Mara'dan (üç hafta sonra)
Pencereye biraz daha yaklaşarak yağan karı yakından izledim. Binalar, arabalar, ağaçlar ve yollar; kısaca, her yer kardı. İçime huzurla derin bir nefes alırken parmağımdaki yüzükle oynamaya devam ettim. Şu sıralar her şey o kadar güzel gidiyordu ki rüyada olduğumu hissediyor, uyanmamak için çaba gösteriyordum. Asil'in evlilik teklifi yaptığı yer, gökyüzü, dikkatimi çekince gülümsemeden edemedim. Ona "Şaşırt beni." dediğim için günlerce düşünmüştü. Ardından bir gün gezmeye gitmek istediğini söylemiş, Uzay'la beni de alıp özel jete bindirmişti. Kendisine ait jette rahat bir uyku çektiğim esnada Uzay'ın "O ne?" dediğini duyduğumda gözlerimi aralamıştım ve hemen yanımızdan giden uçağın her bir penceresinin altında yazan harflerde göz gezdirmiştim. Başta anlamadığım için uykuma kaldığım yerden devam edecekken "Mara?" diye seslenen Asil'le ona dönmüştüm. Elindeki yüzük kutusunu ve yüzüğü görünce dumura uğradığım o anı hala dün gibi hatırlıyordum.
"Ayye."
İrkilirken "Efendim?" diyerek arkama döndüm.
Uzay koltuğun üstüne çıkmış, bana bakıyordu. Hemen yanında oturan babası onu zerre uyarmıyordu. Hiç "Burası bizim evimiz değil. Ayakkabılarınla buraya çıkmamalısın." demiyordu. Onun karışmadığı yerde benim karışmam doğru olmaz diye Uzay'a oturmasını söylemedim.
"Buydan çıkınca kaydeşime toka aymaya gideyim mi?"
"Sen de mi kız olacağını düşünüyorsun?" dediğimde başını şiddetle salladı. O Asil'den daha emin gözüküyordu. "Peki ya erkek olursa?" dedim, merakla. Başını bu defa olumsuz anlamda sallarken "İstemiyorum." dedi. Bu tavrına karşın ister istemez güldüm. Ona bugünün anlam ve öneminden bahsettiğimiz ilk an, odasına takım elbise seçmeye gitmişti. İlk başta dalga geçiyor sanmıştım ama sonra buraya gelmeden hemen önce gömleğini giyinmeye çalıştığını görünce bayağı bir şaşırdım. Gömleğini ilikleyememesi bir yana düğmelere "Hadi!" diye bağırması öte yanaydı. En nihayetinde şu an takım elbisesiyle karşımda duruyordu. Sorsan bugün kardeşiyle tanışacaktı.
Uzay'ın yanına ilerlediğim sırada açılan kapıyla yürümeye ara verdim. Gelene odaklandığımda Tunç'u gördüm. Asil bir hışımla ayağa kalkarken "Geç kaldın." diye sesini yükseltti. Ona bağırmaması adına tepki göstereceğim esnada "Hem de çok geç kaydın!" diye çığıran oğlumla kalakaldım. "Buyda şıkıntıdan eyidik bittik."
"Eridik bittik?" diyerek onu tekrar ettiğimde 'evet' der gibi baktı. İçimden bir ses oğlumun çevresindeki insanları kontrol etmem gerektiğini söylese de çevresinde bir tek babası ve ben olduğum için o sesi pek dinlemedim. Belli ki babasından etkileniyordu.
"Birdiler iki oldular." diye homurdanan Tunç'la dudaklarım kıvrılırken odanın bir ucundaki muayene yerine yol aldım. Benim peşimden üçü de geliyordu. Sedyeye çıkarak önceki günler gibi sırt üstü yattığımda da kazağımı da sıyırdım. Tunç gelir gelmez eline jeli alıp karnıma döktü. "Kaydeşime pembiş toka ayıcayım." diyen Uzay'la ufaktan gerildim. Kendilerini kız olacağına o kadar ikna etmişlerdi ki olası bir erkek olma durumunda oğluma cinsiyet karmaşası yaşatmalarından korkuyordum. İki fitne fücur bana dikkatle bakarken iç çektim. Tunç aleti tenime bastırdığında nefesimi tutarak ekrana döndüm. Asil'de bir yandan kucağına aldığı Uzay'la ekrana bakıyor bir yandan ise "Aslında alete gerek yoktu. Ben eminim." diyordu. Sabah erkenden beni ayağa diktiği hatıralarımda canlandığında onaylamaz bir tınıda homurdandım.
Bir şeyi kırk kez söylerse olacağını düşünüyordu.
"Baba ya eykek oyuyşa? Bijimle mi yaşayacak?"
"Bahçeye çadır kurarız oğlum."
"Oluy."
Asil'in şaka amaçlı konuşmasına karşın Uzay'ın sözü sinirlerimi bozarken sesli bir şekilde güldüm. Akabinde "Siz ikiniz," dedim, dudaklarımı birbirine bastırırken, "Yerinizde durun."