🤫Bölüm 16🤫

17 3 0
                                    

Beste
  
 
Abimin yanına oturup içkilerimi içerken Arda ile bakışıyorduk. Sonunda olmuştu. Sonunda beni öpmüştü ve Allah’ım o kadar yumuşaktı ki o öpüş resmen ayaklarımı yerden kesmişti. Tüm vücudu titrediği halde iradesine sahip çıkmış bana dokunmamıştı. Buda beni sinir etmişti. Abim üçüncü bardağını bitirdiğinde biraz daha açıldığını fark ettim. Yasin’e ve yanındaki kızlara bakıyordu. Anında gözüme kızıl saçlı bir kız kestirdim ve abime gösterdim.

“Bence çok hoş bir kıza benziyor. İster onunla takıl ister beni dışarıya pamuk şeker yemeye götür. Seçim senin.”

Dönüp bana kaşlarını çatarak baktı. “Pamuk şeker mi?” Arda kahkaha attı. Tamam, kabul ediyorum berbat bir seçenekti ama aklıma başka bir şey gelmemişti.

“Evet, pamuk şeker istiyorum. Lütfen!”

“Beste, ben kızı tercih ederim.” Dedi abim ve sevinç çığlığımı bastırmaya çalıştım. “Sen bugün Arda’yı rahatsız etmeyecek miydin?”

Ona dudaklarımı bükerek baktım. Daha inandırıcı olmam gerekiyordu. Batu güldü. “Arda sana her istediğini alır.” Güldüm.

“Sizi kaçta almamızı istersiniz?” diye sordum ve saatine baktı. Biraz düşündü. Biraz daha düşündü ve sırıtarak Arda’ya baktı.

“Beste’yi eve sen götürür müsün? Kızıl saçlı kız gerçekten güzele benziyor. Belki biraz…”

“Tamam.” Deyip onu susturdum. “Ne yapacağını bilmek istemiyorum. Biz pamuk şeker yer eve geçeriz.” Çantamı alıp Arda’nın koluna girdim. “Şoförünü ara abi! Arda’nın arabasını ben alıyorum.” Abim başıyla onaylayıp bardağındaki son yudumu bitirip dans pistine doğru yol aldı. “Bu iş bu kadar!” dedim Arda’ya.

“Pamuk şeker fikri yerinde oldu.” Derken biraz gergindi.

Onu çekiştirip kapıdan dışarı çıkardım. Valenin arabayı getirmesini beklerken elini tuttum. “Sakinleş. Ciddiyim. Sen pisliğin teki değilsin. Abim seni seviyor ve bence kardeşinin senin gibi biriyle olmasını o da tercih ederdi.”

Gözlerini kıstı. “Hah, içimi çok rahatlattın!” Vale anahtarı ona uzatırken başka kelime etmedi ve arabaya bindi. Bende yolcu koltuğuna bindim. O sessizce arabayı sürerken düşüncelere daldım. Kendini tutmasından nefret ediyordum. Ne olacaktı ki sanki? Belki de benden kurtulmak istiyordu.

“Arda?” dedim ve direksiyonu kıvırıp karanlık bir yerde sağa çekip durdu. Hem karanlıktı hem de tek bir bina bile yoktu. Etrafa baktım. Ağaçlıkların arasındaydık.

“Evet.” dedi. Sesi yine gergindi.

“İstemiyorsan söyle.”

Anında bana baktı. “Lanet olsun, Beste! Tabiki de istiyorum. Her şeyden çok istiyorum.”

“O zaman boş verip sadece anın tadını çıkaramaz mısın?” kemeri çıkarıp çantayı yere koydum. Uzanıp dudaklarından öpmeye başladım. Biraz bekledi ama ben daha tutkuyla öpünce dayanamayıp karşılık verdi. Birden nefesi hızlanmaya ve kesilmeye başladı. Elleri koltukta yumruk olmuştu. Elimle tuttum ve parmaklarını gevşettim. Boştaki elimi göğsünün üstüne koydum. Kalbi deli gibi atıyordu. Tıpkı benim kalbim gibiydi. Hızlıydı ve yerinden fırlayacakmış gibiydi. Dudaklarımı araladım ve nefes aldım. Sanırım bu onun için son noktaydı. Birden koltuğunu ittirdi ve beni kucağına oturttu. Kollarını belime sarıp dudaklarımı daha da ateşli öpmeye başladı. Bu… çok… farklıydı. Ellerimi ensesinden ipeksi saçlarına götürdüm. Sonra bir elimi ensesinden boynuna, boynundan omuzlarına, omuzlarından göğsüne indirdim. Orda biraz durduktan sonra aşağı kaydırdım. Anında kasları gerildi. Alt dudağımı ısırdı. Elimi biraz daha aşağı indiriyordum ki bileğimi yakaladı. Geri çekilip gözlerine baktım. Gözleri ateş gibi parlıyordu. Dudakları kıpkırmızı olmuştu. Benimkilerinde kızardığından emindim. İkimizde nefes nefeseydik. Gözlerimi bileğimi tutan eline indirdim ve güldüm. “Sana tecavüz edecek değilim.” Dedim ve o da kahkaha attı.

“Eğer bunu yapmaya devam edersen duramam.” Dedi nefes nefese.

Alnımı alnına yasladım. “Arda. Hiçbir şeyden haberin yok senin!” dedim ona ve çenemi tutup kafamı kaldırdı. Uzun uzun gözlerime baktı. “Ben…”

“Evet, sen?” dedi ama bunu şimdi söylersem beni bırakırdı. Bırakır giderdi ve ben gitmesini istemiyordum. Kafamı boynuna yasladım ve sessizce ağlamaya başladım. “Beste? Neden ağlıyorsun?” kafamı iki yana sallamakla yetindim. O giderse bu acıya dayanamazdım. Bu dokunuş bile benim için dünyaya bedeldi. Bundan bir daha mahrum kalamazdım. Yapmazdım. Onu her şeyden çok istiyordum ben. Senelerce beklemiştim. Hep bu anın hayalini kurmuştum. Şimdi avucumda duruyordu ve kaymasına hayatta izin veremezdim. İçimdeki acıyla tişörtünden öyle sıkı tuttum ki kaçmasına izin vermemek içindi bu. Birden saçlarımı okşamaya başladı.

“Ne hissediyorsun, Arda? Bana sadece bunu söyle.” Dedim ve kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Uzanıp parmaklarının tersiyle gözyaşlarımı sildi. Sonra da dudaklarımdan öptü. Bu öpücük şefkatliydi. Yumuşacıktı ve kuş kadar hafifti. Geri çekildiğinde gözlerime baktı.

“Senin hissettiklerini.” Dedi ve bu anında içimi ısıttı. Sonra ise birden buz kestirdi. O benim hissettiklerimin sadece hoşlanmaktan ibaret olduğunu biliyordu. Ama ben ona âşıktım. Deli gibi âşıktım.

“Ne istiyorsun peki?” diye sordum bu seferde.

“Seni!” dedi. Gülümsedim. “Bunu yapacağız.” Diye devam etti. “Nasıl olacak, bilmiyorum ama senin gitmene izin veremem.” İçim yine birden ısındı. Duymak istediğim tek şeydi bu. O sırada Arda’nın telefonu çaldı ve ekrana bakınca anında gerildi. “Batu.” Dedi bana ve telefonu açtı. “Efendim… Kaçta… Hayır, kardeşim sorun olmaz. Siz takılın… Tamam, görüşürüz.” Dedi ve kapatıp bana sırıtarak baktı. “Bu gece ikisi de eve gelmiyor.”

Ona kaşlarımı çatarak baktım. “Kızlarla mı kalacaklar?”

Bana kafasını yan yatırıp baktı. “Bunu bilmek istiyor musun?” anında kafamı iki yana salladım ve koltuğuma geçtim. “Hadi size gidelim.” O arabayı çalıştırırken içim kıpır kıpırdı. Arda’da benim gibiydi. Çünkü arabayı hızlı sürüyordu. Hiçbir şey bu kadar rast gidemezdi herhalde. Göz ucuyla Arda’ya baktım. Başparmağını direksiyona vuruyordu. Bu sanırım sabırsızlığından ya da gergin olduğundan dolayı yaptığı bir hareketti. Elimi uzatıp elinin üstüne koydum ve dönüp bana baktı.

Kafamı iki yana salladım. “Öyle bir duruyorsun ki sanki seni zorluyormuşum gibi bir hisse kapıldım.”

Kahkaha attı. Onun kahkahası o kadar mükemmeldi ki günlerce bile bu kahkahayı dinleyebilirdim. “Saçmalama, Beste. Daha çok ben seni zorluyormuşum gibi görünüyor.”

“Bak bu günün şakasıydı işte.” Dedim ve koltuğumda rahat olabilmek için daha da yayıldım. “Sana ilk bana dokun diyorum ama sen dokunmuyorsun. Sonra seni ben öpüyorum ve sana dokunduğumda ise beni durduruyorsun. Bu şekilde bakıldığında kesinlikle gazozuna ilaç atmam falan beklenir.”

Bana gülerek baktı. “Şunu demeyi kes. Beni zorladığın falan yok. Bunu senelerdir düşünüyordum.”

Omuz silktim. “Düşünmek ayrı, uygulamak ayrı ve sen şuanda dağılmış durumdasın.” O sırada telefonum çaldı ve yerden çantamı alıp telefonu buldum. “Efendim, Naz?”

“Bana kızgın mısın?”

“Evet, Naz hem de çok kızgınım. O adam eğer başıma bela olursa sorumlusu sensin!”

“Bak, çok özür dilerim ama sadece Arda’yı unutman için çağırmıştım.”

“Adam bana saldırdı! Bunun özrü olmaz Naz. Bak şuanda müsait…”

“Beni dinle bu çok ciddi. Doğan ve arkadaşı abinle arkadaşlarını bir dergide görmüş ve onları dava edecekmiş.”

“Ne!” bakışlarımı Arda’ya çevirdim. Bana gözlerini kısarak baktı. “Bunu yapamaz. Bileğimde izler var Naz. Adamın beni taciz ettiğini söylersem böyle bir şey yapamaz. Ayrıca kafayı mı yemişler!”

“İzler var mı?”

“Evet, iki bileğimde de belirgin şekilde izler var. Bunu ona söyle böyle bir şey kesinlikle kendi başında patlar.”

“Ondan önce siz dava açın. Adamlar koydu kafaya. Ben sadece seni uyarmak istedim. Adamların son hallerini görmen lazımdı. Suratları resmen dağılmış.”

“Bak, Naz bu umurumda değil. Benim düşündüğüm tek şey abim ve arkadaşları.” Derin bir nefes aldım. “Bunu bana söylediğin için sağ ol. Abime söyleyeceğim. İyi geceler.” Telefonu kapattım ve öfkeyle kafamı salladım. “Adamlar sizi şikâyet edecekmiş. Düşünebiliyor musun?”

“Sikime eder!” dedi ve anında sustu. “Pardon.” Derken sesi buz gibiydi. Telefonunu çıkardı ve birisini aramaya başladı. Telefonu hoparlöre verip arabada yuvasına yerleştirdi.

“Arda Bey?”

“Yarın öğlen saat birde benimle otelin restoranında buluş. Unutma saat tam birde.”

“Tamam efendim. Sorun nedir?”

“Buluşunca anlatırım. Batu ve yanında da kız kardeşi olacak.” Eyvah! İşler iyice sarpa sarıyordu. Arda uzanıp telefonu kapattı ve Batu’nun ismini bulup onu da aradı. “Batu?”

“Evet?”

“Yarın eve kaçta geleceksin?”

Arkadan bir kız kahkahası geldi ve bu benim duymak istemediğim bir kahkahaydı. “Beste iyi mi?”

“Evet, iyi. Saat birden önce evde olman gerekiyor. O yüzden sakın uykusuz kalma!”

“Arda neler oluyor?”

“Sonra anlatırım. Şimdi keyfinize bakın. Biz iyiyiz. Beste’de iyi. İyi eğlenceler.” Uzanıp tekrar telefonu kapattı.
“Sen ciddi misin?” diye sordum ve bana dönüp bakmadı bile. Çenesi yine gerilmişti. Direksiyonu o kadar çok sıkıyordu ki elleri bembeyaz olmuştu. “Arda!” diye çıkıştım ve bana öfkeyle baktı. “Biraz sakin olup düşünmen gerekiyordu. İki dakika da milleti ayağa kaldırdın ve emin ol abim eve geçmek için kızları postalayacaktır.”

“Postalamaz.” Dedi yola bakarken. Tek kaşını kaldırıp dikiz aynasına baktı ve evin ara sokağına keskin bir dönüş yaptı. Evin park alanına girince arabayı durdurdu ve el frenini çekip arabadan indi. Kafamı iki yana sallayıp indim ve evin kapısını açtım. Eve girdiğimizde arabanın anahtarını sehpaya fırlattı ve koltuğa yayılarak oturdu. Bütün vücudu kasılmıştı. Öfkeliydi. Her an evi darmadağın edecekmiş gibi duruyordu. Çantayı yere koydum ve yanına geçtim. Dizlerimin üstünde koltuğa çıktım ve oturdum.

“Dava ederse ne olur?” diye sordum korkulu ses tonuyla. Gözlerini gözlerime dikti.

“Hiçbir bok olmaz.” Dedi direk. Uzanıp bileğimi tuttu. Başparmağını sargının üstüne gezdirdi. “Bir sürü şahit var, Beste. Üstelik bu izlerde her şeyi gösteriyor. Böyle bir şeyin içinde olmanı istemezdim ama…”

“Sorun değil.” dedim. “Abim bunu öğrenince küplere binecek. Senin gibi!” boğazından bıkkınlık belirten bir ses çıkardı ve gözlerini kapattı. Onu seyrettim. Elimi uzattım ve yanağına koydum. Kaşlarını çattı ama gözlerini açmadı. Parmaklarımı çenesinden aşağı kaydırırken nefesi hızlandı. Başparmağımı dudaklarına götürdüm. Yumuşaktı ve dolgun olmasının yanı sıra kıpkırmızıydı. Ben bu mükemmel yaratığa âşıktım ve ona bunu nasıl söyleyebilirdim? Ona bu duygunun ne hissettirdiğini nasıl anlatabilirdim? Allah’ım bu duygular beni boğmaya başlamıştı artık. Birden koltuktan kalktım ve ellerimi arka ceplerime sokup alnımı cama yasladım. İçimi ona dökmem gerekiyordu. Ona anlatmalıydım. Bunu yapmalıydım yoksa akıl sağlımı kaybedecektim.

“Beste?” dedi yumuşak bir sesle. Ama ona dönemedim. Dönersem her an patlayabilirdim. O hala kendini bu işte gergin hissederken birde ona âşık olduğumu söylersem kaçar giderdi. Hem ben tam bir baş belasıydım ve sürekli başımı derde sokuyordum. Bu onun için zor bir seçimdi. “İyi misin?” bu soruyu bu aralar çok duyuyordum. Verdiğim cevap hep aynıydı. Ama doğru olan bu değildi. Hiç iyi değildim. Hem de üstelik öldüğümü hissediyordum. Omzuma dokundu ve beni kendine çevirdi. Gözlerine bakmam için çenemden tutup kafamı kaldırdı. Gözlerimi yumdum. Şimdi bakamazdım. “Bana bak.” Diye fısıldadı. Gözlerimi yavaşça açtım. Gözlerinde endişe ve korku vardı. “İyi misin, Beste?”

“Hayır.” derken sesim o kadar cılız çıkmıştı ki ben bile kendimi ezik hissetmiştim. “Sürekli bu soruyu duyuyorum ve hayır hiç mi hiç iyi değilim!” derken sesim daha güçlü çıkmıştı. Bana gözlerini açarak baktı. Sanki tokat atmışım gibi duruyordu.

“Neden?”

Gözlerimi yumdum. “Lütfen.” dedim. Yine sesim kısılmıştı. “Bunu bana sorma!”

Derin bir nefes aldı ve birden dudaklarını dudaklarımda hissettim. Gözlerimi açmak yerine boynuna doladım kollarımı. Bu bile yeterdi benim için. Her ne kadar o bu konu hakkında kendisine güvenmese de öpücüğü bana çok farklı şeyler söylüyordu. Ya da çok şeyler vaat ediyordu ama en önemlisi sevgi doluydu. Sanırım. Bunun sevgi olması için her şeyi yapabilirdim. Ona ihtiyacım vardı. Onun sevgisine ve onun o harika kalbine. Ona ait olmaya ihtiyacım vardı. Birden ellerini belime doladı ve beni kucağına alıp merdivenlerden çıktı. Hala öpüyordu. Odama girdik ve beni yatağıma yatırdı. Üstüme geldi. Dudakları dudaklarımdan çeneme doğru indi. Ellerimi onun ipek yumuşaklığında olan saçlarına götürdüm.

“BESTE!” ikimizde anında yataktan fırladık. Koşarak birlikte odadan çıktık ve Arda direk yukarıdaki kata çıktı. Merdivende kendime çeki düzen verip salona indim. “Neler oluyor? Arda nerede?”

“Odaya çıktı. Ben de banyo almak için odama çıkmıştım. Siz iyi misiniz?” diye sorarken nefes nefese olduğumu gizlemek beni yormuştu. Ellerim korkudan titriyordu ve iyi ki abim direk odama çıkmamıştı yoksa fena halde basılmış olacaktık. Yasin ile abime uzun uzun baktım. “Tamam. Oturun. Size olan her şeyi anlatacağım.” Dedim ve ikisi de köpürmüş bir şekilde koltuğa oturdular. arkamdaki ayak sesleriyle döndüm ve arkamda duran Arda’ya şaşkın bir bakış attım.  Az kalsın basılcak olmamızın son anda kurtuluşu cidden de şaşkınlık vericiydi. O da farkındaydı. Gülümsedi ve bende ona kafamı iki yana sallayarak karşılık verdim. Birlikte koltuğa geçtik. Naz’ın bana söylediklerini anlatınca ise abim daha önceden duymadığım bir küfür zinciri oluşturdu. Gözlerimi açarak ona baktım. “Tamam. Küfür rekorunu kırdın. Şimdi sakinleşebilecek misin?”

“Hayır.” dedi Batu. “Bu babamın kulağına giderse neler olur tahmin bile etmek istemiyorum.”

Gözlerimi yumdum. “Bana ne yapar?” bir evladın böyle bir durumda sarılacağı ilk insan babası olmalıyken benim kaçacağım ilk insandı, babam!

Düşüncelerimi abim hissetmiş gibi yerinden kalkip önümde dizlerinin üstünde yere çöktü ve ellerini belime doladı. “Bana bak.” Dedi ve ona baktım. “Hiçbir şey yapamaz. Duydun mu beni? Ben olduğum sürece kimse sana zarar veremez!” alnını dizlerime dayadı. O anda abimin beni her şeyden daha da çok önemsediğini iliklerime kadar hissettim. Kafasını tekrar kaldırdı. “Yarın Arda’nın çağırdığı avukatla konuşacağız. Bu işin gizli kalmasını isteyeceğim. Mümkün oldukça da senide uzak tutacağım.”

“Üzgünüm, abi. Çok üzgünüm. Sana bunları yaşatmak istemezdim.”

“Biliyorum.” Dedi ve alnımdan öptü. “Sen bunları düşünme. Bunu ben halledeceğim. Bana güven yeter.”

Güldüm. “Sana güvenmemem mümkünmüş gibi. Sen bu dünyada güvendiğim tek kişisin.” Doğruydu bu. O güvendiğim tek insandı. Bana beş yaşımdan bu yana hep yanımda olduğunu hissettirmişti. Sekiz yaşında olmasına rağmen anında büyümüş ve olgunlaşmıştı. Bu beni birden duygulandırdı ve gün içinde yaşadıklarım yüzünden dayanamayıp yine ağlamaya başladım. Bu aralar yapmaktan en nefret ettiğim şeyi yapmaya başlamıştım ama şuanda ağlayarak rahatlamaya ihtiyacım vardı. abim benim her şeyimdi. O benim dünyamdı ve ben ise onun güneşiymişim gibiydim. Etrafımda dönüyordu. Bana o kadar iyiydi ki ne baba sevgisinin yoksunluğunu ne de annemin sevgisinin yoksunluğunu hissedemiyordum bile. “Abi!” dedim hıçkırıklarımın arasından ve bana endişeyle baktı.

“Ne oldu?” diye sordu ve Yasin ile Arda’da anında yanımızda belirdi. “Beste, neden ağlıyorsun?”

“Annemden nefret ediyorum.” Dediğimde abim çarpılmış gibi oldu. Ayağa kalktı. Mutfağa gitti ve dolaptan soğuk suyu çıkarıp içmeye başladı. O annemden konuşmaktan nefret ederdi. O da annemden nefret ediyordu biliyordum. Bizi bırakıp gitmesinden dolayı o da mahvolmuştu. Keşke benimle bu konu hakkında konuşsaydı ve keşke içindekileri atabilseydi. “Biliyorum. Bu konuyu açmamdan nefret ediyorsun. Ama bazen düşünüyorum. Eğer o gitme…”

“Kapa çeneni!” dedi Batu baskın bir ses tonuyla. “Saat geç oldu yatağına git ve uyu.” Bir anda araya soğukluk sokunca üzüldüm ama ayağa kalktım. “Sana uyu dedim. Yatağa girip sakın ağlayayım deme!” diye uyarınca ona baktım. Bakışları buz gibiydi. “Yarım saat sonra seni kontrol edeceğim. Uyu. Duydun mu beni! sadece yat ve o lanet olasıca gözlerini kapa!”

Aramızda Kalsın! (Büyük Sırlar Serisi I)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin