Ecem'den.
"Ben anlamıyorum o dersi ya, pek ilgilenmiyorum da yani." dedim ve elimdeki kahveyi masaya bıraktığım zaman söylediğim cümleyle beraber hafifçe omuz silktim. Şuan kantinde oturmuş Ali'yle beraber havadan sudan konuşurken canım fazlasıyla sıkkındı. Bizimkiler sınıftaydı; Asya Ufuk'la test çözüyor, Beste sırasından kalkmıyordu. Anıl'la da son yaşadığımız kavgalardan sonra pek konuşmuyorduk, bizim konuşmamız birbirimize sadece laf sokmaktan ibaretti. Ve açıkçası bu beni sinirlendiriyordu, olduğu ortamlarda geriliyor, laf dalaşına giriyordum.
Kantine kahve almaya indiğim zamansa karşı sınıftan Ali'yi görmüştüm. Bana eşlik etmek istemiş, birlikte oturmaya davet etmişti. Hayır diyip onu kırmak istememiştim ama moralim zaten bozuktu. Üstüne üstlük bir de onun bayıcı, sadece konu açmak için söylediği cümleler iyice sıkılmama neden oluyordu. Bir süre sonra Ali arkasına yaslanarak, "İstersen seni çalıştırabilirim." dedi. O an gözlerimi ona çevirdim. "Tamamen karşılıksız. Olmaz mı?" Yapılı bir çocuktu, siyah saçları alnına hafifçe dökülmüşken gömleğinin kolları yukarı doğru kıvrıktı. Aslında pek kötü bir çocuk değildi fakat beni her gördüğü yerde durduruyor ve benimle konuşmaya çalışıyordu. Ne istiyordu bilmiyordum ama tek bildiğim, onun istediği şeyi benim istemememdi.
"Sağ ol," dedim dilimin ucunda. "Fakat ders çalışmayı düşünmüyorum. Düşünürsem ilk sana haber vereceğim." Söylediklerime hafifçe gülerken kahve bardağını hafifçe kavradı. "Bizde teklif var ama ısrar yok Ecem." dedi. "Biliyorsun." Ona yapay bir gülümseme gönderdiğim zaman önüme döndüm ve gözlerimi kantinde gezdirmeye başladım. Biz Beste ve Fulya değildik. Şuan öğle arası olmadığı için pek birileri yoktu, bu kısa tenefüste kimse kantine inip oturmayı tercih etmezdi. Yine de kuru kalabalığa hafifçe baktığım zaman Ali, "Eee," dedi derin bir nefes alarak. "Genel olarak nasıl gidiyor?"
Bıkkın bir nefes aldım. Şuan kalkıp gitmek ayıp olurdu fakat sanırsam bu sorudan sonra sınıfa kaçacaktım. Yine de sıkıldığımı çok belli etmemeye çalıştım ve "İyi." dedim. "Aynı yani. Sende?" Ali başını hafifçe salladı ve "Aynı bende de." diye mırıldandı. "Mezuniyete gelmiştin değil mi?" Onaylar gibi bir mırıltı çıkardım. Ali kollarını masaya dayadı ve tereddütle yüzüme baktı. Ardından başını iki yana salladı ve "Anıl'la ayrıldınız mı?" diye sordu. Kaşlarım hafif hafif çatılırken, "Ne?" diye bir soru çıktı dudaklarımdan. O ne demek şimdi? "Ayrıldınız derken? Biz Anıl'la sevgili bile olmadık."
Ali'in yüzüne şaşkınlık yayılırken, "Anlamadım?" diye sordu. "Mezuniyette dipdibe değil miydiniz? Ayrıca çoğu zaman da sizi yanyana görüyorum. Ama sanırsam pek iyi bir ilişkiniz yok." Sinirle başımı iki yana sallarken, "Kim söylüyor sana bunu?" dedim. "Sevgili falan değiliz. Hiç olmadık." Ali kaşlarını kaldırdığı zaman bir kaç saniye sonra hafifçe güldü ve arkasına yaslayıp, "Sevgili değilsiniz demek." diye mırıldandı. "Bunu bildiğim iyi oldu." Söylediği şeye karşılık olarak hafifçe göz devirdim. Ne istediğini ve ne hissettiğini az çok anladığım için bu konuyu daha fazla üstelemedim.
Tam ayağa kalkacağım sırada kantine Anıl girdi.
Tek eli cebinde öylece kantinin ortasına kadar yürüdükten sonra bir kız onu durdurdu. Anıl kızın yüzüne baktı ve kısa süre sonra gülümsedi; kız önünde küçük çocuk gibi heyecanla konuşurken Anıl, başını eğerek onu dinlemeye başladı. Onları görür görmez oturduğum yerde kıpırdanıp boynumu uzatarak onu görmeye çalıştığım fakat bunu Ali'ye belli etmek istemedim. Kız bir kaç saniye sonra elini, Anıl'ın koluna yasladı ve kafasını yana eğip konuşmaya devam etti; Anıl önünde rahatça konuşurken gözlerini kızdan ayırmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
12.12 (gxg)
ChickLit"Her tarihin bir anlamı vardır. Her tarih bir anlam taşır." 12.12.21 yuri 1