Bolca yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Keyifli okumalar!
Otuz Birinci Bölüm: ANLAR VE ANILAR
Bazı karşılaşmalar insanların canını oldukça acıtırdı. Tek bir anda insanı geçmiş ve geleceğe götürüp gerçekleri gösterirdi: Geçmişe bak, bunları kaybettin derdi sana. Ve geleceğe bak, asla geçmiş kadar güzel olamayacak.
Adal ile karşılaşmamın birçok provasını yapmış, Eylül ile bu karşılaşmanın nasıl olabileceği hakkında yüzlerce teori üretmiştik. İmkansız ve imkanlı yüzlerce teori... Bütün teorilerin yanı sıra karşılaşmamızın tesiste, evde ya da statta olacağından çok emindim. Yanılmamıştım da. Ama hiçbirinde bana bir yabancıya bakar gibi bakacağını düşünmemiştim. İşte bu konuda çok yanılmıştım.
Kavga ettiğimiz o son gecede bana bağırarak ikimiz için çabaladığını söylemişti. Benim için, bizim için çabalamıştı. Sebebini bile anlamadığı şeylerden beni ve ilişkimizi korumaya çalışmıştı. Ben bunları görmüştüm, ben her şeyin farkındaydım. Ama onun çabalarının karşılığını verememiştim ona. Vermeyi çok istemiştim ama kafamın karışıklığı gücüm yetmesine izin vermemişti.
Birbirimiz için hiç uygun olmadığımızı söylemişti sonra. Haklıydı, biz birbirimiz için asla uygun değildik. Ama biz bütün zıtlıklarımıza rağmen aşık olmuştuk birbirimize. Bütün zıtlıklarımızla birbirimizi tamamlamış ve sıkıca sarmıştık. Bunu hiç hissetmemiş miydi yoksa canımı yakmak için mi öyle demişti, aradan geçen yedi yıla rağmen hala anlayamıyordum.
Benim onu sevmediğimi, sadece zaman geçirdiğimi söylemişti bana. İşte bu koca bir yalandı. Bütün benliğime rağmen sevmiştim onu. Bunu göstermiştim de, hiç saklamamıştım. Ben ve kalbim her seferinde ona çekilmiştik. Bunu göremeyecek kadar kör olamazdı.
Beni sahte olmakla, baştan aşağı sahtelikle suçlamıştı. Bedenime, hareketlerime... Her şeyime sahte demişti. Ve ben bunun can acısıyla söylenen gerçek bir düşünce olduğunu düşünüyordum. Zaten ta en başından da sahte olduğumu düşünmemiş miydi?
O canımı yaktıkça bende onun canını yakmaya çalışmıştım. Söylediği şeyleri onaylamış, onu hiç sevmediğimi söylemiştim. Bu Adal için bir darbeydi evet. Ama benim canım onunkinden daha fazla yanmıştı.
Zamanı yedi yıl kadar geriye alabilmeyi isterdim. O zaman Adal'ı karşıma çeker, bütün korkularımı ve kafa karışıklıklarımı tek tek anlatırdım. Bize ve aşkımıza sahip çıkar, araya ayrılıklar ve başkalarının girmesine izin vermezdim.
Ama maalesef elimde beni geriye götürecek bir sihirli kürem yoktu.
Elimde sadece bana yabancı gibi bakan bakışlar ve kırık kalbim vardı.
Adal'ın bana öfkeli olması bile kaldırabileceğim bir şeydi. Bağırması, çağırması, beni ağlatması... Hepsini kaldırabilirdim. Ama o bakışları kaldırabileceğimi pek sanmıyordum.
Karşılaşmamızın üzerinden saatler geçmişti ve onu bir daha görmemiştim. Şimdi saatler gece yarısını çoktan geçmiş ve belki onu görürüm umuduyla odamın balkonuna tünemiştim. Sözde çalışıyordum ancak yaptığımın çalışmakla alakası yoktu.
Herkes karşı evde toplanmış ve yemek yiyeceklerini söylemişlerdi. İkizler ve Eren beni de çağırmıştı ancak Adel ile karşılaşmamak ve Adal'ın gelmemesiyle düzenlerinin bozulmaması için kabul etmemiştim. Onlar bensiz daha iyi gözüküyordu, bu yeni fark ettiğim bir gerçekti.
Evet kuzenler benim kuzenimdi. Birbirimiz için her şeyi yapar ve birbirimiz olmadan da yapamazdık. Eren'de bizim ailemize damat gelecekti. Hafta içi ufak bir nişanları bile olacaktı. Ama bensiz daha iyilerdi işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YULA
Narrativa generale'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever: 4' Tek bir dünyada, nasıl olurdu da birbirinden çok farklı iki dünya olabilirdi? *** "Abart." dedi Eylül memnuniyetsiz ifadesi ile bana bakarken. "Gayet tatlı bir çocuk. Kıvırcık falan, beğendim ben." diyerek d...