Arda
Beste akşam için bir şeyler hazırlarken bende birkaç iş görüşmesi yaptım ve en son ki görüşmeden sonrada telefonu kapatıp masaya koydum. Kafamı kaldırıp ona baktım ve çalan şarkı ile bir taraftan dans ediyor bir taraftan da bir şeyler çırpıyordu. Gülümsedim. Bu görüntüler hafızama iyice kazınıyordu. Hiç çıkmayacaktı aklımdan ve asla unutmayacaktım onu. Kahretsin! Hiç dönmeyecekmiş gibi düşünmeye başlamıştım. Böyle bir şeye asla ama asla izin veremezdim.
Tabureye sessizce oturdum ve onu izledim. Yavaş tempoyla kalçasını aheste aheste sallarken kafasını da sallıyordu. Çırptığı şey her neyse onu başka bir şeye aktardı ve arkasına döndüğünde korkuyla yerinden sıçradı.
“Buna asla alışamayacağım!” dedi nefes nefese ve ben gülünce oda gülümsedi.
“O ne?” diye sordum elindekini göstererek.
“Kek hamuru.” Dedi ve fırına koydu. Düğmelere bastı. Ellerini kalçalarına koyup bir süre fırına baktı. “Senin görüşmen ne zaman bitecekti, bilmiyordum. O yüzden aklıma kek yapmak geldi.” Sonra küçük bir düz tabağı işaret etti. “Muzlu sevdiğini bildiğim için muzlu yapacağım. Tabi birde çikolata parçacıklarından da koyacağım.” Sonra elimden tutup hazırlamış olduğu masaya çekiştirdi. “Ama ilk önce yemek yemeliyiz.”
Güldüm. Benim görüşmelerim onu bu kadar hamarat mı yapmıştı yani? O hem güzel hem de mükemmeldi ve kek kesinlikle şimdiden harika kokuyordu. O yemekleri koyarken gözümü bile kırpmadan onu izledim. Sandalyesine geçip salataya daldığında hala onu izliyordum. Sonra gülmeye başladı.
“Buna kesinlikle alışamam.”
Gülümseyip çatalı elime aldım ve sessizce ikimizde yemeklerimizi yedik. Son parçamı yedikten sonra o çoktan masayı toplamaya başlamıştı bile. “Abin seni fazla çalıştırmış.” Dedim ve gülümsedi.
“Aslında bunu ben istedim.”
“Biliyorum.” Dedim. Abisi ona çok kez bir yardımcı tutmak istediğini söylemişti ama Beste vaktini bu tür şeylerle geçirmeyi seven bir kızdı.
“Bildiğini biliyorum.” Dedi ve masayı tertemiz yaptıktan sonra bana baktı. “Bana yardım etmen gerekiyor.” Ona gözlerimi kısarak baktım. “Zor değil. Gel hadi.” Arkasından gittim. Uzun bir bıçak alıp yaptığı keki iki taban olarak kesip ayırdı. Sonra daha önceden hazırladığını görmediğim kremayı yaymaya başladı.
“Ee?” diye sordum ona merakla. Ne yapacağımı hala söylememişti.
“Sabret.” Kremanın üstüne kestiği muzları yerleştirirken bende birkaç tane yürütüyordum. Başka bir tabağa uzanıp aldı ve içindeki çikolata parçalarını döktü.
“Eğer yardım olarak muz aşırmamsa bu çok hoşuma gitti.”
Güldü. “Aslında bakarsan senden sadece şu küçük tenceredeki çikolata eriyene kadar başında beklemeni istiyorum.” Mermerin üstündeki tencereyi alıp ocağı yaktım. Bu basitti. Mermere yaslanıp onu izlemeye başladım ve birden dönüp bana baktı. “Sakın onu yakma. Sadece erise yeter.” Başımla onayladım. “Arda, onu karıştırmalısın.” Ben sırıtarak ona bakmaya devam edince yanıma geldi ve bedenini bana yaslayarak arkamdaki spatulaya uzandı. Geri çekilirken ise gözlerime bakarken farklıydı.
Keki yaptıktan sonra birlikte yatakta laptoptan film izlemeye başlamıştık. Kucağımızda koca bir mısır patlağı olan kâse vardı. İzlediğimiz film korku filmi olduğu için her ani seslerde Beste çığlık atıyordu ve bu her seferinde beni güldürüyordu.
“Salağa bak!” diye bağırdı. “Saklana saklana nereye saklandı.” Kahkaha attım. Dönüp bana baktı. “Sen izliyor musun?” kafamı iki yana salladım.
“Seni izlemek daha eğlenceli, inan bana.” Gülerek ağzıma mısır tıktı. Sonra birden yüzü hüzünle doldu. Laptopun kapağını indirdi ve yatakta doğrulup bağdaş kurdu. Onun bu hali birden içime derin bir sancı girmesine sebep oldu. Kâseyi alıp komodinin üstüne koydum. “Beste? Sorun ne?”
“Şuan saat sekiz ve ben yarın bu saatte o lanet olasıca uçakta olacağım. Üstelik…” boğazıma bir yumru oturdu. Bunu unutmuştum. Bu saatte yarın kim bilir ne durumda olacaktım. Kahretsin! Uzanıp ona sarıldım ve dudaklarımı saçına bastırdım. Anında bana sarılıp sessizce ağlamaya başladı. Sonra kafasını kaldırıp bana baktı. “Beni sahile götür müsün?” Diye sordu gözyaşlarını silerek. “Seninle el ele yürümek istiyorum.”
Alnından upuzun öptüm. “Hadi hazırlanalım o zaman, bebeğim.” Anında yataktan indi ve bavulunun başında eğildi. Onu izledim. İlk defa kendimi bu kadar çaresiz hissediyordum ve bu durum benim çok fena canımı sıkıyordu. “Sen giyin ben bir görüşme yapacağım.” Dedim ve başıyla onaylayınca telefonu alıp merdivenlerden koşarak indim. Evden dışarı çıktım ve Batu’yu aradım.
“Efendim?”
“Son durum nedir? Ne durumdasın, merak ettim.”
Derin bir iç çekti. “Ah, durum çok kötü, Arda! Babam o kadına hala ulaşamamış. Yaşlı kadının demesine göre de Beste’yi bakmayı kabul etmediğini söylemiş.”
“Sonuç?”
“Sonuç aynı. Babam bu sefer çok ciddi ve kararlı, onun kararlı olduğunda ne olur biliyorsun.”
“Siktir! Piç kurusu! Resti çekemiyor musun?”
“Denedim. Kendini uçağa bağlasan da faydası yok diyor. Tam bir bok çukuruna batmış durumdayım. Tek umudum Beste oraya gittiğinde kadın babamdan sürekli para sömürecek ve bu babamı bunaltacak. En sonunda da Beste’yi geri isteyecek.”
Bu tam bir umutsuz vakaydı. Lanet olsun! Beste gidiyordu hem de istenilmediği yere gidiyordu. “Batu, bu dediğin bana pekte umut edici gelmedi.”
“Lanet olsun, Arda! Ben bilmiyor muyum sanıyorsun? Bugün Beste ile konuşamadım bile. Sesimden bir şeylerin yolunda gitmeyeceğini anlayacaktı ve ona işimin çok yoğun olduğunu söyleyip kapattım.”
“Tamam. Şimdi kapatmalıyım. Bu arada yarın Beste’yi havaalanına ben bırakacağım.”
“Tamam. Bu harika olur.” Biran sessizlik oldu. “Arda?”
“Evet?”
“Ona benim yerime de sarıl ve onu çok sevdiğimi söyle.”
“Tamam…” telefonu kapatınca elimde taş gibi sıktım ve sakinleşmek için derin derin nefes aldım. Beste benim için düşündüğümden daha çok şeyi ifade ediyordu. Yoksa kalbim bu kadar acımaz ve o lanet adama bu kadar öfkelenmezdim. Bu ilişkiyi bitirmeden ondan kurtulduğum içinde seviniyor olurdum. Ama hayır, lanet olsun ki her bir hücrem acı içinde kıvranıyordu ve bu daha önce hiç tatmadığım bir duyguydu.Belime sarılan kollarla irkildim. Elimde taş gibi tuttuğum elimi tuttu ve dudaklarına götürdü.
“Bir sorun mu var?” gözlerimi yumdum ve sadece kafamı iki yana sallamakla yetindim. Kollarını belimden çekip önüme geldi ve durdu. “Yalan söylüyorsun? Bir şey olmuş.”
Yutkundum ama lanet boğazıma oturan yumru orada hala duruyordu. “İşle ilgili bir problem daha olmuş.” Dedim ama sesim kendime bile berbat geliyordu.
“Düzeltebilir misin?”
“Çok uğraşmamız gerekecek.” Hem de çok be sevgilim. Seni orada tutmamak için gerekirse babanı karşıma alırım ama bunu yine de düzeltirim. “Hazır mısın?”
“Elbise giydim. Senin için sorun olur mu?”
Gözlerimi beyaz yazlık elbisesine indirdim. Kısaydı ama yanında olduğum sürece sorun değildi. kafamı iki yana salladım. “Çok güzel olmuşsun.”
Birden boynuma sarıldı. “Seni böyle görmek içimi acıtıyor.” Dediğinde bütün kaslarım gerildi. Nefesim hızlandı. Sinirim gittikçe içimde büyüyor ve bedenimi ateşle sarıyordu. “Sadece mutlu olmaya odaklanalım mı?”
Ona sarıldım ve hızla kucağıma alıp öpmeye başladım. Gözlerim ilk defa yaşlarla dolmuştu. Vay canına! İlk ne zaman ağlamıştım onu bile hatırlamıyordum. Belki de bu gözyaşlarını tutamazsam bu ilk olacaktı. Buna izin veremezdim. Birden geri çekildim.
“Bana en çok ne istediğini söyle, Beste. Hemen şimdi!”
Bana gözlerini kırpıştırarak baktı. “En çok mu?” başımla onayladım. Gülümsedi. “Söylememi istediğine emin misin?”
“Evet. Eminim. Sadece söyle.”
Hızla ensemden beni kendine çekti ve bütün tutkusuyla öpmeye başladı. Bunu yapabilirdim. Onu arabaya yasladım ve bacaklarını belime doladım. Elbise eteğinin ucundan ellerimi bacaklarına götürdüm. Yapabilirsin Arda! Ellerini ensemden aşağı kaydırıp tişörtümün ucundan tuttu. Sanki destek alıyor gibi taş gibi tutmuştu. Ellerimi ellerinin üstüne koydum.
“Arda!” diye fısıldadı dudaklarımda. “Kararını değiştiren şey ne?” onu öperek susturdum ama o başparmağını ikimizin dudaklarının arasına koydu. “Biliyorum!” dedi titreyen sesiyle. “Sende artık umudunu kaybediyorsun. Bir daha dönemeyeceğim değil mi? konuştuğun kişi abimdi.” Birden ağlamaya başladı. “Seni kaybetmek istemiyorum!” diye fısıldadı. Anında dudaklarımı alnına bastırdım.
“Beni kaybetmeyeceksin. Henüz değil.”
“Kendimi idama mahkûm edilmiş bir suçlu gibi hissediyorum ve vaktim doluyor. Her saniye ölüme biraz daha yaklaşıyorum. Bazen içimden diyorum ki salla gitsin. Oraya gittiğinde kendine yeni bir başlangıç yap. Yeni ortam, yeni insanlar ama sonra gözlerimin önüne sen geliyorsun.” Yutkundu ve hıçkırığını tutmaya çalışsa da ağzından kaçmıştı. Bu gözlerimi iyice zorluyordu. Düşünceleri beni mahvediyordu. Resmen öldüğünü söyleyemeye çalışıyordu. “Kabul ediyorum… hatalar yaptım hem de çok kez ama hiçbiri babamın adını kirletecek kadar büyük şeyler değildi. Çok çok abimi deliye çeviriyordum o kadar. Beni gönderme sebebi ise benim işlemiş olduğum bir suç bile değil! Bu haksızlık ve ben buna boyun eğmekten başka bir şey yapamıyorum. Yaparsam babam değil abim üzülür. O üzülürse de ben daha çok üzülürüm. Ona güvenmek zorundayım. Ben…” nefes almaya çalıştı. Alnını omzuma dayadı. “…çok yoruldum.” Birden kucağımda ağırlaştı. Boynumdaki kolları düştü ve anında onu kucağımda yatırıp yere eğildim. Gözleri kapalıydı. Bayılmış mıydı? Lanet olsun!
Koşarak onu eve soktum ve koltuğa yatırdım. Alt kattaki banyoya girdim ama ecza dolabı yoktu. Derin derin nefes alıp mutfağa girdim bir bardağa su koydum ve alkol alıp yanına gittim. Suyu avucuma döküp suratına serptim. Tişörtümü çıkarıp alkolü tişörtüme döktüm ve burnuna tuttum. Siktir! Yapacağım bir şey yoktu. Telefonumdan abimin ismini bulup büyük bir korkuyla onu aradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aramızda Kalsın! (Büyük Sırlar Serisi I)
RomanceSevmek ve sevilmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Ihanet ettiğini düşünmek ve açıklama yapma dürtüsü en büyük korkuydu. Peki bir ilişkide tek taraflı cesaret ve caba yeterli miydi? Insan bazen anlayamaz kaybetmeden sevdiğini... Özellikle en yakın arka...