Bölüm 21

343 20 2
                                    

Sabah namazından sonra gün doğana dek uyumamış, Kur'an okuyup, biraz egzersiz yapıp ders notlarıma çalışmıştım. Sanki üç gündür müthiş bir depresiflikle uğraşan ben değilmişim gibi bir enerji vardı üzerimde. Şimdi ise elimde dosyalar, ajandam ve kahve mataram ile binadan çıkıyordum. Bugün okulda enerjik olup öğrencilerimle çok daha verimli vakit geçireceğime söz vermiştim.

"Kim bu gözlerindeki yabancı? Yaralar beni yüreğimden. Hani ben olacaktım yalancı? Başının tacı!"

Arabanın arka kapısını açmış elimdekileri bırakırken keyfim, ağzıma dolanan şarkılara pek yansımamıştı anlaşılan. En kısa zamanda bu depresif şarkıları listemden çıkarmalıydım. Arka kapıyı kapatıp öne geçeceğim sırada "Zühre hocam günaydın" diyen yabancı bir sesle irkilerek arkama döndüm. Asla tanımadığım bir adamdı.

"Günaydın?" dedim soru sorarcasına. Adımı ve mesleğimi bildiğine göre beni tanıyordu. Ben ise daha önce hiç görmediğime emin olduğum bu adamın beni nereden tanıdığını düşünüyordum. Adam hafif eğilerek elini uzatıp "tanıtmadım kendimi kusura bakmayın. Ferit ben. Afife benim babaannem" diyerek zihnimdeki tüm soru işaretlerini silmişti. Elini sıkmamı beklemesi ayrıca komik bir durumken ayıp olmasın diye elimi iki kez göğsüme vurup "tokalaşmıyorum ama teşekkür ederim. Buyurun?" dedim tebessüm etmeye çalışarak. Gülümsemesi bir an bile silinmemişti.

Uzattığı elini değerli bir şey tutuyormuş gibi kapatıp doğruldu. Beni durdurmasının sebebini sabırsızlıkla beklerken üzerimde hissettiğim iki çift keskin gözle bakışlarım apartman kapısına dönmüştü. Demir ve Asil "atıl kurt" talimatı bekliyor gibi bize bakıyorlardı. "Enerjik olacağım dedim ya hemen bir şey olmasa olmazdı!"

"Babaannem çok bahsedince görür görmez tanıdım. Bir selam vereyim dedim. Bir süre burada kalacağım. Duydum ki tek yaşıyormuşsunuz. Şehrin de yabancısısınızdır şimdi. Bir ihtiyacınız olursa çekinmeden çalabilirsiniz kapımızı."

Adamın bakışları öyle huzursuz ediciydi ki her an kafama bir kese kâğıdı geçirip beni kaçıracak diye gözüm sürekli Asil'e kayıyordu. "İşini biliyorsun kızım. Aferin!" dedi soytarı keyifle. Valla şu an utanacak halde değildim açıkçası. Adamın gülümsemesinde bile samimiyet yoktu.

"Teşekkür ederim. Afife teyze de halimi hatırımı soruyor hep sağ olsun. Düşünmeniz yeter."

Baş selamı verip arabanın kapısını açacakken son kez Asil'e değmişti gözlerim. Öyle gergin duruyordu ki Demir bile ne yapacağını bilemiyor gibi bakıyordu. Bu adamdan pek haz duymadığını biliyordum zaten. Ayrıca Afife teyzenin de bahsedip durma sebebi bariz belliydi. O yüzden ne niyetle bana yaklaştığını bilmeme gerek yoktu.

Kapımı açacakken Ferit denen adam kapımı geri itince şaşkın bakışlarımla ona döndüm. Sanırım o an bu andı. Tam şu an biri arkadan kafama siyah poşet geçirip beni bir un çuvalı gibi kaçıracaktı. Tedirgin bakışlarımı Asil'e çevirdim. Konuşmanın ortasına dalmaması için Demir tarafından uyarı mahiyetinde kolunun sıkıldığını görmüştüm ama yardım istersem koşarak geleceğini de biliyordum.

"Nereden biliyorsun? Ne kadar tanıyorsun da biliyorsun? Bu güven nereden geliyor?"

Afallamaya vakit yoktu. Adama dönüp "bir şey mi diyecektiniz?" dedim ciddiyetle.

Ferit ona hiç yakışmayan bir cilveyle yüzüme yaklaşarak "dağ yolu pek güvenli değildir. İstersen seni arabamla ben bırakayım. Yani sen alışana kadar tabi" dedi gevşekçe. Feride anlattığında Afife teyzeyi gerçekten hafife almıştım anlaşılan. Asil'le görüştüğümü bilirken nasıl da gönderebiliyordu torununu yanıma? Gerçi Feride evli çocuklu olmasına rağmen yapıyordu bunu. Uzak durmakta fayda vardı. Ayrıca benim nerede öğretmenlik yaptığımı Afife teyze bilmiyordu ki. Beni mi araştırmıştı yani?

A.K.A.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin