Asil'den
Derinden gelen yağmur sesine karşın iç çekerek Mara'ya döndüm. Elimi karnının üzerine koyduğum sırada yüzeyin fazla geniş gelmesiyle kaşlarım çatıldı. Nefes almadığını da fark eder etmez gözlerimi aralamak suretiyle yanımda yatan yastığa bakmıştım. Sıkıntıyla nefes alırken "Mara..." diye homurdandım. Yine yerine yastık koyup ortalıktan kaybolmuştu. Nereye gittiğini tahmin edebildiğim için o konuda endişelenmedim. Fakat, alışkanlık haline getirdiği bu şey hiç hoşuma gitmemeye başlamıştı.
Kalkıp onu rahatsız etmemek için geçen gecelerde olduğu gibi yine gözlerimi sıkı sıkıya kapatarak uyumaya kaldığım yerden devam etmeye çalıştım. Ancak dışarıdan gelen ışık hüzmesini fark eder etmez yorganı üstümden çekmiştim. Mara'nın dibime yerleştirdiği yastığı yerine sabitleyerek yataktan aşağı bacaklarımı uzattım. Pantolonumu ve baksırımı şifonyerin orada görünce kalkıp oraya ilerledim. Yere eğilerek her ikisini de alıp ayağa kalktım ve sırasıyla giyinmeye başladım.
Önce Uzay'ı yanıma alayım sonra banyo ederdim.
Pantolonumu giyindiğim esnada yıldırım çakmasıyla çıkan gürültüyü duyunca hızlandım. Pantolonun düğmesini deliğe geçirerek kapıya yürüdüm. Kulpu indirip dışarıya çıktığım vakit arkamdan kapıyı açık bırakarak Uzay'ın odasına yol aldım. Kapının aralık olduğunu görünce ister istemez bir süre için yavaşladım. Ardından aceleyle odaya ilerledim. Kapıyı tutup tamamen kendime çektiğimde içeride kimseyi göremedim. "Uzay?" diye seslenirken odaya girdim. Yatağının yanını kontrol ettim ama yoktu. Kafes gibi olan yatağından nasıl sürekli çıkabildiğine bir türlü anlam veremiyordum. "Uzay, ben geldim." diyerek doğruldum ve gardırobuna ilerledim. İki tarafın kapağını da aynı anda tutarak açtım. Görünür de olmamasına rağmen kıyafetlerin arkasını kontrol ettim ama yine bulamadım.
"Korkmana gerek yok." derken aklıma bir ihtimal bir yerde fenalaştığı gelince endişeyle kapakları kapayarak "Sorun yok." dedim, yüksek sesle, "Kendini kötü hissediyorsan bana gözükmen gerekiyor. Söz veriyorum üzülmeyeceğim."
Ondan bir ses duyabilmek adına bir müddet sessiz kaldım. Amma velakin asla beklediğim ses gelmedi. Odada son kez göz gezdirerek kapıya yöneldim. Odasından çıkıp merdivenlere doğru yürüdüğümde gözüme çalışma odasının kapısı çarptı ama Mara'yı bu arayışa katmak istemediğim için devam ettim. Kendisi eğer şu an Uzay için vakti olmadığını söylerse öfkelenebilirdim. Herhangi bir tartışmayı kaldırabilecek güçte değilken etrafa bakınmayı sürdürdüm. Çalışma odasının oradan geçerken diğer tarafa döndüğüm sırada az önce gördüğüm şey aklıma dank edince olduğum yerde durdum ve bir-iki adım geri gittim. Kapı epeyce bir aralıktı. Onu geçebileceğim şekilde biraz daha ittikten sonra Uzay'ın oyuncağını yerde tamamen gördüm.
İçeriye baktığımda kimsenin olmadığını fark ettim. Ne Mara çalışma masasının oradaydı ne Uzay buralardaydı. Yere eğilip oyuncağı alarak ayağa kalktığım sırada birkaç homurtu duydum. Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde deri koltuk gözüme çarptı. Olduğum yerden yalnızca sırtını görebiliyordum. Oraya ilerlemeye başladığım sırada "Daha sıkı sayılabilir miyim?" diyen oğlumu duymamla bütün gerginliğim uçup gitti.
Birkaç büyük adımla oraya ulaştığımda deri koltuğun önüne geçip Uzay'a baktım. Mara'yı nasıl ikna etmişti bilmiyordum. Birlikte yattıklarını görünce dumura uğramıştım. Şaşkınlıkla onları izlerken "Uzay." diye mırıldandım. Kafasını annesinin karnından kaldırmadan bana baktı. Yüzünde ufaktan bir memnuniyetsizlik görünce ona ne olduğunu sormak için dudaklarımı araladım ama benden önce davranarak "Bu gece benim sıyam." diye konuşup kafasını koltuğa dönmüştü.