1.2

420 44 36
                                    

Okul çıkış saatinde kapının önünde, bahçenin tam ortasında Fulya'yı beklerken öyle gergindim ki ellerimin, hatta tüm bedenimin bile titrediğine yemin edebilirdim. Ecem ve Anıl yanımdaydı, onlara bu konuyu söylemiştim ve Ecem beni yalnız bırakmamak adına yanımda dururken Anıl da peşinden gelmişti. Ecem gerçekten de benim için kimseyi Fulya'nın yanına oturtturmamış, soran herkese de o sıra Beste'nin, Beste orası dışında başka sıralarda oturamıyor demişti ve şaşırtıcı bir şekilde Nil dışında kimse kavga çıkarmamıştı.

En sonunda Fulya Nil'e, "Abartma Nil." demiş diyordu Ecem. "Beste senin de arkadaşın değil mi? Buradan başka yerde oturamıyorsa gelsin otursun. Sende başka sıraya geç. Burada oturmazsan ölür müsün?"

Nil Fulya'ya bozulmuştu.

Bozulsundu.

Ecem saçlarıma ellerini atıp düzeltirken, "Yanında sakın somurtma ve susma." dedi bilge bir abla gibi. O benden bile heyecanlıydı. "Sürekli sorular sor, onu konuştur, ona gülümse ve onu gülümset." Bir kaç adım uzaklaştı ve bana baktı. "Anlaşıldı mı? Dersleri uzun uzun anlat ki birlikte daha fazla çalışın, bir kahve söyle, ona bunu ısmarla. Ne bileyim koluna falan dokun konuşurken, gözlerinin içine bak, göz teması iyidir." Nefes almak için biraz bekledi ve sustu. "Sakın kötümser olma Beste. İyimser ol, enerji saç, onu etkile, tamam mı?"

Ona bıkkın bakışlar atıp, "İstersen bir de yolda iki üç tane takla atayım Ecem, fena olmaz mı? Akrobasi sever." Ecem bana çok komik bakışları atarken Anıl, "Bakma sen Ecem'e." diye konuya girdi. "O tavsiye veriyor ama yapmıyor. Onun işi lafta zaten. İcraatda değil. Sen kendin gibi ol yeter. Konuşmak isyersen konuş, susmak istersen sus, bakmak istersen bak, canın ne yapmak istiyorsa yap. Kendi kişiliğini yanında değiştirme. Seni seven böyle sevsin."

"Bana neden laf atıyorsun ki şimdi?" diye sordu Ecem. Onlar kendileriyle uğraşırken benim gözüm kapıdaydı. "Ben gayet flörtöz bir insanım. Ve konuşkanım, cıvıl cıvılım, pozitifim. Sen bunu hissedemiyorsan bu senin problemin, benim değil." Anıl Ecem'e kaşlarını kaldırırken Ecem kollarını önünde birleştirip hafifçe güldü. "Bunu bana göstermiyorsan bu senin problemin Ecem." dedi ona karşı. Ecem birden durdu ve "Belki de sana değil de başkalarına gösteriyorumdur." dedi ve bu söz Anıl'ın şaşırmasına neden oldu.

İkisinin arasında bir gerginlik vardı.

Ben onları dinlerken kapının önünde saçları dağılmış Fulya'yı gördüm. Bir süre sesimi çıkarmadım ve ne yapacağını görmek istedim. Bir kaç saniye gözlerini okulun bahçesinde gezdirdi, ardından eliyle düz, siyah saçlarını karıştıdı ve geri okulun içine baktı. Sakin adımlarla merdivenleri inerken de gözleri etraftaydı; beni arıyordu, bunu biliyordum ve hiçbir şey yapmıyordum. Beni bekleyecek mi diye merak ediyordum.

Bir kaç saniye sonra okul kapısından dışarı Sedef çıktı. Kulağında kulakları vardı ve gözleri doğrudan yeri izliyordu. Bir kaç adımda merdivenleri ikişer ikişer indi, soğuk sarı saçları yüzünün önünü kapatıyordu. Gözlerini kaldırıp umursamazca etrafı izlerken saniyeler sonra kesiştiği gözler benim gözlerimdi.

Fulya hala beni arıyordu, Sedefse beni anında bulmuştu.

Adımlarını yavaş yavaş durdurdu. Bana baktı ve başıyla ufak bir selam verdi. Ona aynı şekilde karşılık verdiğim zaman bir kaç saniye sonra arkasını döndü evin yoluna adımladı. Ecem ve Anıl'a hiçbir şey söylemeden onların yanından ayrıldım ve Fulya'ya doğru adımlamaya başladım. Tek omzuma astığım çantamı düzelttim ve bir kaç adımda Fulya'nın yanında belirdim. Fulya beni fark edince bana bakıp, "Seni arıyordum." dedi. Hafifçe dudağının kenarı havaya kalktı ve "Bir an gelmeyeceksin sandım." diye mırıldandı. Heyecanımı gizlemeye çalışırken, "Bahçenin ortasında seni bekliyordum." diye ona cevap verdim.

12.12 (gxg) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin