Puşt, böceği çalışma masamın altına koymuştu.
İç çekerek elimdeki kitaba odaklanmaya çalıştım. Bir müddet başarılı olamayınca arkamdaki yastığı düzelttim ama nafileydi. En nihayetinde koltukta bacaklarımı ileriye doğru uzattığımda bu defa elimdeki kitabı yaslayacak yer kalmamıştı. Zihnim dün akşam gördüğüm görültülerle allak bullak olurken kitabın kapağını sıkıca kapattım. Ardından bu tarafa doğru çektiğim sehpaya gelişine koydum.
Çalışma odamda ayrı, yatak odamda ayrı böcek vardı. Bu da beni salonda oturmaya itmişti.
Dişlerimi birbirine bastırırken "Korhan..." diye öfkeyle mırıldandım. Ellerimle yüzümü sarıp bir süre neden böyle davrandığını düşünmeye çalıştım. Ancak yine bulamadığım için stresle yüzüme düşen perçemlerimi saçlarımla birlikte geriye doğru ittirdim. "Neyi kaçırmış olabilirim?" dedim, kendi kendime, "Ne oldu da böcekle kuşatılıyorum?"
Aklıma olay dizilimi gelince yine ve yine bir şey bulamadım. Gözden kaçırdığım ne vardı bir türlü algılayamıyordum. İçimdeki huzursuzluğu durduramazken doğrularak bacaklarımı kotluktan aşağı sarkıttım. Önümde duran sehpanın üstündeki kadehime uzanacağım esnada zilin çalmasıyla duraksadım. Kafamı kaldırıp kapıya doğru baktım. Sonra evde göz gezdirdim. Benden başka açabilecek kimsecikler yoktu.
"Umarım sensindir." dedim, Korhan'ı kast ederek ve ayağa kalktım. Salonun çıkışına doğru ilerlediğim esnada tekrar çalan zille hızlandım. Kapıya varır varmaz kilidi döndüreceğim vakit aklıma kameradan bakmak geldi. Kapının hemen yanındaki güvenlik kamerasını açtım. Gördüğüm suretle kaşlarım çatılırken kilidi döndürdüm ve yavaşça kulpu indirerek kapıyı kendime doğru çektim.
Karşımda canlı canlı görünce "Asil?" diye sordum, şaşkınlıkla, "Senin burada ne işin var?"
Bir süre öylece yüzümü inceledi. Ardından "Uzay için geldim." dedi, ciddiyetle "Oyuncağını almışsın sanırım. Onsuz huysuzlanıyor." Üzerindeki gömleğin kol düğmelerinden birinin açık olduğunu fark edince başımı belli belirsiz olumlu anlamda salladım. Sadece kol düğmesi de değildi. Kravatı yoktu mesela. Yakası kırışıktı ve yanlış görmüyorsam eğer üstünde pastel boya izleri vardı. Evinden geldiği her hâlinden belliydi. Kapıyı geçebileceği kadar açtım ve içeri girmesini bekledim. Muhtemelen işten evine oradan da sorunu fark edince direkt buraya gelmişti.
Kapıdan içeri girdiği sırada aklıma beni 7/24 gözetleyen polis memurları gelince iç çektim. Muhtemelen şu an üstlerine haber vermekle meşgullerdi.
Asil'in arkasından kapıyı kapatır kapatmaz yanına ilerledim. "Odamda olması gerekiyor. Sen salonda otur ben getiriririm." diyerek önüne geçip onu durdurdum ve salonu işaret ettim. Bir bana bir üçlü koltuğa baktı.
"Dinleme cihazı odanda mı?" sorusuna "Artık sadece odamda değil, çalışma odamda da var. Mümkün mertebe üst kata çıkmazsan sevinirim. İki ya da üç dakikaya gelirim." diye cevap verdim.
Sonrasında başını sallamasıyla derin bir nefes alarak merdivenlere döndüm. Oraya doğru yürüyüp basamakları çıkmaya başladığım esnada arkamdan "İçki mi içiyorsun sen?" diye, duymam için sesini yükselterek konuştu.
Omuzlarımı kaldırıp indirirken "İçte kontrol et içki mi değil mi." dedim. Bir şeyler söyledi ama merdivenlerin sonuna geldiğim için duyamadım. Odama yöneldiğim esnada aklıma telefonumun aşağıda kaldığı geldi. Adımlarım yavaşlasa da Asil'in şifremi bilmediği aklıma gelince aynı hızla devam ettim.
Ancak ekrana düşen mesajları okuyabilirdi.
Kapıya varır varmaz kolu indirdim ve kapıyı ittim. Dinleme cihazı aktif olduğundan sessiz olmaya çalıştım. Zira yatağımın üstündeki tablette yüksek sesle sakin bir şarkı çalışıyordu. Odada olduğumu düşünsünler diye yapmıştım ama muhtemelen onlar kendileriyle dalga geçtiğimi anlamışlardır.