19

208 17 41
                                    

No. 26

Eğer bir gün geri dönerse ona iyi bak... Ben bakamadım.

Tam bir saat boyunca sahilde oturduk. Kanao kollarını belime dolamış ve uyuyordu. Giyuu ile ben ise yalnızca yağmuru seyretmiştik. Giyuu benimle ilgili gerçekleri öğrendikten sonra beni bırakıp gidebilirdi, affetmeyebilirdi, istemeyebilirdi. Tüm bunların kalbimde yarattığı korku tarif edilemezdi. Onu kaybetmek istemiyordum ama onu üzmek de istemiyordum.

"Artık kalkalım m?" diye sordum sessizce. "Kanao hastalanmasın..."

"Kalkalım. Bekle, ben Kanao'yu kucağıma alayım." Giyuu kalkıp Kanao'yu kucakladığında toparlanıp ayağa kalktım ve arabanın arka
kapısını açtım.

"Geç bakalım ufaklık." Giyuu Kanao'yu arka koltuğa yatırıp bana
döndü.

"Hadi, çabuk bin de ıslanma. Ben yağmurluğumuzu alıp geliyorum."

"Yağmurluğumuz mu?" diyerek bakakaldım arkasından. Yüzümde hüzünlü bir gülümseme vardı. Yağmurluğumuz, bizim yağmurluğumuz..

"Hadi Shinobu, ıslanacaksın!" Giyuu bana gök gürültüsünün arasından seslendiğinde başımı salladım.

"Sen binmeden binmem," dedim. Gülümsediğini gördüm. Yanıma ulaşır ulaşmaz kapımı açtı.

"Bin hadi!" dedi, gülerek bindim ve Giyuu'nun yağmurluğu bagaja yerleştirip kendi koltuğuna geçmesini izledim. Sırılsıklamdık.

"Sayın yolcularımız.." dedi Giyuu gülümseyerek, "yolculuğumuz yaklaşık yarım saat sürecektir, son durağımız No. 26."

Yol boyunca Giyuu'yu izleyip durdum. Gerçeklere vereceği tepkiyi düşündüm, korktum. Beni anlayacak kadar tanımış mıydı bunu bilmiyordum. Belki de zamanın biraz daha geçmesi gerekiyordu ama onu daha fazla kandırmak istemiyordum. Tanıştığımızdan beri sanki iklim değişmişti, hiç durmayan yağmurlar peșimizi bırakmazken gök gürültüsünün uyarmak istediği birileri vardı sanki. Binanın önünde durduğumuz an Giyuu Kanao'yu kucakladı. Ben de bagajdaki şemsiyelerden birini aldım ve hem onları hem kendimi koruyarak onlarla beraber binaya doğru yürüdüm.

"Çok önemli, hayati bir şeyi unuttum..." dedi Giyuu asansöre
bindiğimizde.

"Neyi?" diye sordum korkuyla.

"No. 26 tabelasındaki bir santimlik yamukluğu düzelttirmeyi unuttum. Bu şekilde nasıl yaşarız?" Gözlerimi devirdim.

"Ta-mam!" dedim ellerimi kaldırarak. "Seninle konuşabilmek için söylediğimi biliyorsun Giyuu."

"Biliyorum," dedi bundan haz aldığını belli eden bir yüz ifadesiyle.

Asansörden inip dairemin kapısını açtım. Giyuu'nun kucağındaki Kanao'yla içeri girmesini bekledim. Giyuu içeri girer girmez Kanao'yu üçlü koltuğa yatırdı ve üzerini örttü. Aramızda ıslanmayan tek isim Kanao'ydu. Onu koruyup kollarken o kadar ıslanmıştık ki çoraplarım bile sırılsıklamdı.

"Ben.." dedim, "üzerimi değiştireyim."

"Ben de yukarı çıkayım," dedi Giyuu mahcup bir tavırla.

"Gidiyor musun?" Sesimdeki hayal kırıklığı Giyuu'yu mutlu etmiş gibiydi.

"Evet. Gidiyorum," dedi bana doğru birkaç adım atarken, "ama geleceğim."

"Gelecek misin? O zaman neden gidiyorsun?" Onu kaybetmekten o kadar korkuyordum ki bir saniye bile gözümün önünden ayrılmasını istemiyordum.

"Halime bak Shinobu," dedi, "kıyafetlerimle duşa girmiş gibiyim. On beş dakikaya dönmüş olurum. Sen de hemen üzerini değiştir de hasta olma."

No 26 ~GİYUSHİNO~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin