Korhan'dan
"Kendine geldiğinde ilk ne hissettin?"
"Bacağıma değen çıplak bir penis." yanıtıyla karşısındaki kadınla birlikte kahkaha atmaya başladılar. Günler önce Eren'e araştırması için verdiğim Arzu Royal isminin hayatını okurken bu tür bir profille karşılaşacağımı hiç tahmin etmemiştim. Oturduğum bar sandalyesine bir ayağımı koymuş ötekiyle de yerden destek alıyorken barmene el işareti yaptım.
Saat çoktan on ikiyi döndüğü için ufak bir yorgunlukla ama yine de atik davranarak olabildiğince hızla önüme geldi. Yanımdaki kadını işaret ederek "Viski getir." dedim. Bir kadına bir bana baktı. Ardından bana doğru eğilerek kulağıma, "Abi o kadın sana gelmez. Başına bela olur." dedi.
"Yorum yapma koçum." diyerek terslediğimde geri çekildi ve 'ne halt yersen ye' edasıyla arkasını döndü. Bana gıcık olduğu için gidip en pahalı viskiyi seçerek bardağa doldurmaya başladı.
Onun bu sinir bozucu hâllerini izlemeye daldığım sırada müziğin sesini bastırarak konuşmaya çalışan bir ses duydum. "O sana pahalı gelmesin?" diyordu, yanımdaki kadın, başka bir değişle Arzu Royal.
Kimdi peki bu kadın?
Mara'nın ben yokken gizli gizli buluştuğı adamın eski nişanlısı. Şüphe çekmeden Asil'i tanıyabileceğim tek insan.
Barmenin önüme kırmak istercesine koyduğu viski bardağıyla irkildi. Bardağı elimle onun önüne doğru ittim. "Gelmez." dedim, rahat bir edayla, "Beğenirsen devamını da söyleriz."
Yüzümde bir süre gözlerini gezdirdikten sonra bakışları saatim ve ayakkabılarım arasında mekik dokudu. Aslında diğerleri de pahalıydı ama sanırım üstünde marka belirten bir şey olmadığı için anlayamamıştı. "Zenginsin." diye mırıldandığında yanıtlamadan bardağı kaldırdım. Görüş açısına soktuğum esnada elini kaldırdı ve bardağı nazikçe kavradı.
"Bu kadar zengin bir adamı daha önce hiç magazinde görmemiş olmam oldukça tuhaf."
"Yurt dışındaydım." dedim, doğaçlayarak, "Geçen seneye kadar fazla Türkiye'ye gelmiyorduk. Ta ki burada iş yapmaya karar verene kadar."
Yarı çakır bir keyifle bardağı dudaklarına yaslayıp iki üç yudum içti. O sırada sohbette kendine yer kalmadığını anlayan öte tarafında oturan kadın, ayağa kalktı ve Arzu'nun yanına gelerek kolunu tuttu. "Ben arkadaşlarımın yanına geçiyorum tatlım." dedi, samimiyetsiz bir ifadeyle.
Ardından bana bakarak yüzünü buruşturdu ve arkasını dönüp gitti. Bu anlamsız olay karşısında kaşlarımı çattığım vakit Arzu'nun elini bacağımda hissettim. Varla yok arası okşuyordu. Eren'in verdiği ve benimde dün gece okuduğum hayat hikayesi kafamdan tekrarlanırken elinin üstüne elimi yerleştirdim.
Aileden zengin, eski bir mankendi.
Neden saygın davranmıyordu?
Acaba yanlış kadının yanına mı oturmuştum?
"İddiaya girmiştik." dedi, az önceki arkadaşının gittiği yeri kafasıyla göstererek, "Hangimize yazarsın diye. Beni seçtiğin için kırılmış olmalı." kafası bulanık olduğu için gülerek konuşuyordu. Ağzının kulaklarına vardığını görünce iç çektim. Asil'in bu kadına herhangi bir şey anlatmış olma ihtimali bile yoktu. Güven vermiyordu. O derece büyük bir iş adamı buna sırtını yaslamazdı.
Kendi bardağımı kavradığım gibi birkaç yudum içtim. "Ne işi?" diye sormasına aldanmadan bir-iki yudum daha içerek bardağı masaya gürültüyle bıraktım. İstanbul'a geldiğim gibi bu kadını bulmam saçmalıktı.
Şu an Mara'nın yanında olmalıydım.
"İnşaat." dedim, geçiştirmek istercesine, "Arazi bulup satın alıyoruz sonra üstüne bina dikiyoruz."
Cevap vermediğinde ortamda çıkan tek ses olan müziğe odaklandım. Hareketli bir parçaydı. İçerisinde bulunduğumuz ucuz mekana göre ses sistemi oldukça kaliteliydi. Arzu dışarıda magazine denk gelmemek için burayı tercih ediyor olmalıydı. Bardağımı bir kere daha kaldırdığım sırada "Asil'de aynısını yapıyordu. Gerçi onun paravan mesleğiydi." diye bir mırıldanma duydum.
Pekâlâ, dinlemekte fayda olabilirdi.