Müstakbel kocam: İşimi ertelendim
Müstakbel kocam: Haklısın, birbirimize çok vakit ayıramıyorduk. Eğer sen de müsaitsen bu akşam yemeğe çıkalım diyorum
Müstakbel kocam: Ne dersin?
Okuduğum mesajlarla iç çekerek kendi yanıtıma da göz attım. "Olur tabii ki." yazmıştım. Dikkatimi masaya konan aparetifler çekerken usulca güç tuşuna bastım ve telefonu yanımdaki sandalyeye yerleştirdiğim çantama attım. Garson et siparişimiz için öncesinde birkaç tadımlık getirmişti. Masaya sonuncuyu da yerleştirdiğinde Korhan'da benim gibi nihayet bakışlarını telefonundan çekebilmişti.
Masadakilere göz atıp kafasını kaldırdı ve bana baktı. Telefonunu tabağının yanına yüz üstü yerleştirdiği esnada oraya dalıp gittim. "Ortaklardan biri yazmıştı, iş yani." diye açıklama yapmasına binaen başımı 'anladım' dercesine salladım. O sırada masaya gelen ana yemekle irkildim. Farklı bir garson yemekleri servis ederek diğerinden daha hızlı bir şekilde geri çekilmişti. İçerisinde bulunduğumuz gayet lüks mekanı ufak çapta inceledikten sonra çatalımla bıçağımı kavradım.
"İşine saygı duyuyorum, Korhan." derken çatalla ete baskı uyguladım. Ardından bıçakla etten küçük bir parça kesmeye başlayarak "Sadece bazen çok fazla yalnız kalıyormuş gibi hissediyorum. İsyanım buna." dedim.
"Haklısın," dedi, anlayışlı bir edayla, "Kadınlar çok fazla ihmal edilmemesi gerekenler canlılar."
Dün gece çalışma odamda yaşananları izlediğine bir kere daha emin olunca dudağım kıvrıldı. Belli ki açıktan oynamayacaktı. Tıpkı benim gibi bu tiyatroya devam etme arzusu kulağıma güzel bir melodi gibi geldi. Kesmeyi becerebildiğim eti dudaklarımın arasına yönlendirirken kafamı kaldırıp "Annen iyi bir kadına benziyordu. Sanırım seni bu kadar iyi eğiten o." dedim. Olumlu mırıltılar çıkardığı esnada eti ağzıma alıp yemeye başladım.
Etin tadı ağzımı kamaştırırken hemen tabağımın yanında dikilen kadehle göz göze geldim.
İçerisinde kırmızı şarap vardı.
Bardağı kavramak adına elimi kaldırdığımda aklıma Asil gelince duraksadım. Onu tanıdığım kadarıyla şunu rahatça söyleyebilirdim ki istisnasız her yerde gözü kulağı vardı. Ağzımın içinde zor bela döndürebildiğim et iyice dilimi sızlatırken masaya bakındım. Şarap harici bir içecek yoktu. El mahkûm tereddütümü yenip kadehi kavradım ve birkaç yudum şarabı mideme yolladım.
Bu eti daha kolay yutmama neden olsa da şarabın tadındaki farklılığı son anda fark etmemle kaşlarım çatıldı. Kadehi dudaklarımdan ayırırken şarabı dikkatle inceledim. Ardından ilgiyi üstüme çekmemeye çalışarak beli belirsiz kokladım.
Elimdeki şeyin vişne suyu olduğunu saniyeler içinde algılayınca kadehi masaya bırakıp etrafta göz gezdirdim. Garsonlardan hangisi ona haber uçurmuştu? Çatık kaşlarla etrafa bakmayı sürdürdüğüm sırada Korhan'ın "Bir sorun mu var?" sorusuyla irkildim.
"Hayır," dedim, başımı sağa sola sallayarak, "Hiçbir sorun yok. Sadece, dürüst olmak gerekirse dışarıda yemek yemek beni geriyor." bunu ona daha önce defalarca kez söylediğim için anlayışla karşıladı.
Çatalını ve bıçağını tabağa yaslarken "Bana odaklan." dedi. "Böylesi senin için daha kolay olur." gerçekten üst düzey bir asosyal olsaydım ve anksiyetem olsaydı bu tavsiyesi ne kadar işe yarardı bilemiyordum. Yine de öyle olmadığım için "Dediğini yapacağım." diyerek bir kere daha eti kesmeye yöneldim.
"Bu arada," demesiyle kulağımın onda olduğunu belli etmek istercesine 'hm?' diye mırıldandım. "Sen konuya dürüstlükten girmişken, diyorum ki şimdiye kadar birbirimize anlatamadığımız şeyler varsa evlilik öncesi anlatalım." dediğinde bıçak tutan elime kâl geldi. Kafamı kaldırıp merakla yüzünü inceledim.
Ufak bir gerginlik havası yaratarak "Benden sakladığın bir şey var mı ki?" diye sordum.
"Var." anlamında başını salladığında 'Anlat.' der gibi çatalla bıçağımı oynattım. Bir yandan önündeki yemeğe odaklanıp onu yemeye devam ederken bir yandan "Düşündüğünün aksine babamla iş yapmıyorum." dedi.
İşi konusunda itirafçı olmaması için aceleyle lafını bölerek "Ailemi ben küçükken kurşuna dizdiler." diye kendim bir itirafta bulundum.
Eğer işinden bahsederse her şey biterdi.
Bu emeğimin hiç olması demekti.
Benim itirafım ise bizi yakınlaştırırdı.
Korhan sözlerime karşın ağzındaki eti zor bela şarap yardımıyla yutarken elimdeki çatalı da bıçağı da tabağıma yerleştirdim. Dirseklerimi masaya yerleştirip parmaklarımla oynayarak "Ailem derken Soysal'lardan bahsetmiyorum. Onlar üvey ailem." dedim.
Korhan'ın yüz ifadesi oynadığı kumarın sonucunda hiç beklemediği bir ciddiyete bulanırken omuzlarımı dikleştirdim. "Öz ailemi çok az anımsıyorum. Akibetlerini araştırdım ama pek bir şey bulamadım. Muhtemelen öldüler çünkü en son hatırladığım içerisinde bulundukları evin yandığıydı." muhtemelen bu masadan kalktıktan sonra o da araştırıp bulamayacaktı.
Çünkü kayıtlarda yoktu.
Olsaydı şimdiye bir milyon kez bulmuştum.
Aklıma çaresizce ailemi aradığım günler gelince bakışlarımı kaçırdım. "Kim yaptı?" sorusuna karşın içimden "Soysal'lar" yanıtını versem de dışımdan sadece başımı 'bilmiyorum' der gibi salladım.
"Çocuktum, hatırlamıyorum." dediğimde sesimin çatallaşmasıyla kendimi ağlamamak için tutmaya çalıştım. Uzun süre başarılı olamayacağımı düşünsem de az ileride gördüğüm suretle aklımdakiler uçup gitti.
İçimden "Asil..." diye mırıldanırken sandalyemi geri ittim. "Elimi yüzümü yıkasam iyi olacak." dedim, Korhan'a. Az önce dokunsan ağlayacak gibi olduğum için başını anlayışla salladı. Sandalyemden kalkıp onu masaya doğru ittirdim ve Asil'in olduğu tarafa doğru ilerledim. Geldiğimi görünce ara koridora girmişti. Korhan'ın onu görme ihtimali sıfıra inerken yine de her ihtimale karşın adımlarımı hızlandırdım.
Ara koridora girdiğim gibi gözüme ilişen iki wc kapısıyla duraksadım. Sonrasında aklıma bu tür durumlarda hep kadınlar tuvaletinde buluştuğumuz gelince oraya yöneldim. Kapı kulpunu tutup aşağı indirdiğim saniye hızla açıp içeri girdim ve ardımdan kapıyı kapadım. Hemen kapının dibinde bekleyen Asil, kapıyı üstümüze kilitlerken "Neden buraya kadar geldin?" diye sordum. Kapıyı kilitledikten sonra cidden bu soruyu sordum mu diye bana baktı. "Asil, o gece yaşananlar belli ki Korhan'da saklı. En azından bazı konuları ekibine haber vermediği aşikâr. Yani, aramızda yaşananları hiç olmamış gibi saysak-" lafımı bitirmeme izin vermeden elleriyle yanaklarımı sarıp dudaklarıma yapışınca gözlerim irileşti.
Bu da neyin nesiydi?