El Ele
Kokun beni sakinleştiren tek şey...
Sabah gözlerimi Kanao'nun bana sarılmasıyla açtım. Bu huzur içinde bir sarılma değildi, korkmuş ve bana öyle sarılmıştı. Merakla doğrulup ona baktığımda bana kapıyı gösterdi.
"Ne oldu güzelim?" diye sordum.
"Kapı çalıyor abla." Bir süre endişeyle Kanao'yu izledim. Elimi alnına koyup ateşi olup olmadığına baktım. Biraz ateși var gibiydi. Üstelik terlemişti, dün yaşanan karmaşa ona fazla gelmiş olmalıydı.
"Tamam tatlım, sen yatakta bekle, ben bakıp geliyorum. Korkulacak bir şey yok," dedim ve yataktan kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı aralayıp dışarıya doğru sadece kafamı uzattım.
Çünkü bu sefer de üzerimde sadece bornoz vardı."Günaydın, bunları size getirmemizi istediler Shinobu Hanım." Kapının önünde birkaç otel çalışanı vardı. Ellerinde de kıyafetle dolu olduğunu düşündüğüm birkaç paket...
"Tabii," dedim başımı sallayarak. "Buraya bırakabilirsiniz."
Onlara kapının hemen yanında duran puf koltuğu gösterdim. Paketleri kapıdan bırakıp gittiler, o sırada aklım tamamen Kanao'daydı. O yüzden paketlere bakmadan yatağa döndüm. Kanao ise merakla ve korkuyla bana bakıyordu.
"İyi misin tatlım?" dedim. "Hasta mı oldun? Ağrıyan bir yerin var mı?
"Biraz başım ağrıyor. Bir de kollarım. Bir de bacaklarım."
"Ağrımayan bir yerin yok yani," dedim gülümseyerek. "Dün çok yorulduk. Hava da soğuktu. Böyle olman çok normal. Ben şimdi restorandan bize kahvaltı getirmelerini rica edeceğim, sen
de o sırada duşa girip çık. Kahvaltını da yapınca çok iyi hissedeceksin. Hadi bakalım."Kanao ise içinde bulunduğu durumdan oldukça umutsuz görünüyordu. Sanki hayatında ilk defa hasta olmuş gibiydi. Darmadağınık mor-pembe saçlarıyla o kadar tatlı ve o kadar yorgun görünüyordu ki onu buralara kadar sürüklemiş olmak beni üzüyordu. Buna bir çözüm bulmalıydım.
"Gerçekten iyi hissedecek miyim abla"
"Gerçekten hissedeceksin! Abla sözü!"
Kanao yataktan kalkıp banyoya doğru ilerlerken ben de odanın telefonundan restoranı aradım. Odamıza iki kişilik kahvaltı getirmelerini rica ettim ve benim için gönderdikleri kıyafetlere bakmak üzere kapıya doğru ilerledim. Puf koltuğun üzerindeki paketleri aldım ve yatağın üzerine koydum. Paketleri tek tek açıp çıkan her eyi yatağa serdim. Çok zarif siyah bir gömlek ve siyah bir kumaş pantolon göndermişlerdi. Onlarla oldukça uyumlu olacağını düşündügüm mor bir topuklu ayakkabı göndermişlerdi ki bu rengin manidar olduğuna emindim. Kanao için de günlük bir kıyafet takımı göndermişlerdi, bunu Giyuu'nun düşündüğüne de emindim.
Kanao duştan yerlerde sürünen kocaman bir bornozla çıktığında halinden hiç de memnun görünmüyordu. Onu kahkahalarla karşılayıp kurulanmasına ve giyinmesine yardım ettim.
"Ateşin düşüyor gibi. Daha iyi hissediyor musun? Birazdan kahvaltımız da gelecek."
"Bilmiyorum abla, her yerim ağrıyor," diyerek yatağa uzandı. Saçlarını okşayıp üzerini örttüm. Benimle ve Giyuu'yla oradan oraya gitmeye, sürekli düzeninin değişmesine dayanması kolay değildi.
"Hadi sen biraz daha yat, ben de duş alıp geliyorum. Kahvaltı yaptıktan sonra her sey düzelecek, merak etme tatlım." Kanao'ya televizyondan bir çizgi film açıp hızla duşa girdim. Neredeyse beş dakikada duş alıp çıktım ve saçlarımı kuruttum. Yüzüme çantamdaki nemlendiricimden sürüp aynı hızla hazırlanabilmek için banyodan çıktım, Kanao yine uyuyakalmıştı. Yanakları kıpkırmızıydı, yanına yaklaşıp elimi alnına koyduğumda ateşinin tekrar yükseldiğini anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No 26 ~GİYUSHİNO~
FanfictionSen bırak tutunmayı, dünya bizi sarmalar. Kendimi yaşamaya değer görmediğim her şey benim bu hayattaki esaretimdir. Shinobu çocukluk döneminde babasından şiddet görmüş, annesi tarafından terk edilmiş ve sonrasında yurtta büyütülmüştür. Geçmiş travma...