26. Bölüm

1.6K 105 11
                                    

Bolca yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Keyifli okumalar!

Yirmi Altıncı Bölüm: İZMİR

İKİ YIL ÖNCE- GAZİANTEP

"Ne olur biri klima açsın." diye mırıldandım ağlamaklı çıkan sesimle. Gözlerimi etrafta gezdiriyor, garsonlara klima açmalarını telapatik yollarla anlatmaya çalışıyordum. Ama onlar gözlerini bana değdirmeden etrafta dolanmaya devam ediyorlardı. Birazdan yardım çığlıkları atmaya başlayacaktım. Ya da masadaki soğuk suyu kafamdan aşağı da dökebilirdim. Gerçi o zaman makyajım bozulabilirdi. Kendi kendime gözlerimi devirdim. Beni serinletecek her şeye tamamdım ben ya! "Çok sıcak!"

"Piraye söylenme daha fazla." dedi abim bezgin çıkan ses tonuyla. Bakışlarını telefonundan kaldırmış ve kıstığı gözleriyle bana bakmaya başlamıştı. Sıcak diye söylenmelerimden bıkmış olmalıydı. Ama beni alakadar eden bir tarafı yoktu. Yemek yiyeceğimiz yerleri klimalı tercih etseydi sıcak diye söylenmezdim. Dudaklarım büzülürken kaşlarımı havalandırdım. Yine de düşüncelerimi abime belli etmeyecektim. Bizim için işini gücünü bırakıp bizi Antep'e getirmişti. "Siz istediniz buraya gelmeyi."

Kirpiklerimi kırpıştırdım ve abime asla kıyamayacağı bir bakış attım. "Ama abi..."

"Ben halimden memnunum." dedi Eylül, benim drama kraliçeliğimi anında bölerken. Onun cümlesi, abimin bana kanma hızını da anında kesmişti. Yüzümdeki ifade silinirken kaşlarımı çattım. "Bende." diyerek ikizini onayladı Egemen. İkisi de büyük bir iştahla önlerindeki tatlıyı yiyorlardı. Gözlerimi devirdim ve sırtımı sandalyeye yasladım. Kimsenin buradan daha serin bir yere gitmeye niyeti yoktu galiba!

Aylardan temmuzdu ve biz sabah saatlerinde Antep'e ayak basmıştık. Aslında başta her şey güzeldi. Gezmek ve bir şeyler yemek, bolca fotoğraf çekilmek hoşuma gidiyordu. Ama saatler ilerledikçe artan sıcaklık bende baygınlık yaratmaya başlamıştı. Buranın bu kadar sıcak olduğu bilgisini kimse vermemişti bana. Tamam yaz ayında her yer sıcak olurdu ancak bu sıcaklık dayanılır gibi değildi ki.

Saçlarımın açık olmasına daha fazla dayanamayacağım farkındalığı ile çantamın içine attığım tokayı uzanıp aldım. Saçlarımı topuz yapmaya çalışırken, gözlerim ilerideki masada oturan bir çocuğa değmişti. Çocuğun gözleri de bende olduğu için bakışlarımız çakışırken, çocuğun yüzünde bir gülümseme yer edindi. Gözlerimi devirdim ve bakışlarımı çocuktan çekip saçlarımı hızlıca bağladım.

Bu erkeklerdeki özgüven neredendi acaba?

Masanın üzerindeki limonatama uzandım ve sırtımı yeniden sandalyeye yasladım. Bu sırada telefonuma da bir bildirim düşmüştü. Mesajın Eylül'den geldiğini fark edince, yanımdaki Egemen'e ekranı göstermemeye çalışarak mesaja baktım.

Eylüş: Karşı masadaki kıvırcık çocuk sürekli sana bakıyor Piro, tatlı da çocuk kıvırcık falan (13:42)

Telefonu kapattım ve masanın üzerine koydum. Gözlerim yeniden karşı masaya değerken, hafifçe kısılmıştı da. Kızlı erkekli kalabalık bir gruptu masada oturanlar. Aralarında en dikkat çekeni daha yeni de göz göze geldiğim kıvırcıktı. 

Uzun boylu ve yapılı olduğu belliydi. En azından giydiği tişört onu yapılıymış gibi gösteriyordu. Esmer tenliydi ve yüz hatları fena değildi. Saçlarının kenarları kısaydı, tepesi ise normal boyuttaydı. Alnına birkaç tutam kıvırcık saçı dökülüyordu. Fena çocuk değildi gerçekten de. Ama benim için dikkat çeken bir yanı da yoktu, çünkü okuldaki birçok kişi bu çocuk gibiydi.

YULAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin