Ruhun Sancısı
Artık o acıların hiçbiri rengârenk
değil, bütün hepsi siyaha boyandı.Bazı geceler üzerimize yıkılır, gündüzün mavisi her yanımızı sarar, giderek koyulaşır ve siyaha döner. İçindeki güneş o siyahın arasından doğmaya çalıştıkça hissettiğin şeyin adıdır ruhun sancısı. Her birimizin içinde bir güneş yatar, doğamadıkça ruhumuz sancır. Bir kadının doğum ânı gibi, içimizdeki tüm potansiyeli ortaya çıkarıp parlamaya çalışmak bir doğum kadar sancılıdır.
İnsan önce annesinden doğar, sonra ruhundan... Hangisi daha acılıdır bilmiyorum; zira hiç sorabilecek bir annem olmadı.
Güneş her sabah doğarken gökyüzü de acı çeker mi? Güneşin doğuşu da sancılı mıdır bizimki gibi? Evrende acıyı bilen ve tadan sadece biz canlılar mıyız, en büyük merakım bu.
Peki, acı sonsuz mu yoksa yeterince acı çektikten sonra bir daha acı çekmeme hakkına erişecek miydik?
Bugün bunu öğrendiğim gündü. 19 Ekim.
Bugün acımın sonsuz olup olmadığını öğrendiğim gündü.
Giyuu ve Obanai'yle birlikte lansmandan çıktıktan sonra canlı yayına katılmak için yola çıktığımızda üzerimde aynı anda hem heyecan hem stres vardı. Sanırım bu iki duygunun harmanlanmasına alışmak zorundaydım artık.
"Heyecanlı mısın?" diye sordu Giyuu bana anlayışla gülümserken.
"İlk canlı yayının olacak, değil mi?" diye ekledi Obanai. Başımı salladım.
"Hem stresliyim hem heyecanlıyım, garip bir duygu. Sadece canlı yayın değil, yayından sonra Kanao'yu görebilecek ve onun için kan örneği verebilecek olmak da beni çok heyecanlandırıyor."
"İlik nakli için mi?" diye sordu Obanai. Heyecanla başımı salladım.
"Evet, Giyuu da ben de örnek vereceğiz. Annesi de. Hatta bir şekilde babası da..." diye mırıldandım umutsuzca. Beni umutsuzlandıran cümlemin son kısmıydı, babamızla ilgili olan o lanet kısım.
"Beni de ekle," dedi Obanai gülümseyerek.
"Obanai Bey, beni de ekleyin," diye seslendi arabayı kullanan şoför. Gülümseyerek baktım her ikisine de.
"Çok teşekkür ederim ikinize de," diye mırıldandım gülümseyerek.
Her geçen gün hayatıma iyi insanlar giriyordu. Her geçen gün bu dünyadaki iyiliğe inancım artıyordu ve her geçen gün bu dünyaya ve sisteme duyduğum umut artıyordu. Çok fazla kötü insanla karşılaşmıştım ve artık onların her birine karşılık gelecek kadar iyi insanla karşılaşmam gerektiğine inanıyordum.
Giyuu bu zamana kadar karşılaştığımız tüm kötülüklere bedel aslında, öyle değil mi Shinobu?
Başımı çevirip Giyuu'ya baktım, o camdan dışarıyı izlerken ona bakarak iç çektim.
Aynen öyle, İç Ses. O yaşadığımız tüm kötülüklerin hediyesi.
Sonunda canlı yayının yapılacağı kanal binasına geldiğimizde bana alınan yeni kıyafetleri giyebilmem için kulise geçtim. Giyuu ve Obanai beni kulisin içinde oturup kahve içerek beklerlerken ben paravanın ardında aceleyle giyiniyordum.
"Yayına son on beş dakika!" diye seslendi içeriden bir ses.
"Acele etme, hep böyle derler sonra uzar gider..." dedi Obanai gülerek.
"Ama canlı yayın!" dedim telaşla.
"On beş dakika sonra program jeneriği verip ardına reklam koyacakları için sorun yok. Endişelenme, ne zaman hazır olursan
o zaman çıkarsın." Obanai bana cevap verdikten sonra Giyuu ile konuşmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No 26 ~GİYUSHİNO~
FanfictionSen bırak tutunmayı, dünya bizi sarmalar. Kendimi yaşamaya değer görmediğim her şey benim bu hayattaki esaretimdir. Shinobu çocukluk döneminde babasından şiddet görmüş, annesi tarafından terk edilmiş ve sonrasında yurtta büyütülmüştür. Geçmiş travma...