Felix o gece onlara bir şey dememişti ama sabah uyandıklarında ve kahvaltı masasına hepsi oturduğunda ciddi bir ses tonuyla kızmaya başlamıştı.
"Ne yaptığınızın farkında mısınız siz? Üç gündür arka arkaya içiyorsunuz. Sarhoş oluyorsunuz bir de. Ya bu Hyunjin kim? Arkadaşları kim? Siz daha kaç gündür tanıyorsunuz onları da yanlarında endişesizce sarhoş olabiliyorsunuz? Kim, ne olduklarını bilmiyorsunuz. Sarhoşken size bir şey yapsalar haberim olmayacak. Ben her dağıttığınızda arkanızı toplamak için peşinizden koşamam. Anladınız mı? Küçük çocuk değilsiniz siz."
Kimse bir şey diyemedi. Felix'e bile bakamıyorlardı. Sonra Jisung çekingen bir sesle konuştu.
"İyi insanlara benziyorlar."
"Özellikle de Minho, değil mi?" dedi yine hiddetli bir şekilde Felix.
"Felix, bunun konumuzla alakası yok." dedi Jeongin.
"Gayet de var. Üç gündür tanıdığımız insanların omzunda uyuyoruz ama değil mi? Konumuzla nasıl alakası yok?"
"Felix, sakinleşmelisin bence."
"Hayır, Jeongin. Sakın. Haklı yere kızdığımı biliyorsun ve bu yüzden sakın beni susturmaya çalışma. Haklı olduğumu dördünüz de biliyorsunuz."
"Jisung birisi ile takılmaya başladı diye kızamazsın."
"Kızdığım sence bu mu? Dediklerimden bunu mu çıkardın?"
"Senin derdin ne? Hadi Felix, söylesene açık açık. Başkaları ile arkadaş olmayalım, sadece kendi dünyamızda dört dönelim istiyorsun. Yeni insanlar tanımamızı, yeni ortamlara girmemizi istemiyorsun. Sen kabuğuna çekilebilirsin ama bize bir şey deme hakkını nereden buluyorsun? Asıl derdin bizim senden uzaklaşacak olmamız mı? Onlardan hoşlanmadın diye bizi de uzak tutmaya çalışıyorsun ama yapamazsın öyle bir şey. Hep tek arkadaşların biz olamayız, bizim de farklı arkadaşlarımız olabilir. Bence büyüyüp bunları kabullenmen gerek."
"Jeongin, bence çok yanlış yorumladın." dedi Seungmin sessizce.
"Sen... Böyle düşünüyorsan seni tutamam tabii. Sizi düşünüyorum sadece. Pekala, madem tek derdim sizmişsiniz. İyi, bundan sonra umurumda değilsiniz. Kimle ne halt yerseniz yiyin, nereye giderseniz defolup gidin. Ne de olsa karışmaya hakkım yok. Ama sarhoş olunca yanınızdakiler bana mesaj atmasın sizi eve götürmem için." dedi Felix ve hışımla kalkıp mutfaktan çıktı. Kalkarken de masadaki bardağa çarptı ve içinde su olan bardak yere düşüp kırıldı. Felix bunu da umursamadı.
Odasına gidip kapıyı sertçe çarptı ve kilitledi. Yatağına oturup öylece karşı duvarı izledi. Jeongin'in dediklerini sindiremiyordu. Onun tek yaptığı arkadaşlarını düşünmekti. Hayatlarına karışmıyordu, sadece tehlikeli insanlarla takılmalarını istemiyordu. Hadi ama, aynı evde yaşıyorlardı, tabii ki onların hayatı Felix'i, Felix'in hayatı da onları ilgilendiriyordu. Ama Jeongin her şeyi bambaşka anlamıştı. Kendisi istemiyor diye onları da engellediğini söylemişti. Öyle bir şey yoktu, sadece Jeongin böyle düşünüyordu. Jisung'a da kızmamıştı. Aşk hayatlarına da karışamazdı ama neredeyse kardeşi olarak onu kötü şeylere karşı uyarıp korumalıydı. Sorun Minho'da değildi, kim olursa olsun üç günlük birine güvenmesini istemezdi.
Felix kendini sorguladı. Acaba cidden yanlış mı yapıyordu? Korumak isterken cidden onlara zarar mı veriyordu?
Hayır, Felix ne yaptığını gayet iyi biliyordu. Hoş, artık onları korumak zorunda da değildi. Artık umurunda değillerdi. Hepsi üniversiteye giden insanlardı ve başlarının çarelerine bakabilirlerdi. Felix'e muhtaç değillerdi ya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Said "Blood" | Hyunlix'
FanfictionEv arkadaşları ile mutlu ve huzurlu bir hayatı olan Felix, okuduğu üniversiteye o sene gelen ve tesadüfen tanıştığı insan anatomisi okuyan Hyunjin yüzünden bu sakin ve sevimli hayatına veda eder ve kendini yabancı olduğu tüm kavramların ortasında bu...