Bolca yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Keyifli okumalar!
Yirmi Dokuzuncu Bölüm: AYRILIKLAR DA SEVDAYA DAHİL
Dört senelik lise hayatım boyunca mezuniyetimin hep çok iyi geçeceğini düşünmüştüm. Giymek istediğim elbise, yapacağım saç modeli, takacağım takıları bile hep hayal etmiştim ve o zamanın gelmesini iple çekmiştim. Şimdi hayal ettiğim her şey üzerimdeydi ve gerçekleşmişti. Ama ben hiç hayallerimdeki kadar eğlenmiyordum.
Hayatımdaki her şey ilk kez bu derece kötü ilerliyordu. On sekiz yılım yokuş aşağı ilerliyordu ve elimden gelen hiçbir şey yoktu.
Uyuyamıyordum, doğru düzgün yemek yiyemiyordum, gerçek anlamda gülüp eğlenemiyordum. Hissettiğim hiçbir duyguyu, gerçekten öyleymiş gibi hissedemiyordum. Hissettiğim sevgi bile yapaymış gibi geliyordu, kendimden emin olamadığım gibi sevgimden de emin olamıyordum. Yaptığım tek şey bir şeylere koşturmak ve nefes almadan ders çalışmaktı. Neden çalıştığımı bilmeden...
Gelecek kaygısının böyle bir şey olduğunu bilmiyordum. Beni bazen kendimden bile geçecek dereceye geliyordu ve ipleri zorlukla ele alıyordum.
Elbisemin eteklerinin ucuyla oynarken gözlerimi pistte dans eden insanların üzerinde gezdiriyordum. Gün içinde aileler ile ufak bir kutlama yapmış ve kep atmıştık. Daha sonra aileleri bırakıp asıl mezuniyetin yapılacağı mekana geçmiş ve eğlenmeye başlamıştık. En azından arkadaşlarım başlamıştı.
Ben ve Adal ise bize ait olan masada oturuyorduk. Buraya gelmeden önce aramızda ufak bir tartışma geçmiş ve bu tartışma ikimizin de gecesini etkilemişti. Suçlu olan bendim, bunu kabul ediyordum. Ama sürekli özür dilemek artık beni de kötü hissettirmeye başlamıştı. Bir süredir bu beraberliğin doğru olup olmadığını düşünmeye başlamıştım. Belki de aşk her şeyi düzeltmezdi.
Adal'ın içine derin bir nefes çektiğini duyarken, göz ucuyla ona baktım. Bana doğru eğilip sandalyemi kendine doğru çektiğinde, şaşkın bakışlarım tamamen onda dönmüştü. Elini ceketinin cebine attı ve ufak bir kutu çıkardı. Bakışları bana doğru dönerken, kutuyu da kucağımdaki ellerimin arasına bırakmıştı. "Bu gece her şeyi bir kenara bırakalım, olur mu Prenses?"
Kaşlarım havalanırken usulca gülümsedim ve başımı salladım. "Bana hediye mi aldın?"
Heyecanlı çıkan sesim Adal'ın yüzünde bir gülümseme oluşmasına neden olurken kafa salladı. Kutuyu ellerimin arasına aldım ve içimde büyüyen heyecan ile açtım. O anda bu güne kadar aldığım en güzel hediyeyi gördü gözlerim.
Gümüş bir kolyeydi. Ucunda ufacık bir prenses tacı vardı ve pembe taşlarla süslenmişti. Prenses tacının üst kısmında küçük bir kartal figürü vardı. Kartal tacı taşıyormuş gibi duruyordu. Dünyanın en absürt figürleri gibiydi ancak oldukça güzel duruyordu.
Kirpiklerimi kırpıştırırken Adal'a baktım. Meraklı gözlerle gözlerimin en içine bakıyordu. Yüzümdeki gülümseme genişlerken kollarımı ona uzattım. Adal bunu bekliyormuş gibi beni kollarının arasına aldı ve sıkıca sarıldı. "Beğendin mi?"
"Beğenmek mi?" diye mırıldandım hızlıca. "Bayıldım."
Bize benziyordu. Gerçekten de bayılmıştım.
Gerçi çekildiğimde kolyeyi Adal'a uzattım. "Hadi tak."
Adal kolyemi boynuma taktıktan sonra oturduğumuz yerden kalkmış ve piste doğru el ele ilerlemeye başlamıştık. Bizi gören Eylül'ün derin bir nefes aldığını gördü gözlerim. Aramızdaki gerginlik tabi ki sadece bizi değil, herkesi etkiliyordu. Ama sınav geçince düzelecekti. Yani daha kötü olmazsa bir şeyler, düzeleceğinden emindim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YULA
General Fiction'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever: 4' Tek bir dünyada, nasıl olurdu da birbirinden çok farklı iki dünya olabilirdi? *** "Abart." dedi Eylül memnuniyetsiz ifadesi ile bana bakarken. "Gayet tatlı bir çocuk. Kıvırcık falan, beğendim ben." diyerek d...