38

192 15 53
                                    

Dünyanın En Güzel İsmi

Bize yaşamayı hak görmeyen herkese bir çiçeğin bataklıktan da doğabileceğini göstereceğiz.

(Final)

Giyuu'yla çiftlik evinden çıkıp ulaştığımız yer No. 26'nın hemen
önüydü. Binanın tabelasının önündeki kamyonetler nakliye firmalarına aitti. Taşınanlar ise bizim eşyalarımızdı. Taşınan eşyaları acı içinde izlediğim sırada Giyuu öfkeyle arabasından inecekken onu tuttum.

"Bırak göürsünler, hepsini geri getireceğiz," dedim sessizce. Mesele eşyaların maddi değeri değildi. Mesele o koltuktaki konuşmalarımız, o masadaki kahve içişlerimizdi. Mesele o yatakta uyuyan kız kardeşimdi. Mesele bizdik.

Orada durup neredeyse bir saat boyunca mobilyalarımizın taşınmasını izledik. En sonunda nakliyeciler evimizin önünden ayrılırken arabadan indik ve No. 26 yazılı binanın önünde durup öylece evimize baktık.

"Yukarı çıkmak istediğine emin misin?" diye sordu Giyuu. Başımı salladım.

"Eminim," dedim sessizce, "ama sen elimi tut, olur mu?" diye sordum güçsüzce.

"Artık elini hiç bırakmam. Asla..." dedi Giyuu, elini uzatıp elimi Sıkıca tuttu. Birlikte No.26 tabelasının yanından geçip içeri girdik. Asansörlere yönelmedik, merdivenlerden çıktık. Bir binanın merdivenlerini kullanmak o binayı anlamaktı. Kimler geçmişti bu basamaklardan, neler yaşanmıştı buralarda...

Sonunda "Daire 7" yazısının önünde durduğumuzda kendimi kaybedecek gibi oldum. Kanao'nun gidişinden sonra buraya uğramamıştım bile, Giyuu'nun evinde kalmıştım. Muichiro çoktan kendi dairesine geçmişti ama ben yine de buraya dönmemiştim. Bu adım bu eve Kanao'nun vedasından sonra atacağım ilk adımdı.

O adımı attım. Kız kardeşimle birlikte yaşadığım, anılarımla dolu evi bomboş görmek kalbimi incitse ne olurdu? Zaten tuzla buz olmuş bir şey daha ne kadar kırılabilirdi?

Siktir et, dedim kendi kendime, daha ne kadar üzülebilirim ki?

Bundan sonra mottom bu olacaktı; daha ne kadar üzülebilirdim ki? Daha ne kadar kötüye gidebilirdi? Zirveyi tatmıştım, üzüntünün zirvesini tanımıştım. Giyuu elimi tutmaya devam ediyordu, bomboş dairenin içinde gezindikten sonra parmaklarım salonun duvarındaki bir çizgiye dokundu.

"Buraya resim çizecekti..." diye mırıldandım. "Keşke o an ona kızıp kalem kağıt getirmek yerine bıraksaydım da duvara çizseydi" dedim sessizce. Parmaklarım o yamuk yumuk çizgiyi takip etti, hüzünle gülümsedim.

"Sana bıraktığı çok şey var" dedi Giyuu. "Ne demişti, hatırlamıyor musun?" diye sordu siyah kabanının cebinden çıkardığı çiçek dürbününü bana uzatarak.

O çiçek dürbününü haftalardır görmemiştim. Giyuu'nun elinde gördüğüm an ellerimin titrediğini hissettim. Sonra Kanao'nun sözleri yankılandı zihnimde.

Seni çok seviyorum abla. İnsanlar en sevdiklerine en sevdikleri şeyleri verirler. Bir gün beni özlersen çiçek dürbünüme bakıp beni burada görebilirsin belki.

İnsanlar gidebilirdi ama bize söyledikleri hep bizimle yaşayacaktı. Giyuu'nun elinden aldığım çiçek dürbününü kaldırıp içine baktım. Işıkların rengârenk yansımalarla oluşturduğu o çiçek şekillerine baktım ve size yemin ederim orada bir yerde Kanao'yu gördüm. Acımın son raddesini de yaşadıktan sonra evime son kez baktım.

"Gidelim mi?" diye sordu Giyuu. "Ya da senin için birazdan eve bakmaya gelecek olan emlakçılarla kavga edebilirim. Nasıl istersen."

"Gidelim," dedim. "Artık ne yapmamız gerektiğini biliyorum. Burayı görmeye, bazı cevapları hissetmeye ihtiyacım vardı."

No 26 ~GİYUSHİNO~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin