Sizi bölüme alacağım ama önce şunu söyliyim oy sınırı dolmadı fakat yine de merakta kalmayın diye atıyorum bölümü
Neyse
Buyurun bölüme
İyi okumalarr-
Artık İngiltere'deydiler. İngiltere'nin o büyülü başkenti, Londra'da.
Uçaktan indiklerinde onları almaya gelen siyah, özel araca bindiler. Felix, araba ilerlerken camlardan bir an bile ayırmıyordu gözlerini. İlk defa gördüğü bu ülkede en ufak bir detayı bile kaçırmak istemiyordu. Hyunjin de gülümseyerek bu sevimli hallerini izliyordu.
"Ben burayı şimdiden çok beğendim." dedi Felix hala camdan bakarken.
"Öyle mi? Geliriz bir daha, başka yere gitmek istersen de oraya gideriz."
Bu cümlenin üstüne Felix'in yüzündeki ışıltılı gülümseme söndü. Kafasını yol boyunca ilk defa camdan ayırdı. Hyunjin'e baktı hüzün dolu gözlerle.
"Beni Avustralya'ya da götürür müsün?"
Hyunjin'in de gülümsemesi gitti. İçini birtakım endişe ve kaygı kapladı.
"Bunu istediğine emin misin Felix?"
"Bilmiyorum ama oraya gitmem gerekiyor gibi hissediyorum. Oralıyım sonuçta. Benim için çok umut veren bir yer değil ama kim bilir? Belki tesadüfen gerçek aileme ait bir şeye rastlarım."
Hyunjin uzanıp ellerini tuttu.
"Zorunda hissetme. Oraya gitme mecburiyetinde asla değilsin. Kötü anılar hatırlatıyorsa gitme, benimle kal. Benimle kal ve güzel anılar yaşayalım."
Felix yüzüne baktı onun derince. Ona rastladığı ve sahip olduğu için şükrediyordu. Bir şey diyemedi. O an minnettarlığını ifade edecek bir söz bulamadı ve direkt sarıldı Hyunjin'e. Hyunjin de şefkatle geri sardı kollarını.
"Teşekkür ederim." dedi Felix onun sarıldığı boynuna doğru.
"Her şey senin için sevgilim."
-
Araba büyük ve lüks bir malikanenin önünde durdu. Geniş bahçenin ortasında hoş bir yapay şelale vardı, bahçe kapısının önünde büyük bir masa ve koltuklar, onun önünde de havuz vardı. 4 katlı olan yapı da tek başına bir apartman gibi gözüküyordu. Arabadan inip korumalardan birkaçı bavullarını alıp içeri taşımaya başladılar.
Hyunjin Felix'i arabadan indirdi ve direkt elini yakaladı.
"Hyunjin bu takım elbiseli korumalar ne yapıyor burada?"
"Korumalar ne yapar bebeğim?"
"İyi de gerek var mıydı?"
"Elbette." dedi ve gülümsedi Hyunjin.
Beraber bahçeye doğru ilerlediler ve korumalar Hyunjin önlerinden geçtiğinde saygıyla eğildiler. O an Felix kendini Wattpad hikayesinde gibi hissetti. Zengin, mafya bir erkek arkadaş. Hyunjin'e baktı. Hyunjin'i mafya olarak hayal etti. Olurdu sanki ya. Sonra aklına, kendisine karşı olan tatlı ve nazik davranışları geldi. Olur muydu?
İçeri girdiklerinde Felix daha şaşırmıştı. İçerisi, ilk kat olmasına rağmen kocamandı. Beyaz ve altın renkler ağırlıklıydı içeride, bu da ferah bir görüntü oluşturuyordu. Salon çok genişti ve beyaz koltukların önünde kocaman bir ünite ve televizyon; koltuk takımının yanında da büyük bir yemek masası vardı. Mutfak da buradaydı. Mutfak ve salonun arasında da merdivenler başlıyordu.
Felix etrafı incelerken yine Hyunjin'in gözlerine takılmıştı. Hyunjin uzanıp diğer elini de yakaladı onun. Şuan karşı karşıya, elleri birleşik şekilde duruyorlardı. Aralarındaki farktan dolayı Hyunjin daha aşağı bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Said "Blood" | Hyunlix'
FanfictionEv arkadaşları ile mutlu ve huzurlu bir hayatı olan Felix, okuduğu üniversiteye o sene gelen ve tesadüfen tanıştığı insan anatomisi okuyan Hyunjin yüzünden bu sakin ve sevimli hayatına veda eder ve kendini yabancı olduğu tüm kavramların ortasında bu...