.

Bizde izin durumu olmadığı için talepler genelde "ölünce yaparsın izni öteki tarafta" şeklinde reddedildiğinden anlam veremiyordum bu kurşun sıyırması için verilen izne. Albay "görev çıkarsa eşek gibi geleceksin zaten oğlum. Sana tatile git, kumsalda güneşlen demedik herhalde. Paralı köpeklerden kurşun yemiş bir komutan olarak gözükme gözüme. İyileş öyle gel! Hadi!" diyerek açıklamasını yapmıştı gerçi. Sıkılıyordum ama bende. Alışkın değildim evde yatmaya.

"Sen gerçi zaten biliyorsundur hasta olduğunu. Feride çöpçatanlık yapmış, gururla anlatıyor. Ama seni uyarıyorum bak evladım. Zehra kızım nahif bir öğretmen. Ailesi de çok düzgün insanlar. Asker adamsın. Aklını karıştırıp kızı günaha sürükleme oğlum. Beni yanlış anlama, ben doğru bildiğimi çekinmeden derim. Annesinin haberi bile yok bu görüşmeden. Yakışıyor mu din kültürü öğretmenine? Ben senin aileni de biliyorum. Habersiz işlere kalkışmayın."

Şimdi anlaşılmıştı huysuzluğunun sebebi. Feride anlattığında içten içe "iyi iyi böyle bilsinler" desem de bunun sadece benim için sorun olmayacağını düşünmemiştim. Yanlış olsa da sadece kızların adı çıkardı böyle durumlarda saçma bir şekilde. Ayrıca Zühre dini bir işle meşgul olduğu için de beklentiler haliyle artardı. Bana kalsa "kimseyi umursama. Bir şey yaptığın yok sonuçta. Gerçek bir olay da değil ayrıca" derdim ama onun gibi bir kızın sorun etmemesi de pek mümkün değildi.

"Şimdi çöpçatan da ağır oldu Sevim teyze. Ne yapmışız sanki? Aklını karıştırdığım falan yok. Niyetim ciddi her halde. Görmüyorum bile üç gündür öğretmeni. Hasta olduğunu senden öğrendim. Ayıp bir şey yok burada ha. Sende beni bilirsin, sana saygım sonsuzdur ama yanlışa da yanlış derim. Ben Zühre'nin aklını karıştırmam ama siz böyle dedikodu çıkarırsanız, sanki kız reşit değilmiş gibi her şeyi annesine yetiştirirseniz üzülür. Zaten söyleyecektik. Daha tanıma aşamasında haber mi verilirmiş öyle? Belki olumsuz olacak, duyurmadan unutup gideceğiz. Öyle konuşmayın o yüzden."

İçten içe böyle bilinmeye devam etmesini istiyordum yani ne yalan söyleyeyim. Afife teyzenin gözü göz değildi anladığım kadarıyla. O beş para etmez torunu için apartmanda ne kadar genç kız varsa göz koymuştu zamanında. Sıra Zühre'ye mi gelmişti yani? Gidip başka mahallelerde arayabilirdi torununa kısmet! Bu apartmandan uzak dursa iyi olurdu torununun ruh ve beden sağlığı için.

Sevim teyze yaptığım orta yollu konuşmadan etkilenmişe benziyordu. Sonsuz haklı olduğum şey, annesi her ne kadar emanet etmiş olsa da bu kız yirmi dört yaşında bir öğretmendi. İstanbul'dan kalkıp buraya tek başına yaşamaya gelmişti. Gözü kara bir kız olduğunu ise ilk günden beri biliyordum. İçine sinmese de bakışlarındaki yumuşamayı yakalamıştım Sevim teyzenin. Bir şey diyeceği sırada bina kapısının açılmasıyla birlikte içeriye Zühre girmişti.

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin