30. Bölüm

1.4K 96 35
                                        

Bolca yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Keyifli okumalar!

Otuzuncu Bölüm: HERKES BİRGÜN EVE DÖNER

7 Yıl Sonra- New York

Hayattaki her şey değişmek için vardı. Bitkiler, insanlar, duygular, durumlar... Hiçbir şey olduğu gibi kalmazdı. Hepsi değişmek için yaratılmıştı. Değişim bu yüzden kötü bir şey değildi, çünkü en başından belliydi.

Yine de bazı değişimler hep kötü olurdu. Daha kötüsü de vardı tabi; bunlar istisnaydı, bunlar değişime uğramayanlardı.

"Her günüm, bir kor gibi yanar geçer..."

Arka fonda çalan şarkıya eşlik ederken, bir yandan da boy aynasının önünde kendi kendime ufak hareketlerle salınıyordum. Elimdeki allık fırçasını mikrofon gibi tutarken, kendi görüntüme odaklandım. "Her anım, bir yıl gibi uzun sürer, of..."

Aynadaki görüntüm bulanıklaşırken, bunun yerine uzun zamandır görmediğim bir yüz belirdi. Bu kalbimin titreşmesine sebep olurken hareketlerim duraksamıştı.

"Son bir isteğim senden, bir daha deneyelim."

Kıvırcık tutamları alnına dökülüyor, bana değmesini özlediğim kahveleri gözlerimin en içine bakıyordu. Başım sol omzuma doğru eğilirken gözlerimin bulanık görmeye başladı. Göğüs kafesimin en ortasını çoktan bir özlem sarmalamıştı bile.

"Bunca yıl sonra yine, bu istek çok mu? Söyle."

Şarkının aniden kesilmesi ve telefonun sesinin odayı doldurmasıyla aynadaki görüntü kaybolurken yeniden kendi yansımamı gördüm. Gözlerimi yine bir kaybetmişlikle sıkıca yumdum ve kendime birkaç saniye izin verdim.

Telefonum hala çalmaya devam ederken, derin bir nefes verdim ve makyaj masasının üzerindeki telefonu alıp ekrana baktım. Gördüğüm isim yüzümün buruşmasına neden olurken, içime derin bir nefes çektim ve telefonu açtım. "Bonjour Liana."

"Bonjour Piraye." dedi sert çıkan bir ses tonuyla. Alt dudağımı dişlerimin arasına sıkıştırırken, kararsızca aynadaki yansımama baktım. Hala hazır değildim ve birazdan geç kaldığım için azarlanacaktım. "Ne zaman geleceksin? Bugün önemli bir görüşme var."

Aniden Fransızca konuşmayı kesip İngilizce konuşmaya başlaması onun ne kadar sinirlendiğini gösterirken, gözlerim bileğimdeki saate gitti. "En fazla kırk dakika." diyerek konuştum aceleyle. Kesinlikle kırk dakika içinde yetişemezdim ama bunu onun bilmesine gerek yoktu.

"Seulement quarante minutes Piraye."

Söylediklerini yavaşça içimden tekrar ettim: Sadece kırk dakika Piraye. Hazırlanıp evden çıkmak ve ofise gitmek için sadece kırk dakikam vardı.

"D'accord."

Telefonu kapattığı anda bir kenara koyarken acele bir şekilde makyajımı tamamladım. Aynanın önünde drama bağlamak için kesinlikle yanlış bir günü seçmiştim. Makyajım bittiği anda hazırladığım kıyafetleri üzerime geçirip koşturarak aynanın karşısına geri geçtim. Saçlarımın dağılan kısımlarını ellerimle düzelttikten sonra kendimde son dokunuşları yaptım.

"Hadi Piraye." diye mırıldandım aynadaki yansımama bakarken. "Yetişirsin kızım sen."

Çantamı ve çalışma masasının üzerindeki dosyaları alıp koşturarak odamdan çıktım. Aynı anda gözlerim ayaklarıma değerken, ayakkabı giymemiş olmanın farkındalığı ile giyinme odasına girip kombinime uygun bir topuklu seçip koşarak evden çıktım.

YULAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin