Herkese yeni bir bölümle selamlar!! 🥰
Bi kaç yıl geçti tabi aradan. Çok üstünde durmamaya çalışıyorum çocukluğu için.
Keyifli okumalar... 😇
Murat artık dört yaşındaydı. Küçüktü ama yaşadığı acılar büyüktü. Normal şartlarda anaokuluna gitmesi gerekirken o gidememişti. Çünkü annesi kendi parasını kazanmak için çalışıyordu ve Murat'ı nedeni bilinmeyen bir sebepten ötürü yanında götürmüyordu. Evet, o küçücük bir çocuğu evde yalnız bırakacak kadar delirmişti. Eskisi kadar sakin bir kadın olmadığının farkındaydı. Bunun sebebi sadece ve sadece hayatını mahveden o adamdı. Zorunluluktu, çaresizlikti, yenilgiydi...
Az sonra eve gelecek olan babasını korkuyla bekleyen, tıpkı annesi gibi çaresiz bir çocuktu Murat. Sessizdi, hem de çok sessizdi. Her şeye susup teslim olmayı tercih ediyordu ve sonucu hep kolundaki morluklar oluyordu. Gök mavisi gözleri hak etmediği morluklarına kayınca içi ürpermişti. Damarlarında buz gibi kanlar dolaşıyordu her baktığında. Aklına o morluklara bir yenisi daha ekleneceği geldiğinde korkusu da büyümüştü. Bu seferki dayak yeme sebebi ne olacaktı?
Kapının çalmasıyla oturduğu yerde irkilerek gözlerini kapıya çevirdi. Her gün aynı şeyleri yaşadığı için bu duruma alışmıştı ve duygusuz bir ifadeyle kapıya yönelmişti. Elini tam kapının koluna uzatmıştı ki parmaklarının istemsizce titrediğini fark etti. Onu korkutan şey titreyen elleri olmuştu. Veysel'in, "Aç şu kapıyı!" diye bağırması ile daha çok korktu. Çaresiz, kapıyı açmıştı. Veysel elinde siyah poşetle karşısındaydı. Kumar oynamış ve tabii yüksek dozda alkol almıştı. Ayakkabılarını çıkarıp elindeki poşeti Murat'a fırlatırcasına verdi. "Ayakkabılarımı al oradan," dedi içeri geçerken. Murat ayakkabılara bıkkın bakışlar atarken Veysel, "Hadi, ne bakıyorsun?" dedi gözleriyle kapının dışarısında duran ayakkabılarını işaret ederek.
Murat bir elinde poşet varken diğer eliyle ayakkabıyı aldı ve dirseğiyle kapıyı iterek kapattı. Kapı yanlışlıkla sert bir şekilde çarpınca Veysel gözlerini büyüterek hemen Murat'a döndü. Onu kolundan sıkıca kavrayıp sarstığı sırada, "Ne yapıyorsun lan sen!?" diye gürledi. Murat bozguna uğramış bir ifadeyle Veysel'e bakarken Veysel tekrar atıldı. "Özür dilesene oğlum!" Murat'ın burada takıldığı tek nokta babasının ona oğlum demiş olmasıydı ama bunu sinirle söylemişti. Yine de bu Murat'ı az da olsa umutlandırmıştı çünkü o hâlâ küçük bir çocuktu. Umutları tükenmemişti.
"Ö-özür dilerim," dedi korkunun kekelemesine sebep olduğu saniyelerde.
"Pislik velet," diyerek geri çekildi Veysel. Ardından gözleri tekrar Murat'ın elinde tuttuğu ayakkabılarına kaydı. "Koy şunları."
Şu hayatta en son bile istemeyeceği şey babasının lafını ikiletmekti. Çünkü yolun sonu işkence ve dayaklardan ibaretti. Ayakkabıları yerine yerleştirip mutfağa gidiyordu ki, "Onları bırak, bana viski getir. Büyük bardağa koy," dedi Veysel bu sefer de. Murat duraksayıp Veysel'e ters bir bakış atınca Veysel sinirle bir nefes verdi. "Yürü, hadi!" Murat sesini çıkarmadan mutfağa gidip poşeti masaya koydu. Bir sandalye çekip tezgaha doğru dayadı. Bunu boyu dolaplara yetmediği için yapmak zorundaydı. Sandalyeye çıkıp bardakların olduğu dolabı açtı ve Veysel'in istediği o büyük bardaktan alıp tezgaha koydu. Sandalyeden inip masaya koyduğu siyah poşeti açtı. Üç çeşit içki vardı. Hangisinin viski olduğunu bilmiyordu.
Rastgele bir tanesini alıp kapağını açmaya çalıştı ama gücü yetmiyordu. Bir bıçak yardımıyla şansını denedi. Fakat olmuyordu. Ürkek adımlarla Veysel'in yanına, salona gitti. Elindeki şişeyi titreyen eliyle Veysel'e uzatıp, "Açamadım," dedi içine kaçmış bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Rağmen...
Ficção AdolescenteÇocukluğunda babasından ağır şiddet gören Murat, hayatı boyunca babasına benzememek için çabalar. Hayali yerine koyduğu hedeflerini böyle bir babaya rağmen kazanır, asla pes etmez. Fakat bir gün hiç beklenmedik bir anda kalbine güzel bir his yerleş...