"Soru sorma. Bilmek istemezsin."
Felix hafifçe kaşlarını çattı.
"Neden ki?"
Hyunjin hafifçe güldü.
"Şaka yapıyorum. Bir şey değil, parmağım kanadı sadece."
"Hm, tamam."
"Çok uykun var. Geri dönelim bence odamıza, hm?"
Bir şey demedi Felix, sadece göğsüne yaslandı Hyunjin'in. Hyunjin de gülümsedi.
Beraber tekrar odaya çıkıp yatağa yerleştiler. Felix, zaten çok uykusu olduğu için Hyunjin'in kolları arasındaki yerini alır almaz yine uykuya dalmıştı.
Hyunjin ise uyumamıştı. Yine.
Ama bu sefer nasıl böyle bir açık verdiğini sorguluyordu. O kadar filmdeki çakma katili eleştirdikten sonra bu kadar basit bir hata yapması ironikti. Hyunjin hiç böyle yapmazdı aslında.
Bir süre sonra çok takılmaması gerektiğini düşündü ve boşta olan kolunu Felix'in beline atıp o da uykuya daldı. Bunu neden yapmıştı bilmiyordu, yaptığının farkında da değildi. Bazen role çok kaptırıyordu kendini. Ne de olsa Felix uyuyordu ve elini beline atmasını fark etmemişti bile. Gerek yoktu, ama o yapmıştı.
-
Ertesi sabah da aynı o şekilde sarılarak uyandılar. Yüzlerinin arasında mesafe, yok denecek kadar azdı ve Hyunjin, Felix'in hafif nefeslerinin yüzüne çarptığını hissedebiliyordu.
Gözlerini yavaşça araladı ve kollarında uyuyan bedene baktı. Sarı saçları alnına dökülmüştü, sakince nefes alıp veriyordu, saçları kirpiklerini bile örtüyordu neredeyse.
Sonra Hyunjin'in gözleri yanaklarına kaydı. Şuan neden dizideymiş gibi onun yüzünü dikkatlice incelediğini bilmiyordu. Bu uyanma sahnelerinin sadece dizi ve filmlerde olduğunu sanardı.
Yanakları üstündeki kahverengi yıldızları fark edince Hyunjin'in içinde bir şeyler koptu. Tam olarak ne oldu anlayamadı. Sanki zihni, en eskiye gömdüğü şeyleri hareketlendirip orada olduklarını hatırlatmak istemişti.
Dudaklarından istemsizce bir fısıltı döküldü ama o kadar küçük bir fısıltıydı ki içinden mi söyledi yoksa sesli mi söyledi, kendi bile ayırt edemedi:
"Yongbok'un çilleri..."
Hyunjin o an kendinden nefret etti. Birini nasıl ona benzetebilirdi? Nasıl başka biri onu çağrıştırabilirdi? Hyunjin ona ihanet etmiş gibi hissediyordu.
Yongbok... Chan'ın kardeşi. Ölen kardeşi. Hyunjin'in ilk aşkı. Çocukluk aşkı. Karanlık dönemlerinin öncesi... Changbin'in babasının Chan'a ailesinin öldüğünü söylemeden önce. Dört küçük çocuk da soyut olarak parçalanmış aslında. Çocuk olmalarına rağmen yine de onlardan kopup giden şeyler olmuştu. Dördünün de kardeşi gibi olan Yongbok da gitmişti.
Hyunjin için bir kardeşten daha fazlasıydı. Küçükken hep onun çillerini diğerlerinden çok daha fazla sevdiğini iddia ederdi. Yongbok'u öperken hep çillerinden öperdi ve parmak uçlarını yanaklarında gezdirip her bir çilini hissetmeyi çok severdi.
Ama bilmiyordu bir gün öpüşünün son öpüşü ve dokunuşunun sonuncu olduğunu.
Ama şunu da bilmiyordu; yıllar sonra Yongbok'u tekrar öpmüştü dün gece. Bu sefer çillerinden de ileriye gitmişti. Yanaklarını yine okşamıştı.
Oysa ki o aile ölmemişti. Changbin'in babasının ve arkadaşlarının oyunuydu sadece. Çocuklar da oyunları severler ama onlar "bu" oyun için daha çok küçüklerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Said "Blood" | Hyunlix'
FanfictionEv arkadaşları ile mutlu ve huzurlu bir hayatı olan Felix, okuduğu üniversiteye o sene gelen ve tesadüfen tanıştığı insan anatomisi okuyan Hyunjin yüzünden bu sakin ve sevimli hayatına veda eder ve kendini yabancı olduğu tüm kavramların ortasında bu...