Birkaç Gün Sonra
| Mara'dan"Bazen bana karşı duyguların olduğunu düşünüyorum."
"Peki, baş ağrın oluyor mu?"
"Seni düşünürken mi?" dediğinde başımı belli belirsiz sallarken MİT binasını incelemeyi sürdürdüm, "Sık sık." yanıtını duyar duymaz duraksayarak Korhan'a döndüm.
Şüpheli bir edayla "Şimdi sen halüsinasyon da görüyorsundur." dedim.
Düşüncelere daldığında sırtımı şiddetle koltuğa yasladım. "Bir şizofreniyle iş yaptığıma inanmak istemiyorum." dedim, kendi kendime ama o bunu duymuş gibi "Ne?" diyerek ortaya atıldı. "Şizofreni mi?"
"Gerçek dışı inançlara yönelik sanrılar, halüsinasyon görme, uyku ve hareket bozukluğu." diye açıkladığımda bakışlarını üstümde hissettim. "Korhan," deyip gözlerimi araladığımda görüş açıma ilk torpido düştü. İç çekerek "Durumunun böyle olduğunu bilseydim senden hiç yardım istemezdim." dedim. Göz ucuyla kendisine baktığımda şaşkın olduğunu gördüm.
"Alt tarafı şaka yapmak istemiştim. Uyku ve hareket bozukluğunu nereden çıkardın?"
"Eskiden askeri disiplinle yaşardın. Sabahın erken saatlerinde kalkar hazırlanırdın ama bugün seni aradığımda müsait olmadığını söyledin. Hareket bozukluğuna gelecek olursak," direksiyonun üzerindeki ellerinde göz gezdirdim, "Yirmi saniye de bir direksiyonu sıkıyorsun."
"Beni sabahın köründe aradın, Mara. Saat daha dörttü. " dediğinde durumunu uzun süre kabullenemeyeceğini anlayınca başımı "Tamam, sen haklısın." dercesine sallayarak arabanın kapısına uzandım. Son kez dikiz aynasından şapkama göz attığım sırada kulpu indirerek kapıyı açtım. Ardından görüntümden emin olunca dışarıya çıktım. "Direksiyona gelecek olursak." diyen Korhan'ın yüzüne kapıyı çarptığımda o da benden sonra kendi tarafından dışarıya çıkmıştı ve yanıma doğru ilerlerken "Stresten." dedi, kaşlarımı "Ne stresi?" der gibi çattığımda binayı işaret ederek, "Unuttun mu seni buraya gizlice sokuyorum." diye ekledi.
Kendine yüklediği anlam karşısında şapkamı düzeltmekle yedindim. Akabinde "Çok konuşuyorsun." diyerek binaya yol aldım. Bir süre için hareketsiz kalsa da çok geçmeden beni takip etmeye başlamıştı.
"Dışarıdan bakan beni sana muhtaç sanır." diye homurdandığında net bir dille "Sana muhtaç değilim." dedim. Birlikte binadan içeri gireceğimiz esnada önüme geçerek bana yardımcı oldu. Kartını bir kez okuttuğunda "Hızlı geç." dedi, onu dinleyerek geçtiğimde ise, "Kesin muhtaç değilsin." diye söylendi.
Koridorda ilerlerken sinirim bozulduğu için kendimi gülmekten alıkoyamadım. "Eğer buna muhtaçlık olarak bakıyorsan ne acı," dedim ve ona bakarak kameraları işaret ettim, "Artık senin de bana ihtiyacın var."
"Bir başka deyişle muhtaçsın Korhan."
Merdivenleri çıkarken üst kattan gelen iki kişinin konuşmalarını duyumsadım. Direkt başımı yere eğdiğimde Korhan'da yeni duymuş olacak ki bana destek için kafamı daha çok yere eğdi. Kendisine ters ters baktığımda "Anladık muhtaç değilsin." diyerek geri çekildi. Merdivenlerin ilk boşluğunda durduğumuzda "Zehra? Korhan? Sizin burada ne işiniz var?" diye bir ses duydum. Kafamdaki kahverengi peruğun işe yaradığını anlayınca durum bozulmasın diye daha çok yüzümün yarısını montun yaka kısmına gömdüm. Korhan "İşimiz var." diye açıkladığında başımı aşağı yukarı sallayarak bu faslın daha fazla uzamaması adına yanlarından geçip merdivenleri çıkmaya devam ettim. Ben üst kata kadar ilerlediğimde Korhan yeni yeni "Hasta, bakmayın ona." diye anlatıyordu. Bir diğer kata çıkmak için basamakları seri şekilde çıkmaya başladığım esnada "Sonra görüşelim. Şimdi hiç vaktim yok." dediğini duydum. Ardından ise koşarak yanıma geldiğini.
"Korkma," dedim, şakayla karışık, "Niyetim bilgileri sızdırmak olsaydı buraya gelmeden de bunu yapabilirdim." benim aksime konuyu alaya almadı. Aksine şu an çok önemli bir iş yapıyormuşuz gibi yürümeye devam etti. Önüme geçtiğinde "Geri zekalı." diye dudaklarımı oynattım.
"Asil'e de hakaret ediyor musun?" sorusuyla kalırken dönüp bana bakarak "Karşıda ayna var." dedi. Geldiğimiz yeni katın hemen önümüzde kalan duvarında gerçekten de ayna olduğunu görünce dudaklarımı okuduğunu anladım. "Asil'le bir değilsiniz." dediğimde suratını ekşitti.
"Seni ilk ben tanısaydım çocuklarının babası da ben olacaktım. Sadece zamanlama hatası oldu." koridorda yürümeye başladığı sırada kendi kendine mırıldandığını duyunca başımı onaylamaz anlamda sallayarak "Yanılıyorsun." demekle yetindim. Üstüne bir şey söylemeyince ben de sustum. Ta ki bilgi erişim odasına varana kadar. Onun önüne geçerek karşıdaki dev ekranda göz gezdirdim. O esnada "Bütün planları burada mı yapıyorsunuz?" dediğimde huzursuzca "Evet." diye yanıt verdi.
"Korkma," dedim, yeniden, "Sana hiçbir şey olmayacak."
"Peki ya sana?" dediğinde çatık kaşlarla ona yöneldim.
"Benden mi hoşlanıyorsun?" diye memnuniyetsiz bir tavırla konuştuğumda bir süre suratımı inceledi. Ardından bir adım geri çekilirken "Saçmalama." dedi. İkna etmek için bu fikir midesini bulandırıyormuş gibi yüzünü buruşturduğunda inanmış gibi yaparak "Haklısın, saçmaladım." dedim. "Saçmaladın." diye tekrar ettiği sırada gözüme bilgisayar çarptı.
Merakla "Bu Eren'in mi?" diye sordum. Yanıt vermediğinde onun olduğuna emin olarak bilgisayara yaklaştım. Ardından sandalyeyi çekip oturdum. Kafamdaki şapka ve peruktan rahatsız olduğum için ikisini birden çıkararak bilgisayarın hemen bitişiğine koydum. Üstümdeki monta uzandığımda "Ne yapıyorsun?" dedi. Bir an için ona bakarak "Senin için soyunuyorum." dediğimde ciddi olduğumu sanıp afalladı.
"Korhan görüşmeyeli aklını mı kaybettin?"
"Ne?"
"Yok bir şey." diyerek montu çıkardığım gibi yanımda kalan masanın geniş yüzeyine gelişine bıraktım. "Muhtemelen bu bilgisayarda hepinizin ip adresi yazılıdır." dediğim esnada çoktan klavyede parmaklarımı gezdirmeye başlamıştım. "Önce onları öğrenelim. Sonra evde tek tek açar kontrol ederim."
"Neyi açarsın?"
Kafamı kaldırıp bugün gerçekten de alık olan ifadesinde göz gezdirdim.
"Telefonlarınızı."
"Nasıl?"
"Programla."
"Neden açıyorsun?" dediğinde içime sıkıntılı bir nefes aldım. Ona benden hoşlanıp hoşlanmadığını sorduğumda devrelerini yakmıştım. Şu anda da ceremesini çekiyordum. Sıkıntıyla "Senlik bir mesele yok. Senin telefonun bir buçuk yıldır zaten benim bilgisayarımın ekranında akıyor. Çok umursama." dedim.
Bana yaklaşarak "Nasıl akıyor?" diye sorduğunda "Korhan," dedim, öfkeyle, "Telefonuna girdiğimi söylememe neden gerek duymalıyım? Niye anlamakta zorluk çekiyorsun? Eğer böyle yapacaksan git elini yüzünü yıka."
"Seni burada yalnız bırakamam." dediğinde karşı çıktım.
"Burada durduğun her saniye boğazına yapışma ihtimalim var."