KAVGA

200 11 173
                                    

(Medya: Murat)

Selamlarrr!

Araya birkaç bölüm sıkıştırmış olabilirim...

Bu bölümde lise bitmeden bir kavga olsun dedim, malum olaysız günümüz rast gitmiyor

O zaman iyi okumalarr

Sıcacık yatağımdaydım ama yüzüme güneşin vurması sonucu uyanmıştım. Yatağım sıcak olduğu için çıkmak istemiyordum. Şu güzelim günde neden okul vardı ki? Bugün hafta sonu olsa ne olurdu?

Kapımın açılması ile annemi görmüştüm. "Almina, hadi kalk." dedi kapıdan. Zaten uyanmıştım... Fakat kalkmaya çok üşeniyordum. Şurda sınava bir ay kalmış, bugün okula gitmesem ne olurdu? Ya da yok gideyim, Murat'ı görmek istiyordum.

Yatakta doğrulup boş boş etrafı izledim. Saçlarımın gözümün önüne gelmesine sinirlenince onları arkaya doğru savurdum. Her sabah tımarhaneden çıkmış deli gibi görünüyordum saçlarım sayesinde. Suratım zaten uykulu olduğu için biri beni görse kesin deli olduğumu düşünürdü. Ki öyleyim...

"Of!" diye söylenerek yere fırlattığım çoraplarıma baktım. Şimdi ben beş metre ötedeki çorabıma uzanmak için çaba sarf edecektim ve sonuç olarak uzanamayacaktım. Niye o kadar uzağa fırlatırsın ki ya? İnsan gibi koy yere, sabah rahatça giy işte.

Derin bir nefes vererek ayağa kalktım, ardından yerdeki fırlatılan çoraplarımı elime aldım fakat biri elimden düştü. Sabırlı bir şekilde tekrar elime aldım yere düşen çorabı. Usul usul yatağıma doğru ilerleyip yatağın ucuna oturdum. Çorabımı giydikten sonra şarja takılı olan telefonumu prizden söktüm ve bildirim gelip gelmediğine baktım. Tabii ki bildirim gelmemişti.

Telefonumu çalışma masama fırlatıp elimi yüzümü yıkamak için banyoya yöneldim. Evet, telefonu fırlattım çünkü masamın üzerindeki kitaplar telefonumun kırılmasını önleyecek kadar döşenmiş bir vaziyetteydi. Çalışma masamın üstünü annem genelde -aslında hiçbir zaman- temiz görmezdi. Çok da düzenliyimdir, övünmek gibi olmasın...

Banyoya girince çeşmeyi açtım ve elimi ıslatmadan sabunu alıp elimi köpürtmeye çalıştım. Elimi ıslatmadığımın farkında bile değildim. Burnumdan gülerek elimi suya tuttum ve elimi köpürttükten sonra köpüğü yüzüme yaydım. Yüzümü ovalarken annem içerden babama "Yasoş!" diye seslendi. Bakmayın "Yasoş" dediğine, adı Yasin. Bana da çoğunlukla "Almiş" der. Bizim evde isimlerimizin doğru bir biçimde söylendiği nadir görülür aslında. Bu sabah annemin bana "Almina" diye hitap etmesi alışık olmadığım bir durumdu.

Yüzüme soğuk suyu çarpınca kendime geldim. Musluğu kapatıp havluyla yüzümü kuruttum ve banyodan çıktım. Annem tabii ki benim çıktığımı duyunca "Almiş, şu babanı bir uyandırsana." dedi. Mutfağa gidiyordum fakat yönümü yatak odasına çevirmek durumunda kaldım. Evde ruh gibi yürüyerek yatak odasına girdim ve babamı mükemmel bir şekilde uyandırdım. Nasıl mı? Oynat bakalım.

Odaya girdiğim gibi babamın üstüne yavaşça(!) çuvallandım. Harika ötesi sabah enerjimle "Günaydın!" dedim babamın yanaklarını sıkarak. Babam gözlerini açıp gülümsedi ve her zaman olduğu gibi kuru bir "Günaydın." dedi. "Kahvaltı hazır." dedim üstünden kalkarken. Yataktan tam anlamıyla indiğimde yine durmadım tabii. Babamın üstündeki yorganı kaldırarak yatağın sıcaklığını fethettim. Kaybolan ısı nedeniyle babamın yataktan zevk alma oranını düşürerek onun yataktan kalkmasına neden oldum. Görev başarıyla sonlanırken "Tamam geliyorum." dedi yatakta doğrularak.

Sırıtarak odadan çıktığımda mutfağa giderken kendimi sakatlamadan duramadım tabii ki. Ayağımı duvara çarpınca yüzümü buruşturarak seke seke mutfağa varabildim. Annem "Kalktı mı baban?" diye sordu. "Kalktı." dedim önümdeki haşlanmış yumurtaya bakarken. Elime bıçak alıp yumurtayı böldüm. Üstüne pul biber döktüğüm sırada babam mutfağa girdi ve kısık gözleri ile oradan bizi izledi. Annem de babamı izliyordu. Yani kısaca her sabah yaşanan o gereksiz bakışma anı...

Sana Rağmen... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin