Bir Şeyler
Yarabandımı söküp yaralarımla
kaldım.Hayat şelaleden așağı düşmekle başlar. Hepimiz doğduğumuz an bir şelaleden aşağı düşer gibi gözlerimizi açarız. Öyle şaşkın, öyle temkinli, öyle korkak. Gözlerimizi açar ve yüzmeye başlarız. Su bizi geri çektikçe ileri gitmek için çabalarız. Yaşamak, bizi geri çeken bir suda inatla ileri gitmeye çalışmaktır, başka bir şey değil. Bazen yorulduğumuzla kalırız, bazen suya karşı galip geliriz. Fakat bazen kazanmak bize hiçbir şey katmaz. Bazen kaybetmek daha çok şey kazandırır. Bu da benim kaybettiğimi kabul etiğim ve kazandığım anlardan biri.
Giyuu'ya dört saattir ulașamıyordum. Onun hakkında tuttuğum not defterinden onun hakkında bildiklerime dair yaptığım listeyi
yırtıp çöpe atmıştım. Not defterimi de çekmecelerden birine kaldırmış, Giyuu'nun sosyal medya hesaplarında geziniyordum. Hiçbir paylaşım yapmamıştı. Bana dair gerçekleri öğrenip gitmesinin yollarını düşünüyordum. Belki telefonum çalmiştı, o yanıtlamıştı ve arayan kişi telefon açılır açılmaz bana, "Mor Tokalı Kız," diye hitap etmişti. Ya da belki de gidişinin bunlarla hiçbir alakası yoktu. Ne olmuş olabilirdi? Neden gitmiş olabilirdi?- Artık bir şeyler yemeliyiz...
- Haklısın İç Ses.Kalkıp zorla da olsa birkaç kahvaltılık atıştırdıktan sonra Giyuu'nun bana aldığı ilaçlardan içtim. Sonra bilgisayarımın başına geçip birkaç haber yapmaya çalıştım. Fakat aklımı asla işlerime veremiyordum. Birkaç saatin sonunda kapım çaldığında neredeyse bilgisayarı duvara fırlatıp koşacaktım. Bilgisayarı koltuğa bırakıp kapıya doğru ilerledim. Kapının deliğinden baktığımda
derin bir nefes aldım.Bu o...
Kapıyı heyecanla açtım. Giyuu karşımda darmadağın bir halde
durmuş bana bakıyordu."Sen iyi misin?" diye sordum endişeyle. "Nereye kayboldun?"
"Özür dilerim, haber veremedim. Çıkıp sen uyanmadan geri dönerim diye düşünmüştüm, öyle olmadı. Giderken seni uyandırıp nasıl olduğunu sordum, sen iyi olduğunu söyleyince ben de gittim. Ablam rahatsızlandı... Onun yanındaydım, evden birkaç şey almam gerekiyordu, onları aldım ve yanına geri döneceğim."
"Öyle mi?" diye sordum endişeyle. "Neyi var" Giyuu dağılmış bir halde çok basit bir şey söylüyormuş gibi cevapladı.
"Kalp krizi."
"Kalp krizi mi?" Şok içinde yüzüne baktığımda burnunu çekti. Ayakta zor durduğu belliydi. Gözyaşlarını içinde tutmaya çalıştığı da belliydi. Yüzü kpkırmızıydı, elleri yumruk olmuş öylece kırılmak üzere olan bir duvar gibi duruyordu.
"Sen iyi misin?" diye sordum. Başını salladı, ses çıkarmadı. İyi olmadığı belliydi, ağzını açsa ağlayacak gibiydi.
"Sarılmak ister misin?" diye sordum titreyen sesimle, gözleri gözlerime değdi ve o an tüm şehrin elektriklerini kesecek bir etkileşim oldu aramızda. Sol gözünden bir damla yaş düşmek üzereyken bana sarıldı.
"Bugün en az otuz kişiyle görüştüm, hastaneye ziyarete geldiler... Biri bile bunu teklif etmedi. Tek ihtiyacım buydu," dedi kollarımın arasında titrerken.
"Ablan... Şimdi nasıl?" diye sordum endişeyle.
"Daha iyi, kendine geldi sayılır. Çabuk atlattı. Hayati tehlikesinin geçtiğini söylüyorlar. Teyzemler, dayımlar yanında. Ama ben mahvoldum.. Hayatımın en zor günüydü" Sonra benden ayrıldı ve kolunu kapıya yaslayıp konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No 26 ~GİYUSHİNO~
FanfictionSen bırak tutunmayı, dünya bizi sarmalar. Kendimi yaşamaya değer görmediğim her şey benim bu hayattaki esaretimdir. Shinobu çocukluk döneminde babasından şiddet görmüş, annesi tarafından terk edilmiş ve sonrasında yurtta büyütülmüştür. Geçmiş travma...