KOLLARINDAKİ HUZUR...

285 11 509
                                    

(Medya: Almina)

Selamlarrr!!

Yeni bölümümüz yine geldiii!!

Bu bölüm sizi yine hem eğlendirecek hem de hüzünlendirecektir diye umuyorum...

Çok bekletmeden,
Güzel okumalar 💕

Evimin önündeki bankta sessiz sessiz oturuyordum. Bu sessizliğin altında başımızdan gelip geçen olayları düşündüm. Tam karşımdaki yolda olanlar aklımdan çıkmıyordu. O otobüsün gelişi, Murat'ın bıkmış bakışları ve benim hiçbir şey anlamadan kaldırımda boş boş dikilişim... Meğer sevgilim canına kıyacakmış ben onun bakışlarındaki yalnızlığı görememişim...

Yaz aylarının başlangıcındaydık. Okul sonunda tatil olmuştu. Ailemin yanına gidecektim fakat ne zaman gideceğimi bilmiyordum. Henüz kendime kesin bir tarih belirlememiştim.

Kendimi sessizliğin kollarına bırakmışken yanıma birinin oturmasıyla başımı sağa çevirdim. Murat'ı yola bakarken görmüştüm. Gözlerini bana çevirip fazla ciddi bir ifadeyle yüzümü inceledi. Ben de gözlerimi mavi gözlerinden bir an olsun ayırmadan onu izledim. Her zerresine aşık olduğumu burada bile fark etmiştim. O nasıl bir maviydi Murat? Yola atlarken mavilerine ne kadar aşık olduğumu da mı düşünmemiştin?

İkimizin de gözleri birbirimizin dudaklarına kayınca aynı anda utanıp gözlerimizi kaçırdık ve tekrar yolu izlemeye başladık. Geldiğinden beri tek kelime etmemişti, aynı şekilde ben de...

"Bu yola baktıkça ne düşünüyorsun?" diye sordu sessizliği bozarak. "Kendinden vazgeçişini," dedim dürüstçe. Başını kısa bir süre eğdiğini gördüm. Neydi bu? Pişmanlık? Ya da o anki çaresizlik? Veya acılarının tazelenişi?

"Hiç mi önemi yoktu canının?" diye sordum ben de bu sefer. Hiç düşünmeden, "Yoktu çünkü sen yoktun, kimse yoktu," diye yanıtladı ve ardından ekledi. "İlginç olan şey aslında yalnızlığın kötü yanı değil, iyi yanı. Bazen yalnız kalmaya ihtiyacımız oluyor ama bazen de ölüme sürüklüyor. Yalnızlığın bile adaletinin olmaması çok garip değil mi?"

Garipti. Fakat benim anlamadığım şey de neden yalnızlığın en kötü hâlini o yaşıyordu. En dayanılmaz acıyı yine niye Murat yaşamıştı? Daha doğrusu ben niye böyle bir acımasızlık yapmıştım?

Susup kaldım. Murat konuyu hemen kapatmak adına atıldı. "Yine de, dediğim gibi geçip gitmiş bir zamandan bahsediyoruz. Yola bakıp üzülmek yerine unutalım gitsin." Aynı şekilde sessiz kaldım ve başımı yavaşça omzuna yasladım. O da beni sol kolunun altına alarak güzel sıcaklığını hissettirdi.

"Kendini öyle bir anda benim yerime koyar mısın?" dedim kendine kıydığında benim ne kadar korktuğumu anlasın diye. "O yola atlayan benmişim gibi bir düşün," dediğimde gözleri yola dalmıştı. Şu an ne düşünüyordu acaba? Murat'ın iç dünyasını çok merak ediyordum. Kendini yola atarken iç dünyasında ne yaşamıştı? Neden bu kadar gizli bir insandı? Duygularını bu kadar iyi saklayabilmesi çok ilginç geliyordu. Bir şey yapmasını ve hissetmesini istiyordum, o sadece bir yere dalıp duygularını içinde yaşıyordu. Yüzünde hep ciddiyet vardı. Bazen gülümsediğini, çok nadir de güldüğünü görüyordum fakat bunların dışında neden bu kadar içine kapanık bir insan olduğunu da merak ediyordum.

Lisedeki ilk günümüzü aklıma getirdim. Herkes birbiriyle tanışırken Murat kapüşonunu kapatmış, sweatshirtünün bilek kısımlarıyla ellerini gizlemiş ve masaya gömülmüştü. Fazla sessizdi, asla konuşmuyordu. Hep üzerinde bir stres var gibi bacağını titretiyordu. Teneffüslerde bazen boş boş duvara bakıyordu ve hiçbir şekilde hareket etmiyordu. Kılını kıpırdatmadan bir yere odaklanıp koca bir teneffüsü o şekilde sonlandırıyordu. Derste hocalar soru sorarsa cevaplıyordu. Onun dışında hiç söz hakkı aldığını görmemiştim. Kısacası pek de normal biri değildi, ki olmaması da sahip olduğu aile sebebiyle onu garip biriymiş gibi algılamamı engelliyordu. Tabii 12. sınıf olduğumuzda biraz daha normaldi kişilik bakımından. En azından insanlarla konuşuyordu.

Sana Rağmen... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin