"ONLAR" YAŞANMIŞ GERÇEK CİN HİKAYELERİ KİTABI ÇIKTI. TRENDYOL ÜZERİNDEN İNDİRİMLİ BİR ŞEKİLDE ALABİLİRSİNİZ.
Bu olay, 2008 yılında Diyarbakır'da 7. Kolordu'ya bağlı bir birlikte meydana gelmiştir. Ben, her vatan evladı gibi askere gideceğim için içimde büyük bir heyecan vardı. Acemilik yapacağım yer belli olmuştu, Çanakkale'de başlayacaktım. Sivil hayatımda yaz aylarında turizm bölgelerinde sezonluk işlere gidip otellerde barmenlik yapıyordum.
Ailem ve askerliğini yapmış arkadaşlarım, meslek seçmemem konusunda uyarıda bulunuyordu. Meslek seçersen, acemi birliğinden erken dağıtım olur ve doğuya düşme ihtimalin yüksek olur, diyorlardı. Ama benim için fark etmezdi doğrusu. Batısı da doğusu da vatan. Aslına bakarsanız, ben de elimde silah dağa çıkmak istiyordum zaten.
O gün geldi çattı ve arkadaşlarım sağolsun, mahallede asker eğlencesi tertip etmişler. Gece boyunca eğlendik, halay çektik. Arkadaşlarım havaya ateş açtılar ve kesintisiz korna çalınan araç konvoyuyla semtin caddelerinde yollar kesildi. "En büyük asker bizim asker" sloganları eşliğinde evime bıraktılar. Ertesi gün gece 12'de otobüsüm vardı. Annemin gözü yaşlıydı. Gece boyunca muhabbet ettikten sonra uyuduk ve vakit çabucak geçmişti. Ayrılık vakti gelmişti.
Evet, arkadaşlarım yine beni yalnız bırakmadı. 10 araçlık bir konvoy eşliğinde otogara vardık. Ancak annem her zamanki gibi ağlıyordu. Biraz teselli ettim. Herkesle vedalaştıktan sonra otobüse bindim. Duygularımı kolayca belli etmeyen bir insan değilim, bu yüzden otobüs hareket ettikten sonra kendimi koyverdim.
Çanakkale'ye varmak yaklaşık 6 saat sürüyordu. Otobüs, erken saatte teslim olmamak için merkeze kadar gitti, ama ben orada inmedim. Otobüste tanıştığım 3 arkadaşla biraz gezip, internet kafede takıldıktan sonra birliğimize teslim olduk. Asker ocağı hiç hayal ettiğim gibi değildi. İçeri girerken arandık, bir yerimizi sökülürse diye çantamıza koyduğumuz iğne-iplik setlerini bile aldılar.
Yaklaşık 5 saat, "Gazino" denilen, içerisinde televizyon ve sandalyeden başka bir şeyin olmadığı bir yerde bekledikten sonra akşam yemeği için mutfak alanına toplandık. Üst devrelerin "Otur-Kalk" cezalarını aldıktan sonra yemek için uzun bir kuyruğa girdik.
Askeriyede farklı bir mantık var, üst devre "sessiz olun" dediğinde illaki 300 kişiden biri konuşuyor. Sonuç olarak bütün bölük, dizlerinin bağı kopana kadar "Otur-Kalk" yapıyor. İşin komik kısmı ise cezaların hiçbir zaman işe yaramaması, illaki yapma denileni yapan birilerinin çıkması.
Yemekten sonra bir süre gazinoda oturduktan sonra saat 20.30'da yat içtimasına çağrıldık. Bu süre zarfında yaptığımız "Otur-Kalk"ın haddi hesabı yoktu. İşte o zaman anladım bu 460 günün kolay bitmeyeceğini. Gece 12:00 olmasına rağmen hala gazinoda bize yatak verilmesini bekliyorduk. Sanırım unutmuşlardı ya da bilerek bekletiyorlardı.
Tam dışarıya çıkarken bir nöbetçi astsubay geldi ve çavuşu çağırarak, "Neden bu askerleri yatırmıyorsunuz?" diye fırça attı. 15 dakika içinde yatağımıza kavuştuk. Ancak yatağım, iki katlı ranzanın altındaki yatakta olduğu için uzandığımda, benden 20-30 yıl öncesine kadar uzanmış gibi hissettim. Önceki devrelerin, ranzaya kazınmış iç karartıcı mesajlarını okuduktan sonra uykuya daldım.
Askerlik gerçekten zor bir şeymiş. Sabah saat 5'te büyük bir gürültüyle zıplayarak uyandım. Üst devreler, ellerindeki demir çubuklarla ranza ve dolaplara vurarak "Koğuş kalk!" diye bağırıyorlardı. O gün kamuflajlarımızı zimmetlendirdik. Sonraki günlerde yorucu eğitimler başladı.
300 kişi olarak banyoya gidiyorduk, yirmişer yirmişer girdiğimiz banyoda soyunup giymek dahil 5 dakika veriyorlardı. İlk gittiğim banyoda, ilk grup içerisinde 20. sıradaydım ve maalesef duş musluğu bozuktu. Aradan geçen 2 haftanın ardından meslekçiler ayırmaya başladılar. Çoğu doğuya düştü. Seçilen kişiler, bir ayın sonunda yemin töreniyle usta birliklerine gideceklerdi. Biz ise bir buçuk ay daha bu eziyete devam edecektik.
Bir ara, belki usta birliğinde rahat ederim diye meslek yazdırmayı düşünmüştüm. Ama burada yaşadıklarımdan sonra doğuya gitmek isteğim de kalmadığı için vazgeçtim. Gel zaman, git zaman derken, bizim de usta birliğine katılacağımız açıklandı. Diyarbakır 7. Kolordu'ya bağlı Şanlıurfa Jandarma Grup Komutanlığı'na düşmüştüm. Bizim bölükte doğuya gidenlerin sayısı bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar azdı.
Bunlardan biri de bendim ve kendimi çok şanssız hissediyordum. 7 günlük dağıtıma gelmiştim ve günler çok hızlı geçmişti. Mayıs ayının ortalarında usta birliğine teslim olmak üzere havalimanından uçağa bindim. 1 saat 50 dakikalık bir yolculuktan sonra Diyarbakır'a varmıştım ve usta birliğine teslim oldum.
Benim devrem olan 3 arkadaşla tanıştım. Burası helikopter filosuydu. Askerliğinin bitmesine 10 gün kalmış bir üst devre "Torunlar, gelin size karargahı tanıtayım" dedi ve burada askerden çok subay olduğundan bahsetti. Biz askerlerin işi karargahta günlük görevler, ayak işleri ve nöbet tutmaktı. Bize "Mesleğiniz var mı?" diye sordu. Ben "Barmenim" diye cevap verdim.
Yeni gelen askerlerden bir süre sonra mesleği olanları seçeceklerini söyledi. Haziran'ın ortalarında açık havuz açılacak, oraya barmen de alabilirler. Komutan sorduğunda katılırsan rahat edersin dedi. Şu anda havuzda tadilat olduğunu, taşımak için asker alacaklarını söyledi. Büyük ihtimalle sizi de götürdüler, o zaman görürsünüz dedi. Dedikleri gibi öğlen yemeğinden sonra içtima için toplandık.
Bölük astsubayı, havuz tadilatında çalışmak için yeni gelen askerlerden 7-8 kişiyi ayırdı. İçlerinde ben de vardım. Havuza gittiğimizde, beklediğimden daha güzel bir manzara ile karşılaştım. Havuz çok büyüktü ve içerisinde bir yüzme alanı ile bir servis alanı bulunuyordu. Arka tarafta ise büyük bir mutfak vardı. Belli ki burada yemekler fastfood ürünleriyle yapılıyordu. Ayrıca, alkol de bulunuyordu. Rütbelerine göre askerler ve aileleri cüzi bir miktar ödeyerek burada eğlenebiliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cin Hikayeleri +18
HorrorAnonim olarak yazılmış, açıklanması zor, paranormal hikayeler. 'Onlar' yaşanmış gerçek cin hikayeleri kitabımla alakası yoktur. Başınızdan geçen 'Cin' hikayelerini gönderin yayınlayalım.