Önceki bölüm
-Neden hapsedildin? Kim sana işkence ediyor? Ölmeden nasıl bu kadar yaşadın? Ölümsüz müsün? Üstün alem nedir?
Shui Hong, hafif bir kahkaha attı. Kulağa melodik geliyordu. Bing Lang'ın heyecanı ona komik gelmişti.
.
.
.
-Çok basit. Sizler yüzünden. Halkımın daha fazla zarar görmesini istemedim. Bizim tekrardan direniş başlatmamamız için ben yakalandım ve hapsedilip işkence gördüm. Aslında bunu ben istemiştim. Fakat nefretinizin ve korkunuzun bu kadar olacağını tahmin etmemiştim.-Çocuk, ben düşündüğün türden ölümsüz değilim. Evet ölemem ve çok uzun yıllar yaşayabilirim. Çünkü atamız Shui Sheng Huo tarafından kutsandım.
-Bizim Shui atamız, ateşin kutsal çocuğu idi. Gerçek bir ölümsüz olarak göksel dünyaya gitti. Gitmeden önce de beni kutsadı. Bu yüzden gerçekten de ölemem. Ölsem bile bedenim küllerinden tekrar oluşur. Bu da gerçek bir ölüm değildir.
-üstün alem ise ölümlü ve ölümsüz alemlerin arasında ki alemdir. İki tarafında da sınırında bulunur.
-Gerçek bir ölümsüz olmak istiyorsam 4 felaketi geçmek zorundayım. Ne yazık ki benim son felaket olan kalp şeytan felaketini geçmem imkansız. Bu yüzden de sonsuza kadar üstün alemde sıkışacağım.
Bing lang, o kadar şaşırmıştı ki ağzı açık kalmıştı. Kendisine gelmesi dakikaları bulmuştu. Sonunda başka bir soru sordu.
-Ölümsüzlük felaketlerini hiç duymamıştım. Onlar tam olarak nedir?
-Duymaman çok normal. Bu gezegende çok uzun zamandır gerçek bir ölümsüz olan olmadı. Zaten bu oldukça zordur.
-Dört felaket; rüzgar, ateş, yıldırım ve kalp şeytan felaketidir. İlk üç felaket çok güçlüysen ve hazırlıklarını yaptıysan seni zorlamaz tabi yine de zordur ve kişinin gücüne göre değişir. Bazıları bu felaketlerde hayatını kaybediyor. Dördüncü felaket ise kişinin kalbini hedef alır.
-Kalp zarar görürse delirmen mümkündür. Hatta kendini bile öldürebilirsin. Fakat onları başarıyla geçersen gerçek bir ölümsüz olursun ve göksel dünyaya gidersin.
Bing lang, başını yavaşça salladı. Bu durum biraz garip ve karmaşık gelmişti. Daha ikinci aleme bile geçememişken ölümsüzlüğü düşünmesine gerek yoktu.
-Anladım..
Bundan sonra bir sessizlik oldu. İki tarafta sadece birbirine bakıyor ve konuşmuyordu. Daha çok ne söyleyeceklerini bilmiyor gibiydiler. Sadece bakışma vardı.
Altın gözlere yeşil gözler..
Sonunda bu sessizliği Bing lang bozdu.
-Şimdi ne yapacaksın? Burada senin yüzünü bilen birileri var mı? Bu arada.. O dağ ve mağara tam olarak neydi?
Shui Hong, omzunu silkeledi ve sakince konuştu.
-Yüzümü bilen olduğuna şüpheliyim. Bilenlerin de çoktan öldüğüne eminim. Henüz ne yapacağıma karar vermedim.
-O mağara bir kapalı boyuttu. Bir nevi hapishane. Yerli olanlar ya da kan damarlarında yerli kanı akan kimse giremez. Sen bu yüzden kolayca girebildin.
Bing lang, bunu tahmin etmişti. Zaten sistem de buna benzer bir şeyler söylemişti. Fakat daha yeni anlıyordu.
Shui Hong, çok uzun yıllar yerlilerden tamamen uzakta tutulmuştu. Hiçbir şekilde yakınlaşmamaları için sert önlemler alınmıştı.
Kendisini hayranlıkla bakmaktan tutamadı.
Shui Hong, bu bakışla birlikte güldü.
-Hayran olunacak birisi değilim. Hele ki bir kahraman hiç değilim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I want to Revenge! [BL]
Fantasyİntikam almak istiyorum! Bing lang, öldüğü ana kadar kullanıldığının farkına varamamıştı. Sevdiği adam tarafından öldürülmüştü. Kalbi delindikten sonra gözlerini kapattı ve intikam almayı diledi. Bing lang, gözlerini tekrar açtığında geçmişe geri...