Mara'dan
"Şimdi doğru mu anladım?" derken camdan oluşan koca duvarın ardında göz gezdirmeye son vererek bana baktığında omuzlarımı mümkünmüş gibi daha çok dikleştirdim. "Bana ortaklık teklif ediyorsun?" diye sorduğu sırada daha cümlenin başında kendimi cevaba hazırlamıştım.
"Evet, Korhan."
"Neden ben?" sorusuyla bıkkınlıkla derin bir nefes alıp verdim ve cama doğru döndüm. Dışarıdaki her şey beş dakika öncesiyle aynıydı. Vale gelen arabaları sırasıyla park etmek için alıyor, güvenlik görevlileri otelin bu geceki müşterileri ıslanmasın diye onların başlarına şemsiye tutuyor ve birkaç insan ıslana ıslana taksi bekliyordu. Bu durumu izlemek başta zevkli olsa da bulunduğum adamla ettiğim sohbet her geçen dakika sıkıcı bir hâle geldiği için artık dışarının bile seyir zevki kalmıyordu.
"Neden olacak?" dedim, kendi kendime, "Milli İstihbarat binasında yattığım tek adamsın."
"Efendim?" dedi, yanlış duyup duymadığını teyit etmek istercesine, "Ne dedin?"
"Dedim ki," son kez dışarıya göz atarak ona döndüm, "Zekasına güvendiğim nadir adamlardansın. Üstelik bulunduğun konum itibariyle bana yardım edebilecekte tek kişisin."
"Tek kişiyim?" diye tekrarladığında Asil'e gönderme yaptığını anladığım için ister istemez bakışlarımı kaçırdım. Onu buraya ben davet etmiştim ama konuşmanın başında "Daha fazla birbirimizi kandırmayalım. Artık buna ihtiyacımız da yok. Eğer benimle aynı tarafta olursan kazançlı çıkarsın," derken tam olarak bu derece açık konuşmaktan bahsetmemiştim.
Dudağımın kenarını dişleye dişleye "Asil," dedim. Ardından Korhan'ın gözlerinin içine baktım.
"Çocuklarımın babası. Onu tehlikeye atmak istemem." sözlerim bitmeden dudakları kıvrıldığında çatılan kaşlarımla yüzünü inceledim. Alaycı bir üslup takınarak "Sen şuna 'İntikam istediğim için bana yardım etmek istemiyor.' desene." dedi.
"Korhan." diye bastıra bastıra konuşmama karşın "O da kendince haklı." demişti.
Uzatacağını anlayınca "Senden yardım isteyende kabahat." diyerek arkama döndüm ve koridorda ilerlemeye başladım. Bir süre için arkamdan gelmedi. Ta ki üç veya dört tane odayı geçer geçmez asansöre gelmemle adım seslerini duydum. Akabinde "Benden istediğin şey için Tamer başkanın iznine ihtiyacım var." dediğinde yan tarafıma bakmadan "İhtiyacın yok." dedim.
Babamın iznine ihtiyacın yoktu.
"Bak," demesiyle susması adına "Korhan." dedim ve asansörün tuşuna yeniden bastım. "Az önce de söyledim. Tam şu an yeni bir fabrika için arazi anlaşması yapmak üzereler. O fabrika da şeker değil uyuşturucu üretecekler. Senden istediğim şeyse," iç çektiğim sırada devamını kendi getirdi.
"Buna müdahale etmem."
"Sadece dediklerimi yapsan yeter." diye düzelttim onu, sonra aklıma gelen gerçekle "Aramızda kalacak şekilde yap." diye ekledim. Anlamadığını hissettiğim esnada açılan asansörün kapılarından içeriye girdim. Peşi sıram gelmişti. Otelin en üst katına çıkmak için tuşa basarken "Eren'e anlatma." dedim.
"O iyi bir çocuk. Bize yardımcı olabilir." dedi, ciddi ciddi.
Huzursuzlanarak geriye gittim ve sırtımı asansörün aynasına yaslamak suretiyle ona doğru döndüm. "Eren'in yapabildiği her şeyi ben de yapabilirim." dedim, kendimden emin bir tınıyla "Ona lüzum yok."
"Eren," diye söze girdiğinde yüksek sesle "Korhan." dedim.
"Bu şirketten babamın yolsuzluklarıyla ilgili bütün evrakları temin etmem en fazla iki haftamı alacak. Ardından birkaç tane fabrikaya baskın düzenleyeceksiniz. Bu yeni yapılacak fabrikaya da aynı şekilde. Çünkü önce imalat için yerin altına bölme yapıyorlar. İki haftada o fabrikanın zemini hazır hâle gelir. Senden istediğim tek şey; içeride, binanızda, babam adına çalışan herkesi bu süreçte etkisiz hâle getirmen. Aksi hâlde ne kadar evrak toplarsam toplayayım başarılı olamam. Hep yok eden çıkar."
Anladığına dair mırıltılar çıkardığı esnada bir anda "Binada casus olduğuna nasıl bu kadar emin olabilirsin?" diye sordu. Duran asansörün açılan kapılarını izlerken "Babam ahmak bir adam değil. Onların yanına illaki birilerini yerleştirmiştir." dedim.
"Onların?" sorusuna karşın içimden "Ailemin." diye geçirsem de ona sesli bir şekilde bunu söylemeden doğrulup dışarıya yürüdüm. Yine peşimden geleceği sırada durmasını işaret ettim. "Bu kata birlikte yemek yemek için gelmedik." derken göz ucuyla onu süzdüm, "Hem artık ilgimi de çekmiyorsun."
"İlgini çektiğim bir zaman vardı yani?" deyince bu imasını bir müddet düşündüm ama kafamda bir karşılığı olmadığını fark edince fazla üstelemeden asıl konuya döndüm.
"İçeride şirket yetkilileri arazi sahibiyle görüşme yapıyor. Ben de orada oturuyordum ama sen geldiğini mesaj atınca kalktım. Arazi sahibiyle tanışma fırsatım olmadı anlayacağın."
"Geldiğini nereden biliyorsun?" dediğinde "Mesaj atmışlar." diye açıkladım.
İlerlemeye başladığımda arkamdan gelmeyi sürdürdü. "Dur." dediğimde durması gerektiğini kavramıştı. Bunun bilincindeydim. Birlikte yürümeyi sürdürürken "Muhabbeti detayı detayı anlatmadılar ama kulak misafiri olduğum kadarıyla işe ortak olmak istiyormuş. Özetle, arazisini kâra ortak olmak şartıyla bağışlayabilir de. Onu," dedim. Durmamın sebebi görüş açıma giren masaydı. Şirket yetkilileri bu tarafa dönük, o ise onların tam karşında bize arkası dönük şekilde oturduğu için yüzünü göremedim. Yanında oturan adam avukatı olmalıydı. "Onu da suç üstü yapabilirsiniz." dediğim sırada gözüme masanın başında duran korumalar çarptı.
Bunlar bana neden bu kadar tanıdık geliyordu?