Beş Sokak Ötemde
Kendimin beş sokak ötesindeyim...
"Şimdi nereye?"
"Eve."
"Öylece eve mi gideceğiz?"
"Öylece eve gideceğiz Shinobu..."
"Hiçbir şeyi konuşmadan, tartışmadan, anlamadan, anlaşılmadan öylece evlerimize mi döneceğiz yani?"
"Öylece evlerimize döneceğiz Shinobu. No. 26'ya."
Giyuu, Kanao ve ben karmakarışık bir sessizlik içinde No. 26'ya döndük. İçinde bulunduğumuz durum hırsız girmiş bir evin dağınıklığının ortasında her şeyini çaldırmanın hüznü içerisinde sessizce oturmaya benziyordu. Her şeyini kaybetmişsin ve bir de toplaman gereken bir ev var, öyle düşün. Biri gelmiş, her şeyini
alıp gitmiş ve sen onun bıraktığı dağınıklığı toplamakla yükümlüsün. Senden her şeyini çalanın ardında bıraktığı karmaşayı toparlamak zorunda kalmak kadar çaresiz bir ruh hali var mıdır?İşte tam olarak o ruh haline yakın bir çaresizliğin sessizliğindeydik.
Karmakarışık ama suskun.
İçsel bir delirme hali.
Saat gecenin 01.26'sıydı. Giyuu ve ben balkonun koltuklarında yan yana oturmuş dışarıda atıştıran sulu karı izliyorduk. Telefonuma Aoki Medyadan Zoe'nin mesajları yağarken onları görmezden gelmekle meşguldüm. Kadının mesajlarına cevap vermiyordum, aramalarını asla açmıyordum, sanki dünyada hiç öyle
birisi yokmuş gibi davranıyordum.(Görmezden geliniyorum lan (!) )
Son yılların en erken kar başlangıcıydı bu. Kanao içeride izgi
film izlerken uyuyakalmıştı. Giyuu ise evine gittikten sonra üzerini değiştirmiş ve buraya gelmişti. Kapıyı çalmış, içeri girmişti. Neden geldiğini sormamıştim, neden geldiğini söylememişti. Hiç konuşmadan balkona geçmiş ve oturup susmaya devam etmiştik. Giyuu'nun gözlerinde devasa bir hüzün vardı. Bakışları tam anlamıyla dağıldığını gösteriyordu."Sence bunlar normal mi?" diye sordum sessizce. Dizlerimi göğsüme kadar çektim, başımı da dizlerime yasladım. Üzerimdeki kapüşonlunun kapüşonunun altında saklanmış ısınmaya çalışıyordum. Giyuu ise üzerindeki gri hırkasıyla dışarıyı
seyrediyordu."Bana kalırsa evrendeki hiçbir şey normal değil," dedi. "Peki, senin kastettiğin ne?"
"Yaşadıklarımz." diye yanıtladım, "gelgitli ruh hallerimiz, sana yalanlar söylemem, senin bunları öğrenmen. Bir anda gittin, bir anda geldin. Bunlar normal mi? Sen ve ben... sence normal miyiz?"
"Sanırım.. değiliz."
Tam o an balkonun tam önünden art arda üç tane kumrunun geçip gidişine şahit olduk. Biraz onları izledik, sonra ben söze girdim.
"Bir tahterevallinin iki ucunda gibiyiz," diye başladım konuşmaya. "Yerden yüksekliğimiz hep belirsiz... Yerden ne kadar yüksek olacağımız hep karşı arafa bağlı." Başımı ona çevirdim. Yüzüne soran gözlerle baktım. Gözlerindeki ifadede bir tanıdiklık hissi vardır. Sanki ruhlarımız benzer şekilde yaralıydı.
"Sen neden böylesin?" diye sordum dolu gözlerimle onu izlerken.
"Nasılım?" diye sorduğunda sorduğum sorunun altında yatan
anlamı anladığını bile biliyordum."İlk tanıştığımzda gördüğüm Giyuu değilsin şu an. Mutlu, kendinden emin, mantıklı Giyuu Tomioka değilsin. Bir anda kalkıp giden, bir anda geri gelen, öfkesine yenik düşüp mantıksızlığın dibine vuran, hayatı boyunca hayal ettiği mesleği elde edip bir anda ben bırakıyorum diyen bir Giyuu yoktu karşımda, artık var. Neden böylesin? Ne oldu?" diye sordum hesap sorar gibi. Gözlerim doluydu, kaşlarım çatıktı, yorulmuştum. Cevap vermedi. Ben öfkeyle onu izlerken dudaklarını araladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No 26 ~GİYUSHİNO~
FanfictionSen bırak tutunmayı, dünya bizi sarmalar. Kendimi yaşamaya değer görmediğim her şey benim bu hayattaki esaretimdir. Shinobu çocukluk döneminde babasından şiddet görmüş, annesi tarafından terk edilmiş ve sonrasında yurtta büyütülmüştür. Geçmiş travma...