Bölüm 32

945 67 87
                                    

Yağan yağmura aldırmadan Songül'ün arabasına binmesini izledi Emin. İçinde kopan fırtınaları dindirmenin çok basit bir yolu vardı ama o yolu yürüyecek cesareti yoktu artık.

Songül çiftlik evinden ayrıldığında zorla tuttuğu göz yaşlarını serbest bıraktı. Göz yaşları, yüzüne düşen yağmur damlalarına karışıp yok olurken içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Çünkü artık yaşayan bir ölüydü.Tıpkı Songül hayatına girmeden önce olduğu gibi.

Arabasına atlayıp çiftlik evinden ayrıldığından beri durmadan ağlıyordu Songül. Emin'e yaptığı büyük haksızlığın altında eziliyor, adamın gözlerinde gördüğü hayal kırıklığını hafızasından bir türlü silemiyordu.

İkisi de farklı yönlere doğru giderken bir bilinmeze doğru gidiyor gibiydiler. Songül arabasıyla çiftlikten uzaklaşırken Emin yaşadığı duygu yoğunluğun hezimeti ile çıktı çiftlikten. Kadının geçtiği yolları yürüyerek arşınlarken yenilginin en ağırını taşıyordu omuzlarında.

İkisinin de içinde kopan fırtınalar içlerini paramparça etse de yaşadıkları pişmanlık ağır gelse de farklı yollara doğru ilerliyorlardı şimdi.

Emin verdiği kararın pişmanlığını saniyeler içinde iliklerine kadar hissederken çaresiz ve bitap bir haldeydi. Songül'den ayrıldığı için pişmandı ama Songül'ü bundan sonra üzmeyecek olduğunu düşündükçe omuzlarındaki yük biraz daha hafifliyor gibi hissediyordu.

Gülüşüne aşıktı Emin Songül'ün. Gülerken kısılan gözlerine, parlayan elalarına, uzun kirpiklerinin top top olup kıvrılmasana aşıktı. Bütün bu güzelliklere sahip olan bir kadının gözünden bir damla yaş aksın istemiyordu daha fazla. Çünkü Songül hep güzel gülüşüyle yer edinecekti hafızasında.

Yağmur şiddetini arttırsa da yürümeye devam etti Emin. Aklı da kalbi de Songül ile birlikte olsa da devam etti yoluna. Bir bilinmezliğe doğru yürüdüğünün farkındaydı ama artık geri adım adım atmak için çok geç olduğunu biliyordu.

Ormanın karanlığı ve sessizliği sanki çare olacaktı acısına, sanki olanları unutturacaktı. Ruhunu hapseden karanlığın Songül'ü ona geri getirmesini dileyerek devam etti yoluna. Karanlığın içinde süzülüp, yorgun bedenini yağan yağmurun altında arındırdı.

Songül; söylediği sözlerinin pişmanlığı ve ağırlığı ile baş başa kalmıştı. Ruhunda açılan koca bir delik vardı ve artık kapanması imkansız olan bu kara deliğin içinde yok oluyor adeta.

Pişmandı. Söylediği sözlerin, yaptığı hareketlerin  ağırlığını taşıyamıyordu artık yorgun bedeni. Zihninde yankılanan tek düşünce Emin' e kendisini nasıl affettireciği üzerineydi. Parmaklarını saçlarına geçirip hafifçe çekiştirdi.Ağlamaktan kızaran gözleri, çatlarcasına ağrıyan başı ve zihninin içinde yankılan sesler çıldırtmak üzereydi artık onu.

Emin olmadan önce hayatına nasıl devam ettiğini düşündü Songül. İş ve ev arasında sıkışmış bir hayatı varken Emin ile tanıştıktan sonra renk gelmişti hayatının gri yanlarına. Ama şimdi; gök kuşağının şahane renkleri arasından  gene kendi gri alanına çakılmış olmak hiç iyi hissettirmiyordu ona.

Delirmek üzere olduğunu düşündü önce. "Ne kadar süredir hayatında ki Emin" dedi kendi kendine. "Sen nelerle mücadele ettin kızım, bunu mu atlatamayacaksın" diye telkin etmeye çalıştı kendini ama başaramadı. Ruhunun derinliklerinde bir yerlerde oluşan o yarayı  Emin'den başkası saramazdı ve Songül'de bunu çok iyi biliyordu.

İlk defa bu kadar yorgun hissediyordu kendini Songül. Ruhu yorgundu. Kalbi; bir bilinmezliğin içinde kanat çırpan bir kuş gibiydi. Kanatlanıp uçmak için can atıyor ama bir yandan da bedenini esir alan yalnızlığa hapsolmak istiyordu.

İmkansızı istemek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin