F

1.5K 202 296
                                    

"Niye attın bu konumu bana?" dedi Changbin bilgisayarının başına otururken.

"Felix ile konuşmaya gittim ama acelesi olduğunu söyledi. Sonra da yolda arabalarına rastladım. Evlerine yakın bir yere gittiler. Takip ettim çünkü. Hani geçenlerde gittik ya bir markete. Daha Felix ile tanışmadan önce gitmiştik, onların evinin yakınındaki bir marketti.
Burası da o civarlarda. Evin önünde durdular. Kapıyı da bizim yaşlarımızda bir çocuk açtı."

"E arkadaşlarıdır belki? Olamaz mı?" dedi Minho.

"Olamaz ya. Benden daha önemli kim olabilir? İlk defa gördüm çocuğu. Nasıl benimle konuşmasını engelleyecek kadar değerli biri olabilir?"

"Narsistin tekisin." dedi Chan sessizce arkadaki koltukta otururken.

"Anlamadım?" diyerek ona döndü Hyunjin.

Chan yüzüne ters ters bakarak konuşmaya başladı:

"Diyorum ki kendini beğenmişin tekisin."

"Hadi ama Chan, herkes beni sever." dedi Hyunjin alaylı bir şekilde gülerek.

Chan ayağa kalktı ve tam önümde durdu Hyunjin'in. Gözlerinde saf öfke vardı.

"Hayır, hiçkimse seni sevmez, sen zorla yanında durmalarını sağlarsın."

"Çünkü herkes beni ister."

"Çünkü herkes sana yalan söyler."

Chan son cümlesini söyledikten sonra yukarıdaki odalardan birine çıktı.

Burası pek kimsenin bilmediği bir yerdi. Changbin'in bilgisayar sistemleri burada kuruluydu, arabaları ve korumaları buradaydı ve hepsinin de üst katlarda odaları vardı. İkinci hayatlarını burada yaşıyorlardı.

Chan yatağına oturup sakinleşmeyi bekledi. İlk defa yaptıklarından pişman hissediyordu. Başından beri değişen şeyler olmuştu. Nasıl bu işlere giriştiğini bile bilmiyordu. Ne zaman zevk almaya başlamıştı yeryüzünden insan eksiltince? Ne zaman birinin son anlarında göreceği son kişi olmaya cesaret etmeye başlamıştı? Ne zamandan beri sadece bir üniversite öğrencisi olmayı bırakmıştı?

Çok küçüklerdi. Hepsi çok küçüktü. Hyunjin, Minho, Chan ve Changbin kardeşlerden farksız büyümüşlerdi. Aileleri de öyle. Hyunjin 11. sınıfa giderken ailesiz kalmıştı ve ona amcası ve arkadaşlarının -hatta kardeşlerinin demek daha doğru olur- aileleri göz kulak olmuştu. Hyunjin'i evlat edinmişlerdi adeta. Hyunjin biraz daha büyümeye başladığında amcası bir gün onu karşısına almış ve ailesinin ölümünün planlanmış bir şey olduğunu söylemişti.

Bu, genç Hyunjin'in damarlarına intikamı enjekte eden ilk kan damlalarıydı.

Hyunjin'in ailesi kasten birileri tarafından öldürülmüştü. Hyunjin o günden sonra bir daha asla eskisi gibi olmadı. Amcası. Onu yanına aldı. Ama bu kan akıtma işinde. Hyunjin aslında anne ve babasını elinden alanlar dışında öldürmeyi planlamıyordu ama onları bulması o kadar uzun sürüyordu ki bekleyememişti. Hyunjin artık katil olmuştu. Sadece kendi değil; Chan, Changbin ve Minho da.

Böyle büyümüşlerdi işte. Dört küçük katil böyle büyümüştü.

Chan sonrasında çok başka şeyler öğrendi. Daha kendi şokunu üstünden atamadan Hyunjin'i durdurmak zordu.

Chan kendi kendine bütün hayatını zihninden geçirirken Minho odaya geldi. Kapıyı çalmıştı ama kapı tıklatma sesi, Chan'ın zihnindeki seslerden daha gürültülü değildi.

Yatakta oturan Chan'ın karşısına geçmişti.

"Ne oldu sana son günlerde? Anlat bir bakalım."

"Bilmek istediğine emin değilim."

"Ben eminim ama."

"Pişman olacaksın, yapma."

"Bırak ona ben karar veririm."

"Minho git başımdan."

"Ya bu kadar önemli ne olabilir?"

"Minho bak, sana bilmemen gerek diyorsam bilmemen gerekiyordur. Zorlama."

"Hayır, zorlayacağım. Senin bu tavırlarının sebebini öğrenene kadar gitmiyorum odadan da. Oturup anlatacaksın."

"Anlatmayacağım."

"Öyle bir anlatacaksın ki."

"Hayır."

"Uğraştırma beni."

"Uğraşma o zaman."

Minho sesini yükselterek bağırmaya başladı.

"Ya biz sizin bu hareketlerinizi mi çekeceğiz? Kendinize gelin bir! Changbin ile diken üstündeyiz ya biriniz bir şey diyecek de sinirleneceksiniz diye. Çocuk musunuz? Hem sen ne saklıyorsun da böyle Hyunjin'e sataşıyorsun? Felix'e mi aşıksın?"

Chan da onun bağırmasına dayanamamış ve oturduğu yataktan kalkıp Minho'nun önüne gelmişti hızlıca. O da bağırarak cevap verdi:

"Felix benim kardeşim."

-

Minho, şoktaydı. Tam olarak donmuştu. Chan geçmiş karşısına, Felix'in onun kardeşi olduğunu söylüyordu.

"Hayır, saçmalama." dedi zorlukla. Sanki kendi sözü kardeşi olması gerçeğini değiştirecekmiş gibi.

"Öyle. Rahatladın mı şimdi? Pişman değil misin bildiğine? Anladın mı neden zorlama dediğimi?"

"Hayır ya hayır, imkansız Chan. Senin kardeşin değil o. Benzetiyorsun."

"Benzetmiyorum Minho." dedi Chan ağlayacakmış gibi.

"Chan, bak... Çok küçüktük ve yaşadığımız şeyler kolay değildi, bu yüzden hepimizin gizli zayıflıkları var belki ama bunu aşmıştın sen. Öldüğünü kabullenmiştin."

"Hayır, insan kardeşini tanımaz mı? Mimiklerini dahi hatırlıyorum. Ne kadar benzeyebilir? Ben eminim, o."

"Ama Chan..."

"Eğer o olduğundan emin olmak istiyorsan yüzüne dikkatli bak; sağ yanağında, gözünün altındaki kalp şeklinde çilleri hala orada."

Bu lafın üstüne bir şey diyemedi Minho. Küçükken, Felix'in o kalp şeklindeki çili hakkında konuşurlardı. Hepsi çok severdi o kalpli çilleri.

Chan, ondan iki yaş büyük abisi olarak çok severdi Felix'i. Gün gelip de ondan ayrılacağını hatta arkadaşının onunla ilgili planlarında ona yardım edeceğini asla düşünmemişti. Hayattı bu, beklenmedik şeyler olabilirdi. Asla olmaz dediğimiz şeyler hemen gerçekleşebilirken nefes almak kadar sıradan şeyleri bile yapamadığımız ve nefesimizin kesilip, boğulduğumuz anlar olabiliyordu. Cidden hayat çok garipti.

Hiçbirinin birbirini hatırlamaması da normaldi. Çok küçüklerdi. O yaşlarını hatırlamıyorlardı tabii.

İkisi de daha sakindi şimdi. Yatağa yan yana oturmuşlardı.

"Yalnız, bunu söyleyemezsin Hyunjin'e." dedi Minho düşünceli düşünceli.

"Biliyorum."

"Chan, cidden. Belli edip söyleyemezsin."

"Biliyorum! Hepsi Hyunjin'in saçma sapan işleri yüzünden. Gözümün önünde kardeşimin duyguları ile oynuyor ama ben hiçbir şey yapamadan onu üzen kişinin tarafında olmak zorundayım."

"Haklısın ama buradan geri dönüş yok. Yeni mi öğrendin peki? O yüzden mi birden hareketlerin değişti?"

"Evet."

"Nasıl öğrendin?"

"Hyunjin'in amcası beni yanına çağırdı. Hani geçen gün eve geç döndüğümü söyledim ya. İşte, onun yanındaydım. Kendi evine çağırdı. Gittim ve ilk başta normal şeylerden söz ederken konu benim yıllar önce ölen kardeşime geldi. Hastanedeyken, kalp krizi geçirip ölen kardeşime. Sonra söyledi işte. Açık açık söyledi. Kendime gelemedim. Hani, imkanı yoktu. Felix olmasına imkan yoktu."

Chan şanslıydı ki Hyunjin bunları duymamıştı. Duysaydı planından vazgeçer miydi? Hyunjin bunu duyar mıydı ki?

-

Sindirebilmeniz için kısa bölüm :D

You Said "Blood" | Hyunlix'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin