Bolca yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Keyifli okumalar!
On Sekizinci Bölüm: KULAK MİSAFİRİ OLMAK VE SORU İŞARETLERİ
Hayattaki en büyük şanslarımdan birinin abim olduğunu düşünüyordum. Aramızda kendini oldukça belli eden kocaman bir altı yaş vardı ama bu bizim için hiçbir zaman sorun olmamıştı. Çünkü abim yeri geldiğinde benimle çocuklaşmıştı. Yeri geldiğinde de ben onunla olgun bir insan gibi konuşmuştum.
Aslında şöyle bir bakıldığında ben ve abim birbirinden çok farklı iki çocuktuk. Abim siyahsa, ben beyazdım. Ama biz zıtlıklarımız ile birbirimizi hep tamamlamış ve sıkıca sarmıştık. Ne ben onsuz, ne de o bensiz yapabilirdi.
Bu detay bizim birbirimizden ayrılamamamızın en büyük sebebiydi.
Ama biz bundan da şikayetçi değildik.
Tabi abim üniversiteye gittiğinde, sonrasında ise çalışmaya başladığında bu ayrılamama durumu birazcık bozulmuştu. Yine de biz bunu abi- kardeş günleri ile telafi etmeye çalışırdık. Şu aralar birazcık aksattığımız bu günlerde, eskiden sıkça yaptığımız aktiviteleri yapmaya çalışırdık. Bunlardan biri ise bir şeyler izlemekti. Bu şeyler bazen sırasıyla arka arkaya izlediğimiz seri filmler, bazen de sezonları peş peşe izlediğimiz diziler olurdu. Tabi abim bazen bana zorla belgesel de izletirdi ama konumuz bu değildi.
İzlemekten en çok keyif aldığımız şey ise hiç tartışmasız Türk yapımı korku filmleriydi. Çünkü her şey bize inanılmaz komik gelirdi ve izlerken dalga geçmekten hiç çekinmezdik. Bu yüzden annemden sık sık 'çarpılacaksınız' diye azar yerdik ama umurumuzda olduğu pek söylenemezdi. Babam da 'çocukları rahat bırak' diyerek annemi başımızdan alırdı zaten.
Abimi özlediğimi hissederken, birkaç saat sonra onun kollarında olacağımı düşünerek rahatlattım kendimi. Beni bir Barbaros Anat özlemi çok fena yapardı zaten... Yine de abim bunu duymasındı. Ara ara ortaya çıkan egosu hiç çekilmiyordu çünkü.
"Kanka öyle bir film olduğundan emin misin?" dedi Egemen alaylı çıkan sesiyle. İkili koltukta, Adel ile yan yana oturmuştu. İkisinin de çok gergin olduğu belliydi ama asla öyle değillermiş gibi davranıyorlardı. Adel hiçbir şey demese de, Egemen'in onun kafasını karıştırdığını anlayabiliyordum. Benim salak kuzenim ise Adel'den net bir şekilde hoşlanmaya başlamıştı. Sadece bunu kendi de fark edememişti daha.
Adalların evinde sırayla dizilmiş ve Eren'in öve öve bitiremediği korku filmini bulmasını bekliyorduk. Eren, filmin gerçek bir hikayeden yazıldığını ve film setinde korkunç şeyler yaşandığı için filmin kaldırıldığını söylemişti. Şimdi ise kaçak sitelerden filmi bulmaya çalışıyordu.
"Eminim ya..." diye söylendi Eren, filmi arama işlemine devam ederken. "Az kaldı, bulacağım."
Onlara pansuman yaptıktan sonra yemek yemiştik. Ne olduğunu sorsak da hiçbiri söylememiş, abime söyleme tehditlerine bile aldanmamışlardı. Yani neden kavga ettikleri hala bir soru işaretiydi kafamızda. Neyse ki hasarları cidden büyük değildi.
Yemekten sonra ise Adel onlara mutfak toplatmış, biz ise atıştırmalık bir şeyler hazırlamıştık. Gerçi daha çok Adel ve Eylül hazırlamış, ben ise hazırladıklarını masaya taşımıştım. Yani mutfakla aramın kötü olması kesinlikle benim suçum değildi.
"Dandik bir film için bu kadar uğraştığına inanamıyorum." diye söylendi Adal hemen yanımdan. Evet kocaman salonda yer yokmuş gibi yanıma oturmuştu. Hayır sadece yanıma otursa yine sorun değildi. Kokusunu soluyacağım kadar yakınıma oturmuştu! Ki bu benim dakikalardır oturduğum yerde hareketsiz kalmamın en büyük sebebiydi. Çünkü hareket etsem ona temas edecektim. Ve şuan Adal'a herhangi bir harekette bulunursam kalp krizi geçirecek gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YULA
General Fiction'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever: 4' Tek bir dünyada, nasıl olurdu da birbirinden çok farklı iki dünya olabilirdi? *** "Abart." dedi Eylül memnuniyetsiz ifadesi ile bana bakarken. "Gayet tatlı bir çocuk. Kıvırcık falan, beğendim ben." diyerek d...