| Beş ay sonra
"Kız babası olmak zordur." diyen Armağan Bey'le Asil umursamadan kızımızın küçük saçlarını okşamaya devam etti. "İtle kopukla karşı karşıya kalacaksınız," dediğinde Uzay'ı ima ettiğini anlayınca "Armağan Bey!" diye sesimi yükselttim. Oturduğum koltuktan kalkmak için hamle yaptığımda oğlum "Ayye." dedi, uyarı dolu bir sesle, "Uyhum vay." hemen kucağımda yatıyordu ve haklıydı, kalkarsam rahatı bozulacaktı. Benim yerime Jessica kocasını dürttüğünde o uyuz adam gözlüğünü geri iterek "Ne? Yalan mı söylüyorum hayatım?" dedi. "İt kopuk kol geziyor."
Bir müddet huzursuz edici bir sessizlik oluştu. Akabinde "Kemiklerin kaynamış olmalı." diye bir ses duyuldu. Hepimiz Asil'e baktık. Armağan Bey'in tükürüğü boğazına takılınca öksürmeye başladı. Önce ufak ufak sonra şiddetle. Asil'in bundan birkaç ay önce onu dövdürüp kapısına attırdığını biliyordum. Bu yüzden çok takılmadım. Jessica, eşine su uzatırken ben oğlumun saçlarını okşamayı sürdürdüm.
Buraya kızımızı görmeye gelmişlerdi.
Asil bir an olsun kucağından bırakmadığı için henüz yüzüne görememişlerdi. Kimsenin "Saklamasana şu kızı." demeye cesareti olmadığından mevcut durum sürüyordu. Küçük ellerini babasının gövdesine yaslamış kızımıza baktığım esnada Jessica'nın bozuk bir aksanla "İsmi ne?" demesiyle "Henüz belli değil." diye karşılık verdim.
Asil ilk günden beri onu sapsarı saçlarından dolayı bala benzetse de bu konuyu daha konuşmamıştık. Tek bildiğim öncesinde konuştuğumuz bütün isimlerin rafa kaldırıldığıydı. Açıkça söylemek gerekirse her ikimizde bize benzeyen bir bebek beklemiştik. Fakat, o tıpkı dayısına benziyordu.
Eren'e yani.
Asil'in ailesinde sarışın kimse yoktu. Geriye bir tek Eren kalıyordu. Onlarla henüz iletişim kurmamıştım. Böyle giderse kuracağa da benzemiyordum. Sadece bir an için kızımızı doğurduğumda Asil'in anne ve babasını görünce özenmiştim, o kadar. Tabii bu özenmem Asil'in babasının bebeğime bakarken "Bu başını yakar Asil." demesiyle toz olup uçmuştu. O söz yeniden aklıma gelince başımı sağa sola salladım. İyi ki ikimizde ailelerimizle mesafeliydik. Aksi halde ben kafayı yerdim.
"Bence 'Yonca' olsun." diyen adamla Asil bıkkın bir nefes aldı. Jessica neyse de eşinin gideceği anı iple kolluyordu. En nihayetinde dayanamayarak "Sizin çocuklarınız yok mu? Onları bu kadar yalnız bırakmanız ne kadar doğru?" diye sorduğunda hepimiz neden bahsettiğini anlamıştık. Ancak bugüne kadar Asil'den itinayla köşe bucak kaçan Armağan Aktürk kalmakta ısrarcıydı. "Benim oğlan on yaşında. Kardeşine bakabiliyor." sanırım Asil'le arasını düzeltme peşindeydi. Yoksa kalmakta ki ısrarı saçma olurdu.
"On yaşındaki çocuğa neden böyle bir sorumluluk yüklüyorsunuz?" derken ayağa kalkan yol arkadaşımla geri planda kalmayı sürdürdüm. Ne de olsa yeni doğum yapmıştım. Doktor 'dinlen' demişti. Belki iki ay sonra tartışmalara girebilirdim. Kendime verdiğim istirahat süresi iç gıdıklatıcı cinstendi. Arkama yaslanırken huzurla etrafa bakındım ve "Sizin ikinci çocuğunuz yeni dünyaya geldiği için süreçten haberiniz yok. Bunu size o günde söylemiştim gerçi. Eğer beni anlayabilseydiniz o olayların hiçbiri yaşanmazdı." diyen Armağan'ı umursamadım.
Jessica'nın kocası olduğu için ona duyduğum saygı, her geçen dakika azalıyordu.
Asil oldukça net bir edayla "Emin olun yaşanırdı." dediğinde iç çektim.
Yaptıklarının arkasında durması onu karizmatik yapıyordu. Oğlumuzu ölümüne savunmasına karşın Uzay'ın yanağını sıkarak "Canım oğlum." diye mırıldandım. O sırada yanıt vermek için hazırlanan adamı, eşi durdurdu. "Kalkalım." dedi, gittikçe kulak tırmalayan aksanıyla, "Hem bizim ocakta yemeğimiz var. Unuttun mu?" eşini zor bela ikna ettiğinde kalktılar. Asil cam duvarın orada olduğu için ona yaklaşmamak adına uzun yoldan gitmeyi tercih ettiler. Kalkıp uğurlamak adına bir hamle yapacağım sırada Jessica, Uzay'ı göstererek "Kalkma." demişti.
Özünde iyi kadındı ama İngilizce varken Türkçe konuşmasını dinlemek bir süreden sonra kulağımı tahriş ediyordu. Sanırım bunun asıl nedeni sabırsız ve takıntılı olmamdan kaynaklıydı. Gerçi onun tek kusuru bu değildi. Kocası da ağır vakaydı.
Bunları düşünürken duyduğum kapı sesiyle "Asil." dedim.
Kafasını bana çevirerek "Hm?" dedi, kısık sesle, "Canın bir şey mi çekti?"
Lohusa döneminde olduğum için şu dört gündür neredeyse hiçbir şey yememiştim. O yüzden bunu beklentiyle sormuştu. Başımı olumsuz anlamda salladığımda hiç düşünmeden bana doğru gelmeye başladı. Oturduğum koltuğa çöktüğü esnada parmaklarını gövdesine çarpan kızımızla gülümsedi.
Muhtemelen hissetmemişti bile ama onun kendisine dokunmasını sevdiği için böyle davranıyordu. Dokunmak deyince aklıma Baykal geldiğinden dolayı duraksadım. Sonra kendime onun pedofili, Asil'in ise harika bir baba olduğunu hatırlattım. "Ne söyleyecektin?" dediğinde silkelenerek kendime gelmeye çalıştım.
"İsmini düşündün mü?" dedim, dalgın bir ifadeyle, "Kaç gün oldu. Nüfus cüzdanı çıkarmalıyız. artık."
"Aslında aklımda birkaç tane isim var." dediğinde sayması için başımı salladım.
"Balım."
"Asil," diye itiraz edercesine atıldığımda "Balca?" dedi.
"Yok, Bal'ın." deyip dalga geçtiğimde ciddiyetle yüzüme bakarken onaylayan birkaç mırıltı çıkardı. "Asil." dedim, dış görünüşüne bakarak isim koymamızın doğru olmadığını anlatmak istercesine fakat benden önce davrandı: "Balın güzelmiş."