"Daha daha nasılsın oğlum?" diye soran annemle yanımda oturan müstakbel kocama döndüm, tam kaşığı nihayet tabağa daldıracakken mevcut soruyla duraksamıştı. Kaşığı tabağın kenarına yerleştirirek omuzlarını dikleştirdiğinde gülmemek için yanağımı dişledim. Boynundaki 'tasma' diye adlandırdığı kravatıyla çok yakışıklı olmuş olsa da mutsuzdu. Bir de annemin bitmek bilmeyen "Nasılsın?" soruları vardı.
Korhan anneme tekrar ve tekrar cevap vermeden hemen önce babam "Ayla." diye uyarı dolu bir sesle konuştu. Ardından birkaç saniye derin bir sessizlik oluştu. Akabinde annem önündeki tabağa dönerken Korhan olup biteni anlamaya çalışır gibi etrafa bakıyordu.
"Sen onun kusuruna bakma." diyen babamla dudağım kıvrıldı. Uzun zamandır annemle babamın arasındaki gerginliklere bulaşmaktan kaçınıyordum. Bu defa da aynısını yaparak tabağımdaki etleri kesmeye devam ettim ve kan donduran havayı dağıtmaktan itinayla kaçındım.
"Hiç kusurluk bir durum yok." konuşmayı toparlamaya çalışan Korhan'a karşın babam susmasını işaret etti.
"Baban duyduğum kadarıyla yurt dışına mal götürmeye başlamış." dedi, ufak bir acele eşliğinde, muhabbeti değiştirmek istercesine, "Normalde nakliyeyle ilgilenmezdi."
Korhan'ın adını ve soyadını babama söylediğim ilk günü hatırlıyorum da, "Yok, kesinlikle Arslan'ın oğlu değildir. Kesin isim benzerliği." demişti. Korhan'ın magazin sayfalarında hiç fotoğrafı olmadığından babam uzun süre bu fikrinde ısrar etmişti. Sonra ben fotoğrafını gösterince ufak bir araştırma yapmış, en nihayetinde bu gece Korhan'a da sorarak emin olmuştu.
Korhan Arslan, babamın tabiriyle "Arslan'ın oğluydu." 'Adamın adı neydi?' diye hafızamı taramaya başladığım sırada kocamın sesini duydum.
"Nakliyeden kastınız ne?"
"İşte gemiyle yurt dışına mal götürme." diye sıradan bir olayı anlatıyormuş gibi çatalı sallayan babamın rahatlığıyla iç çektim, Korhan'ı yokluyordu. "Senin haberin yok muydu yoksa?"
"Bahsettiğiniz geminin içinde uyuşturucu veya silah olduğundan yakınıyorsanız eğer babamın öyle işlerle ilgisi olmadığına kefil olduğumu söylemek isterim."
Ortamda az öncekinden daha hafif bir gerginlik oluştuğunda kafamı kaldırdım ve masadakilere bakındım. Korhan hâlâ tabağından bir kaşık almamışken annem tabağı az önceki anın stresinden bitirmek üzereydi. Ablam ise tam Korhan'ın karşısında oturmuş onu izliyordu. Sonra ara sıra bana bakıyordu. Göz göze geldiğimizde tek kaşını kaldırarak sorgular biçimde yüzümü inceledi. Onu umursamadan abimin sandalyesine baktığımda mevcut bir boşluk gördüm.
Bir pürüz çıkmış olmalı ki yaklaşık on dakikadır dışarıda korumanın biriyle konuşuyordu.
Babamın neşeli tınısı kulağıma gelince çatalıma bir et parçası takıp ağzıma götürdüm. Onu yerken babamın mutluluğunu anbean izledim. "İşte bu," Korhan'a bakarak, "Evlat dediğin senin gibi olmalı. Babasını tanımalı. Benimkiler hiç sana benzemiyor. Hele Mara," dediği esnada "Baba." dedim, sesimi ufaktan yükselterek.
Uyarımı alır almaz dilini yanağına yasladı ve sessizleşerek önündeki tabağına döndü.
"Mara demişken," diyen ablamla sıkıntıyla iç çektim, "Seni nasıl ayarlamış anlamadım. Genelde insanlarla konuşmayı sevmez. Asosyalin tekidir."
Korhan "Evet, asosyal." dedi, onaylayıcı bir tonla, "Beni o ayarlamadı. Konuşmak isteyen bendim."
Aralarındaki muhabbete girmekten kaçındığım esnada salona giren abimle ben dâhil herkes oraya baktı. Direkt babama bakan koca adam, "Baba, konuşmamız gerekiyor." diye söze girdi. Bu beni ister istemez gerdiğinden çatalımı tabağın kenarına bırakıp omuzlarımı dikleştirdim ve ilgiyle olanları izlemeye devam ettim. Babam ilk başta itiraz edecek gibi olsa da abimin ısrarcı bakışları karşısında Korhan'dan özür dileyerek masadan kalktı. Birlikte yukarı kata yönlendiler. Yaklaşık bir dakikanın ardından ortamdaki basamak sesleri uzaklaşarak azaldı ve sonra yok oldu.
Onların gitmesini fırsat bilen ablam, çok geçmeden "Peki, neden Mara?" diye sordu. Annem yandan onu dürtse de aldırış etmedi. "Bu hayatta sessizlerden korkacaksın diye kimse seni uyarmadı mı mesela?"
Aklıma dünkü yılan muhabbeti gelince kaşlarımı çattım. Bana "Yılan." diyen kendisi olmasına rağmen o tartışmamızı buraya taşımakta kararlıydı.
Korhan ne yanıt vereceğini düşünmeye başladığı sırada sandalyemi geri çekerek masadan kalktım. "Hadi sevgilim, gel sana odamı göstereyim." dedim, yukarı katı göstererek.
Uzun zamandır bir kurtuluş haberi bekliyormuşcasına 'sonunda' der gibi sandalyesini itti ve kalktı. Annem "Bir şey yemedin oğlum?" diye karşı çıktığında ablam "Sana ne anne?" diye onu susturdu, "İstediği zaman yer."
Korhan sandalyesini yavaşça iterken kolundan tutmam sonucu işini hızlandırdı. Anneme "Düşündüğünüz için teşekkür ederim. Zaten bu saatlerde çok yemem." deyip başıyla tekrar teşekkür ettikten sonra elini tutup hafifçe çekiştirmemle bana eşlik etmeye başladı. Birlikte masadan uzaklaşıp merdivenlere doğru giderken yeterince uzaklaşmanın verdiği rahatlıkla bana yaklaştı ve kısık sesle "Neden?" diye sordu.
Merdivenlere vardığımızda "Ne, neden?" diye sordum.
Art arda basamakları çıkmaya başladık. Korhan "Annenin ezilmesine niye izin veriyorsun? Anladığım kadarıyla bu evde diğerlerini susturabilecek kadar otoriten var." dedi, babamı susturmamı hatırlattığında bir an olsun duraksayıp ona baktım. Sonra tekrar yürümeyi sürdürdüm.
"Herkes kendi tercihlerini yaşamalı."
Yanıtıma karşı bir şey demek için dudaklarını aralasa da sonra benimle bu konuda tartışmak istemediğinden sustu. Birlikte ikinci kata çıktığımızda onu sağa doğru yönlendirdim. Koridorun sonundaki odanın önüne yaklaşırken aklıma bir şey gelmiş gibi yavaşlayarak hafifçe ayağımı yere vurup durdum.
Korhan'da benimle birlikte durdu. Ardından bana doğru döndü ve ne olduğunu öğrenmek için beklentiyle gözlerime baktı.
"Geçen bahsettiğim roman, ablamın odasında. Ben bir koşu gidip alayım. Sen odama geç."
Bir kapı kulpuna bir bana baktıktan sonra başını usulca salladı. Parmak uçlarımda yükselip yanağına dudaklarımı bastırdım. Ardından kulağına doğru "Banyoya da geçebilirsin, hem birlikte biraz rahatlarız." dedim. Az önceki gerginliği üstünden giderken dudaklarında ufak bir tebessüm belirdi.
Onları sıkıca öperek odamın kapısını açtım ve Korhan'ı oraya ittirdim. Bana zorluk çıkarmadan içeri girdiği gibi kapıya döndü. Son kez el salladım, kapıyı aynı anda benim çekmem onun itmesiyle kapadık. Sonra ise ben arkama döndüm. Koridorda ilerlemeye başladım.
Korhan'ın odamda yeterince vakit geçirebilmesi için yavaş yavaş yürürken önünden geçtiğim kapının ardından duyduğum seslerle duraksadım. Babamın çalışma odasının aralık kapısına yaklaşarak içerideki seslere kulak misafiri oldum.
"MİT'in binasında sorguya çekmiş Engin'i. Puşt herif, istihbaratçının teki. Yüksek ihtimalle bize yaklaşma arzusu da yaptığımız işlerden kaynaklı."
Abimin alevli sesini, babamın "Mara biliyor mudur?" sorusu yumuşattı.
"Mara ruh hastası değil. Böyle bir şeyi bilse bize söyler. Tamam ailecek bizden hoşlanmıyor ama yine de o piçi buraya kasıtlı sokmamıştır baba."