altmış sekiz

1K 90 1
                                    

Asil'den (bir hafta sonra)

"Böyye söj veymedin." diyen oğlumla kazağın yakasını biraz daha genişlettim. Ardından kafasına geçirmek için ona doğru eğildiğimde zorluk çıkarmadı. Önce kafasını sonra kollarını geçirdik. "Ayyemle yatma şıyası ben de." 

"Annen," dedim, yorganı açarken, "Bu gece çok yorgun."

Koltuk altlarından tutarak onu yatağa yerleştirdiğim sırada dudak büktüğünü görünce nefesimi tuttum. "Ayyemi dövüyoyşun." dediğinde ise afallaşmıştım. "Uzay," diyerek yanaklarını tutmaya kalktığımda buna engel olmak istercesine yorganı üstüne çekti ve yüzünü sakladı. "Annene el kaldırmaya kalksam bir tarafımdan şırıngayla kan alır. Dövdüğümü de nereden çıkardın?"

"Bağıyıyor." yorganın burnuna kadar indirip gözlerime bakarken "Niye bağıyıyor?" diye sormasıyla gözlerimi sıkıca kapadım. Belli ki hemen yanındaki odada kalma kararım oldukça yanlıştı. Annesinin neden inlediğini oturup burada ona anlatamayacağım için sağlam bir yalan bulmaya çalıştım. Ardından "Sevinçten." deyip gözlerimi açtım. "Annen sevinçten bağırıyor."

"Neye seviniyo?"

"Geceleri kar yağıyor ya, ona."

'Anladım.' der gibi başını salladığı esnada yorganı çene hizasına kadar indirebilmişti. "Kayı seviyo olmalı." 

"Hem de çok seviyor."

"Beni de kay kaday seviyo mu?" dediğinde "Evet." diyerek alnına dudaklarımı bastırdım. "Seni kardan daha çok seviyor. Sadece göstermek için zamana ihtiyacı var." dememle dudaklarını aralayınca "Çok az kaldı." diye ekledim. "İnan o kadar az kaldı ki, artık gönül rahatlığıyla anneni de resimlerine ekleyebilirsin. Ha birde kız kardeşini."

"Kız mı oyacak?" diye merakla sorduğunda hissiyatım bu yönde olduğu için başımı olumlu anlamda salladım. Kızımız olacağını düşünüyordum. Hem bir temenniydi hem Mara'nın yediği şeylerden anladığımdı. Uzay'a hamileyken çalışanımız Mara devamlı tatlı yiyor diye "Bebek kesin erkek olacak." demişti. Başta bu inanışın bilimsel dayanağı olmadığı için benim nezdimde karşılığı yoktu. Sonradan cinsiyeti tutturduğunu fark edince az buçuk inanmıştım. Şimdiyse kız olmasını istediğimden tam inanıyordum. Mara ekşi yiyordu, kesinlikle kızımız olacaktı.

"O zaman ben abi oyacam?" diyen oğlumla olumlu mırıltılar çıkardım. "En çok beyi seveyecek."

Moralini bozmamak adına başımı sallamakla yetinirken "Ben de ayyemi." dedi.

"Peki, ben ne olacağım?"

Bunu duymayı beklemiyormuş gibi gözlerini kırpıştırdı. Akabinde bir sağına bir soluna baktı. "Şen," dediği vakit bana döndüğünde "Sen?" diye devam etmesi için tekrarladım. "Şen üzüyme. Ben şeni de şeveyim."

"Seversin, öyle mi?" diye sorduğum sırada başını salladığında "Yalancı." diyerek yanağını öptüm. "Sen sadece anneni seviyorsun."

"En çok onu, şonra şeni. Vayya." 

Yanaklarımı gösterdiğimde her ikisini de tek tek öptü. "Ben de seni seviyorum." deyip ayağa kalktım. Yorganı kaldırmak için hamle yapınca "Şimdi uyu, uyandığında yanımıza gel." dedim. En fazla üç saate yanımızda biteceğini biliyordum. İkna olmuş bir şekilde gerisin geri yatınca kapıya yöneldim. "İyi geceley." diye bağırdığında "Sana da." dedim ve yürümeye başladım. Aralık kapıyı kendime çekip dışarı çıktım. Ardımdan kapıyı tam kapamadım ki çıkarken yorulmasın ya da çıkamadığı için ağlamasın.

Hemen yandaki odaya geçtiğim esnada kapı kulpunu tutmamla içeride tıkırtılar oluştu. Mara'nın yine ve yine telefonumu kurcaladığını anlayınca iç çekerek kapıyı açtım. İçeri girerken arkamdan kapı kilitlemeyi ihmal etmedim. Uzay erken gelirse toparlanma süremiz olsun diye yaptığım bu hareketle Mara yorganı kaldırarak azıcık doğruldu. Uykulu bir edayla "Sen mi geldin?" dediğinde "Uyuyor muydun yoksa?" diye sordum. Başını aşağı yukarı salladı. Oldukça yorgun gözükmeye çalıştığı esnada yatağa ilerledim. Komodinin üzerinden telefonumu alırken "Şifreyi bulamıyorsun, değil mi?" dedim.

"Bulmaya çalışmadım."

"Birbirimize yalan söylemeyeceğimize söz vermiştik." telefonu da alarak yatağa girdim. Üstüme yorganı yarıya kadar çekip sırtımı başlığa yaslarken "Sözünü tutmalısın." dedim. 

"Eğer telefonuna girmek isteseydim Uzay'ın doğum tarihiyle kolayca," diye başladığı sözlerini "Şifrem Uzay'ın doğum tarihi değil." diye kestim. Aslında yakalandığının farkındaydı ama oynamaya devam ediyordu. "Ne o zaman?" diye sorduğunda ona baktım. "Gireceğimden değil." dedi, kuşkusuz, "Sadece merak ediyorum."

Neredeyse gözünün içine girmek üzere olan perçemine uzandım. Onu ufak bir manevrayla kulağının arkasına götürdüğüm sırada elimi kavradı. "Oğlumuzdan daha önemli bir tarih mi var?" sorusuyla elimi yanağına yasladığında çatık kaşlarla suratını inceledim.

"Bu senin tarzın değil." dediğimde bir süre anlamazdan gelerek 'ne benim tarzım değil?' der gibi suratımı izledi. Ardından çok geçmeden elimi bıraktı. "Haklısın, üstümde emanet gibi durdu."

"Benimle flört etmen hoşuma gidiyor ama bir daha ağzını yayarak yapma lütfen." 

Yaptığında pişman olunca başını hızla iki yana sallayıp silkelendi. Ardından doğrularak tıpkı benim gibi sırtını başlığa yasladı. "Bir daha olmayacak." dediğinde yüzündeki ifadeye karşın koluna dokundum. Bana döndüğünde bir öpülesi dudaklarına bir gözlerine baktım. "Mara," dedim ve dudağının kenarını öptüm. "Şifremi söylersem girme diye değiştirmek zorunda kalırım."

Parmak izimle veya yüzümle açılmayan telefonumu, bakmadan yastığımın altına koydum. Onun üstüne eğilmeye kalktığımda omuzlarımdan tuttu. "Arıkan'ın durumunu merak ediyorum." dedi, nefesi dudaklarıma çarparken, "Bana bunu çok görmemelisin."

Televizyonda sadece çocuk kanalları olduğu için bu konudan müzdarip olması çok doğaldı. Yanağını okşamaya başladığımda gözlerime beklentiyle bakmayı sürdürdü. İstese evden çıkar, dört kilo metre koşardı. Karı da umursamazdı. Farkındaydım. Fakat o gitmekten ziyade kalmakta kararlı olduğu için şehirdeki durumu sadece sorguluyordu. Hafif tombul yanaklarının ikisini birden sarıp dayanamayarak sıktığımda dudakları büzüldü. "Yarın seni bir yere götüreceğim." deyip dudaklarına yapıştığımda uzunca bir süre kalakaldı. Dudaklarını kendi çabamla arayabildiğimde emmek için üst dudağını kavrayacağım sırada "Aklımdan geçen şey, değil mi?" diye sordu. Dudaklarına büyük bir açlıkla izlerken başımı salladım. Arıkan'ın sahnede olduğu son kareyi izleyecekti. 

İrislerinin parıldadığına şahit olunca yeniden onu öpmek için yaklaştım ama beni durdurdu.

Arzuyla "Mara," dediğimde ellerimi teninden ayırdı. 

"Arkana yaslan."

"O niye?"

"Asil," dedi, yorganı kaldırarak, "Dediğimi yap." 

Yorganın altına girip üstüme yöneldiğinde ister istemez arkama yaslandım. Aşağı doğru gidip eşofmanımı iki yandan kavradığında inlercesine "Mara," dedim ve elimi yorganın altından saçlarına doladım. O usulca eşofmanımla baksırımı aşağı çekti. Ardından yeteri kadar açıklık olduğunda erkekliğimi kavradı. Hissettiğim şehvetle göğüs kafesim şiddetle inip kalkarken hiç durmadan ağzına almasıyla kafasını kasıklarıma bastırdım. 

Belaydı filan ama eşsiz hissettiriyordu.

Ne Demek 'Bitti' ? ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin