Bazen Cevap Göktedir
Her çiçek kendi suyunu bulur Giyuu...
Saat gecenin 02.36'sıydı. Giyuu ve Obanai'yle yediğimiz yemeğin sonunda Giyuu duş almak ve sonrasında Obanai'yle bir kez daha konuşmak için kendi odasına gitmişti. Kanao uyuyordu, telefonum sessizdeydi. Önümde bir fincan kahve, üzerimde saçma sapan otel bornozu ve altında mor elbisemle odanın balkonunda oturuyordum. Önümüz bomboş bir vadiydi. Merkezin öyle uzak bir bölgesindeydik ki önümüz hiçlikti.
Önümdeki koca karanlık benim için en güzel manzaraydı çünkü baktığım her yerde kendimi görüyordum. Telefonumu elime almak ve sosyal medya hesaplarımda gezmek istiyordum. Durumun ne kadar kötü olduğu gerçeğiyle yüzleşmek istiyordum. Oysa bunu yapmayacaktım. Ne bana gelen mesajlara bakacaktım, ne biriken aramalarımın kimlerden geldiğini kontrol edecektim. Şimdilik tek gerçeğim burasıydı, bulunduğum yer ve bulunduğum zaman.
Gözlerim kahve fincanımın olduğu masanın üzerinde bulunan bir saksı çiçekte. Aklımda neden olduğunu bilmediğim bir soru. Kim bir otel odasında çiçek besler ki? Kimin aklına gelir de sular bu çiçeği? Sonra bir rüzgâr esti, yağıp dinen yağmurun çatıdaki birikintilerinden birkaç damla su çiçeğin saksısını buldu. Kendi kendime gülümsedim. Çiçeğin suyu rüzgârla geldi, çiçeği buldu. Rüzgar yağmuru taşıdı, yağmur çiçeği suladı ve güneş büyütecek. Bazı
canlılar kendi kendine büyür, kimsenin yardımına ihtiyaç duymaz.-Aynen senin gibi, Shinobu.
-Aynen benim gibi, İç Ses...
Sonra bir anlığına kaybeder gibi olduğum aklımı çocukluğumdan bir gecede buldum. Bir tren yolunun üzerinden geçen bir üst geçitte ve dört yaşındaydım. Islanmış ve üşümüş, yorgun ama mutluydum. Binlerce umutla babamın uyuduğunu görüp evden kaçmıştım. Bir üst geçidin üzerinde durmuş, aşağıdan geçip giden trenleri izliyordum. Trenlerin içinde oturan insanlara
bakıyordum. Bazıları kitap okuyor, bazıları uyuyor, bazıları sohbet ediyordu.O trenin içindeki insanlar benim umudum olmuştu. Tren tıklım tıklımdı. Boş bir tane bile koltuk yoktu. İnsanlar buradan gidiyordu, insanlar bu şehri terk edebiliyorlardı. Bir gün ben de gidebilirdim. O gün buna inandığım ilk gündü. Polisler
tarafından bulunup evime götürüldüğümde babam hâlâ uyuyordu. O kadar uykusu vardı ki bana kızmamıştı. Muhtemelen sarhoştu.Yatağıma yatmış, gökyüzünü izlemiş, o insanlarla birlikte o trenin içinde buradan gitmeyi hayal etmiştim. Bir süreliğine hayata öyle tutunmuştum, umudumu hep o trenin içindeki insanlardan almıştım, hep onları düşlemiştim. Bir tren hayal etmiştim, beni acılarımdan alıp, gözyaşlarımdan yol yapıp üzerinden gidecek ve beni mutluluğa götürecek bir tren.
Kapının çalmasıyla birlikte o geceye dair hatıralarımı bir kenara bırakıp ayağa kalktım. Odaya geçip kapıya doğru ilerledim ve Giyuu'nun sesini duydum.
"Benim."
Kapıyı açtım, Giyuu karșımda o kadar bitkin görünüyordu ki ilk yaptığı bana sarılmak oldu. Sanki kollarımda uyuyacaktı. Ona odanın kapısında sıkı sıkı sarıldım. Ona sarıldığım şu an çocukluğumda üşüdüğüm her ana yetecek kadar ısındım, dinlendim, sarıp sarmalandım.
"İçeri gelsene," dedim. "İyi misin?"
"Yorgunum."
Giyuu halsizce açıklayıp içeri geçtiğinde önce Kanao'yu kontrol etti.
Sonra hiçbir şey demeden balkona çıktı. Ben de peşinden ilerledim, Giyuu balkondaki sandalyelerden birine otururken ben balkonun kapısında dikilmiş ona bakıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No 26 ~GİYUSHİNO~
FanficSen bırak tutunmayı, dünya bizi sarmalar. Kendimi yaşamaya değer görmediğim her şey benim bu hayattaki esaretimdir. Shinobu çocukluk döneminde babasından şiddet görmüş, annesi tarafından terk edilmiş ve sonrasında yurtta büyütülmüştür. Geçmiş travma...