Karnımın üzerinde gezen alet, dakikalar önce tenime sıkılmış olan jeli dağıtırken kafamı iyice sedyeye yaslayıp ekrana bakmaya devam ettim. Tunç denen arkadaş aleti ara sıra durdurarak "Görünürde bir sorun yok gibi duruyor." diyordu. Bir şeyler ararcasına bakmayı sürdürdüğü esnada yorulduğum için pantolonumu tutmaya bıraktım. Aşağı tarafa bakmaksızın ekrana odaklanmışken tenime değen kumaşla yüzüm buruştu. Hepten jele yapışmasın diye elimi tekrar pantoluna götüreceğim sırada hissettiğim baskıyla kalakaldım.
Başımı o tarafa çevirdiğimde Asil'in pantolumla tenimi ayırmak için elini karnıma yerleştirdiğini gördüm.
Biraz daha orayı izledikten sonra baş parmağımın iç kısmı kumaşı tutmaktan ağrıdığı için tepki göstermeden ekrana döndüm. Tam Tunç'un yanında oturuyordu. Tunç'a devamlı "İyice bak, belki bir şeyler görürsün." dediği için yirmi dakikadır burada yatıyordum.
En sonunda doktor bey yaptığı işten yorulmuş olacak ki iç çekerek geri çekildi. Aletle ekranı göstererek "Yok abiciğim sorun filan." dedi.
"Sorun değil, bebek baktırıyor sana." diye araya girdiğimde kaşları çatıldı. Hemen yanında oturan Asil'e gerçek mi söylüyorum diye bakmaya başladığı sırada yattığım yerden kenardaki kâğıt havlulara uzandım. Birkaçını elime aldığım gibi tenime götürüp bastırdım ve karnımı temizlemeye başladım.
"Gebelik testinin sonucunun negatif çıktığını söylemiştim. Ne diye zorluyorsun anlamıyorum. Olmadıysa tekrar deneyeceğiz."
İlk görüşmemizde Asil'in isminin sağına eklediği 'bey' lafını bugün kullanmıyordu. Artık akraba olduklarını bildiğimden rahat takılmayı tercih etmişti. Asil onun aksine durumdan rahatsız bir ifadeyle Tunç'un suratını izledi. Tunç durumu algıladığı gibi biraz duraksadı. Ardından omuzlarını dikleştirerek diğer tarafına döndü. "İstiyorsanız akşama kadar bakarım rahime." diyerek jeli eline aldığı saniye olumsuz mırıltılar çıkardım.
"İstemiyoruz." dedim, net bir tavırla, "Artık kalkmak istiyorum. İlk defa yatmaktan yoruldum."
Kâğıt havluyu katlayarak karnımı bir tur daha sildim. Asil'in pantolumu hafifçe kaldırmasıyla bulaşan her yeri temizlemiş oldum. Tunç'un "Asil abi?" demesiyle çenem kasıldı. Gerçekten burada söz hakkım yok muydu?
"Asil'den onay almak zorunda değilsin." dedim, bastıra bastıra, "Artık yeter diyorsam dur. O saatten sonra kimseye fikrini sorma. Sedyede yatan benim."
Öfkeli tavrıma karşın çekine çekine başını salladı ve taburesini geri çekerek kalktı. Arkasını dönüp masasına ilerlediği esnada peçeteyi buruşturarak avucumda sıkıştırdım. Amacım bir doktora işini öğretmek değildi elbette ama Asil'le bir olup beni bıktırmışlardı.
Yaptığımın ne kadar doğru olduğunu düşündüğüm vakitlerde tenimi hafifçe okşayan baskıyla karşılaşmanın verdiği şaşkınlıkla gözlerimi kocaman açtım. Aşağı doğru baktığımda Asil'in de giden Tunç'un arkasından baktığını gördüm. Serçe parmağı pantolonumun içine doğru kalıyordu ve oradan tenimi belli belirsiz okşuyordu.
Bilinçsiz yaptığını fark edince uyarmak istercesine "Asil," dedim. Bir süre daha Tunç'un arkasından baktıktan sonra bana dönerek 'Ne oldu?' der gibi suratıma baktı. Gözlerimle elini işaret ettim. Oraya dönse de anlamayarak bana geri baktı. Bu defa yüzündeki ifade 'Ne var?' der gibi olduğu için kafamı sedyeye sertçe vurdum.
Elimi elinin üstüne getirerek onu durdurdum ve "Yeter, okşama artık." dedim. Elini tenimden bütünüyle ayırdığım sırada yaptığı şeyin farkına varmışcasına elini çekti ve ayağa kalktı. O bana bakmaksızın Tunç'un peşinden giderken ben de doğrularak sedyeden aşağı doğru ayaklarımı sarkıttım ve yere indim. Pantolonumun düğmesini takıp fermuarını çektiğim gibi avuç içimde sıkıştırdığım kâğıt havluyu köşedeki çöpe attım.
İşim bitince üstümdeki bluzu da düzelte düzelte Tunç'un masasının önündeki çift kişilik koltuğa doğru yürümeye başladım. Anladığım kadarıyla odasının dekorasyonunu tamamen değiştiriyordu. İlk duvar kâğıtlarını fark etmiştim sonra perdeyi, masayı ve şimdi koltuğu. Oraya varır varmaz koltuğa yerleştim. Bu defa eşyalarım kapının yanındaki askılıkta asılıyordu. Asil'in büyük vücuduna değmeden koltuğun öbür ucuna sinerken Tunç'a "Neyim yok doktor?" diye sordum, dalga geçercesine.
Yoğunmuşcasına önündekilerle ilgilenmeyi bırakarak kafasını kaldırdı ve büyük bir ciddiyetle "Bebeğiniz yok." diye yanıtladı.
Bu aramızdaki espriye karşın aynı anda Asil'e döndük. Bizimle ilgilenmek yerine başka yerlere dalmış, bir şeyler düşünüyordu. Esprimizin havada kaldığını fark edince hafif sinirlenerek elimi bacağına yerleştirdim. "Asil," âna dönmesi için bacağını sıkarak, "Tunç'u mu dinlesen?" dedim. Önce bacağındaki elime sonra bana baktı.
Anlamamış gibi yaparak yüzüne aval aval baktım. "Mara," dedi, uyarırcasına. Farkında değilmiş gibi bacağını okşamaya başladığımda elini elime sardı. Sıkarak geri çektiğinde engel olmadım. Aksine empati yapmasını sağladığım için büyük bir memnuniyetle önüme döndüm.
Konudan alakasız olarak "Dinleme cihazını ne yaptın?" diye sorduğunda bunu beklemediğimden afalladım.
"Neden sordun?" soruma "Buraya mı getirdin?" diye karşılık verdi. Getirmeyi düşündüğüm bir gerçek olduğu için geriledim.
Bunu nereden tahmin ettiğini düşünerek yüzünü incelemeye başladığım sırada Tunç'un öksürmesiyle irkilerek "Henüz ne yapacağıma karar vermediğim için evde bıraktım." dedim.
Evde, yatak odamda, öylece duruyordu.
Ve kesinlikle buranın konusu değildi.