elli yedi

1K 101 5
                                    

Mara'dan (Birkaç saat sonra)

"Odama nasıl girdin?" sorusuna karşın bileğimi saran kelepçeleri incelemeyi sürdürdüm. Kendisini yanıtlamadığım için öfkelenerek masaya yumruğunu geçirdiği sırada "Sana odama nasıl girdiğini sordum!" diye bağırdığında kaşlarımı çatarak ona baktım.

İçimden ondan geri saydım. 

Ardından arkama yaslanırken derin bir sükunetle "Bana bağırma." dedim.

Sinir bozucu olduğumu düşünmüş olacak ki sandalyesini geri iterek kalktı. Bana katlanamıyormuş gibi derin derin soluklar alıp vermeye başladığında bir anda durup "Bilgileri kime satacaktın?" diye sormasıyla başımı onaylamaz anlamda salladım.

Korhan yüzünden yakalanmıştım. Elbette Korhan'ın kendisiyle işbirliği yapacağını en başından beri tahmin ediyordum ama sorgu odasına çekilip bu kadar erken sorgulanmayı beklememiştim. Hem de babam tarafından. Tamer Yaman oldukça fevri birine benziyordu. Korhan ona durumu anlatsa bile beni inatla vatan haini ilan ediyordu. Bu tutumuna ilk başta -odasında gezinirken enseme yasladığı namluyla- şaşırsam da zamanla alıştığım için artık daha duyarsızdım.

"Odama böcek yerleştirdin, değil mi?" diye bir yargıda daha bulunduğunda bir şey demeden kelepçeleri incelemeyi sürdürdüm. Onlardan hiç hoşlanmamıştım. Bileğime hiç yakışmıyorlardı. Burada oturması gereken ben değil de babamdı. Bunun farkında olmak huzursuzlanmama neden olurken yerimde kıpırdandım. "Seni buraya hiç sokmamalıydık." dediğinde içimden 'nihayet varsayım konuşmayı bıraktık' diye geçirdim.

Akabinde kafamı kaldırarak ona baktım.

"Tanışmış olduk, fena mı?" dediğimde yüzünü ekşitti. O an kalbimin acıdığını fark ettim. Memnuniyetsiz bir tınıyla "Keşke hiç karşıma çıkmasaydın." dedi. Bir şeyler söylemek için dudaklarımı araladım ama hiç içimden gelmediği için gerisin geri kapatmıştım. "Buradan adliyeye sevk edileceksin." dediğinde "Korhan'ı da yakarım." demekle yetindim.

Ona bakmaya son vererek aynalı cama döndüğümde kendimi gördüm. Muhtemelen hemen arkasında Korhan vardı. Hatta yeterince şanslıysam Eren bile oradaydı. Umarım görürdüm.

"Korhan'ı nasıl yakacaksın?" deyince "Beni içeri o soktu." diye yanıtladım.

Bunu zaten bildiği için "Yani?" diyerek önemsiz bir ayrıntıya takılıyormuşum gibi davrandı. Hem biyolojik olarak babam olduğu için hem ciddiyetimi bozmamak adına oyunculuğunun kötü olduğundan bahsetmekten vazgeçerek sadece "Birbirimizi kandırmayalım. Yasal değildi." dedim.

"Yani?" diye yenilediğinde gözlerimi gözlerine diktim.

"Onu önce içeri attırırım sonra," lafımı bitirmeme kalmadan "Kocana öldürmesini söylersin?" diye varsayımda bulunduğunda cidden bunu söyledi mi diye bir müddet suratını izledikten sonra bıkkınlıkla arkama yaslandım.

Söylemişti.

"Korhan'da sen de sanrılar görüyorsunuz." 

"Benimle doğru konuş." dediğinde "Yalan mı?" diye konuştum.

"Ben evli değilim."

"O da senin ayıbın." diyerek masanın üzerinden fotoğrafımın olduğu dosyayı alarak havaya kaldırdı, "Her neyse çocuğun veya babası umurumda değil. Yaşam tarzınla değil işinle ilgileniyorum." dosyayı salladığında söylediklerini es geçerek başta dediğine takılarak "Ne ayıbı?" diye sordum.

Beni duymadan "Neden odama girdin!" diye yine bağırdığında "Ne ayıbı?" diye ben de bağırdım. "Çocuk sahibi olmak için illa evlenmem mi gerekiyordu? Bunu nasıl söyleyebilirsin?" dedim, öfkeyle. 

Bir cama bir bana baktı. "Odama neden girdin?" demesiyle "Soruma cevap ver." diye bastırdım onu.

Kararsız kaldığında en sonunda dayanamayarak "Çocuğunun itibarı için evet." dedi. Ardından bir süre sessizlik olduğunda "Gerçi senin için bu neden önemli olsun ki? Ha evladına 'orospu çocuğu' demişler ha başka bir şey? Senin tek derdin kısa yoldan zengin olup ülkeyi terk etmek." diye kendini tutamayıp konuştuğunda sakinleşmek adına bu defa yirmiden geri saymaya kalktım ama o bunu bana çok gördü. "Bak, muhtemelen evin küçük çocuğu olduğun için bunalıma girdin. Babanın servetinden sana pek fazla bir şey kalmayacağını düşündün. O yüzden de aç kurtlar gibi ortaya düştün ama benden sana bir tavsiye; gittiğin yol, yol değil. Kısa yoldan zengin olmak isterken kendini bir anda hücrede bulursun, aklın şaşar. En iyisi gel itiraf et. Hem cezan da azalır."

Sözlerinin sonuna geldiğinde "Bitti mi?" diye sordum. 

Dediklerini gram önemsemediğimi fark edince sandalyesinin oraya geldi. Dosyayı önüme doğru fırlatırken "Bitmedi!" diye bağırdığında "Harika." dedim, alayla. Sandalyeyi oturmak için tutup düzeltmeye kalktığında beni duymuştu. Sinirlenerek onu odanın bir köşesine fırlattığında çıkan tok sese karşın aldırış etmeden oturduğum yerde kayarak kafamı sandalyeme yaslandım.

"Sen," diye konuştuğunda "Ben suçsuzum." diye lafını tamamlamaya kalktım ama aslında söyleyeceğim şeyle ağzımdan çıkan bir olmadı. Onun yerine "Ben rezil bir anneyim." demiştim.

Bunun aklıma nereden geldiğini düşünürken o geceyi, Asil'in son sözünü, hatırladım. Boğazıma rahatsız edici bir yumru yerleştiğinde bakışlarım bileklerime düştü. Bu sözü en azından o gece umursamamak için öylesine geçiştirmeye çalışmıştım ki şu an nereden çıktığına ve neden beni bu denli rahatsız ettiğine anlam verememiştim. Bileklerimi incelemeyi sürdürdüğüm esnada onun bana "Vatan hainisin." demesiyle başımı sallayarak doğruldum. Masada duran kollarımın arasına yüzümü yerleştirirken "İstediğini düşünmekte özgürsün." dedim.

"Sana benimle saygı çerçevesinde konuşman gerektiğini söylemiştim." diye bir saat öncesini hatırlattığında "Hak ettiğini düşünmüyorum." deyip gözlerimi kapadım. Odasına giriş amacım yalnızca ailemi tanıma arzuma dayanıyordu. Bunu ona söylesem anlamayacağı için pek üstelemiyordum. Gerçi bir diğer girme nedenim de şeydi...

Kapının çalmasıyla "Sonunda." diye mırıldandım.

Çok saygıdeğer başkan, "Gir." diye komut verdiğinde iç çektim. Kapı çok geçmeden açılmış, içeriye bir kişi girmişti. Oraya bakmaktansa adım seslerini dinlemekle yetindim. Daha önce sesini hiç duymadığım kadın, "Başkanım, odanızı aradık. Böcek ya da kamera yoktu." dediğinde "Bunun için gelmiş olamazsın." dedim, kendi kendime. Babam olacak Başkan, "Çıkabilirsin Zehra." diye komut verdiğinde çatık kaşlarla kafamı kaldırıp ortamda göz gezdirdim. Zehra ekstra bir şey söylemeden dışarıya çıkmak için o tarafa yönelmişti. Bu durum karşısında şaşkınlığımı gizleyemediğim sırada arkasından endişeyle giren Eren'le nefesimi tuttum.

"Baba, Baykal Soysal'ın tutuklanması için emniyete dosya mı gönderdin?" tuttuğum nefesimi bir çırpıda geri verirken bütün yük üstümden kalkmışcasına arkama yaslandım ve parmaklarımı gelişigüzel masaya vurmaya başladım.

"Ne saçmalıyorsun?" diyen başkanı duyduğumda içimden şarkı mırıldanmaya başladım. Üçü de bana baktığında "Ne var?" dedim, hiddetle, "Mutlu da mı olamıyoruz?"

Eren zorlukla bakışlarını benden ayırdığında Zehra'da başkana dönmüştü. Başkan ise bana bakmaya devam ettiği için el mahkum karşılık olarak ona dik dik bakıyordum. Kardeşimin "Tutuklanmış." demesiyle herkes Eren'e bakmıştı. Ben hariç. Ben tırnaklarımı incelemek suretiyle önüme dönmüştüm. Tabii "Ben Mara Hanım'ın avukatıyım. Eğer biraz daha bana engel olursanız sizin için iyi olmaz." diyen kişiyi duyana kadar. Odaya saniyeler içinde giren kişiyle afallayarak onu izledim. Henüz avukat talebim olmamıştı. Birde daha kimseye haber vermemiştim bile. Sima olarak tanıdık olan adama bakınırken onun diğerlerine "Ben Güney Tomay, Mara Hanım'ın avukatıyım." demesiyle başımı yan yatırdım.

Asil'in avukatının burada ne işi vardı?

Ne Demek 'Bitti' ? ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin