Bolca yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayın. Keyifli okumalar!
On Beşinci Bölüm: MAÇ GÜNÜ
Erkekleri hep iyi tanıdığımı düşünürdüm. Çünkü onlarla iletişimim ve etkileşimim çok fazlaydı. Yani hayatımın herhangi bir noktasında, herhangi bir erkekle ilgili bir durumu oldukça kolay bir şekilde çözümleyebilir ve açığa kavuşturabilirdim. Ki bunu yapmam için, karşımdakini iyi tanımama bile gerek yoktu. Çünkü erkekler çok düzlerdi ve kendilerini oldukça basit bir şekilde ele verebiliyorlardı.
Anneannem ise erkekleri asla tanımadığımı söylerdi. Ben genelde bunu bana zıt düşmek için söylediğini düşünürdüm. Çünkü anneannem genel olarak bana zıt düşmeyi ve benimle uğraşmayı çok severdi. Değişik bir fantaziydi evet... Sonuç olarak galiba anneannem haklıydı.
Ben erkekleri asla tanımıyordum.
Zaman durmuş ve ben ölmüşüm de, Adal bir melek kılığında karşıma gelmiş gibi geçen bir sürenin sonunda beynimin yavaştan çalışmaya başladığını hissettim. Kaşlarım hafifçe çatılırken bedenimi ele geçiren şoktan kurtulmaya çalıştım. "Anlamadım?"
Adal, bileğimdeki elini yavaşça kendine doğru çekti ve derin bir nefes aldı. Bakışlarını benden çekip cama doğru çevirirken, ben hala sorar bakışlarımı onun üzerinde tutuyordum. Birden ıssız adam rolüne bürünmesi normal miydi yoksa kaçıyor muydu? Bence ikincisiydi. "Bende anlamıyorum." dedi kısık çıkan sesi ile. Kaşlarım biraz daha çatılırken, prenses kişiliğimden sıyrılıp suratına bir tane patlatmak istedim. Şuan bunu yapsam sorunlarımın çoğu çözülürdü bence. Adal hakkında kötü planlar yapmak için beynimin tüm kıvrımları aynı anda çalışmaya başlarken Adal bakışlarını bana çevirdi ve gözlerini yüzümün her noktasından dolandırdı. "Kafamı çok karıştırıyorsun." diye mırıldandı en sonunda gözleri gözlerimi bulduğunda.
Söyledikleri egomu okşarken, hissettiklerim konusunda yalnız olmadığım için sevindim. Demek ki kafası karışan ve mala bağlayan tek insan ben değildim.
Yüzümde bir gülümseme oluşmasına engel olamadım ve Adal'a üstten bakışlar attım. Yeterince kafamın karıştığını belli etmiştim, şimdi yeniden Piraye Anat olma vaktiydi. "Genelde öyle derler." dedim elim kapıya uzanıp tek hamlede kapıyı açarken. Sözlerim Adal'ın kaşlarının çatılmasına ve yüzünün gerilmesine neden olurken çantamı kaptığım gibi arabadan indim. "Tavsiyem..." diye mırıldandım kapının kolunu tutup arabanın içine doğru eğilirken. "Kafanı toplaman yeni transfer." diyerek hızlıca ekledim. "Malum, hiç tipim değilsin."
Adal'ın bir cevap vermesine izin vermeden kapıyı kapattım ve saçlarımı savurarak arabadan uzaklaştım. Yüzümdeki geniş gülümseme, okuldakilerin bakışlarının araba ve benim aramda gidip geldiğini fark edince sönerken kulaklarıma arabanın sesi doldu. Adal'ın ifadesini düşünüp gülmeye devam etmek istesem de ikimizin de zaten fazlaca dikkat çektiğini düşünerek vazgeçiyordum.
Hızlı adımlarım kızların beklediği yöne doğru ilerledi. Onlara da söyleyecek birkaç çift lafım vardı. "Bundan sonra..." diye mırıldandım kızların yanına ulaştığım anda. İşaret parmağımı ikisinin burnunun ucuna doğru kaldırmıştım. "Baş düşmanım sizsiniz." diyerek hızlıca devam ettim. Kaşlarım çatılmış, gözlerim de olabildiğince kısılmıştı. "Ben Fenerbahçeysem, siz Trabzon Sporsunuz."
Eylül gözlerini devirirken koluma girdi. İmalı bir bakış fırlattı suratıma doğru. "Ferihalık yapma Piroş." dedi heyecanlı çıkan sesiyle. "Anlat bakalım, ne konuştunuz?"
"Umarım benim salak abim yine bir davarlık yapmamıştır." dedi Adel emin olamayarak. Abisinden her şeyi beklediği o kadar belliydi ki... Yani ne desem şaşırmayacak gibiydi. "Yaptı." dedim omzu silkerken. Ardından Eylül'ün kolundan çıktım ve ikisinin suratına baktım. İçimden kendi kendime gülerken, dışımdan umursamaz bir havaya büründüm. Önüme gelen saçımı yavaşça kulağımın arkasına alırken, "Kafamı karıştırıyorsun, dedi." diye mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YULA
Fiksi Umum'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever: 4' Tek bir dünyada, nasıl olurdu da birbirinden çok farklı iki dünya olabilirdi? *** "Abart." dedi Eylül memnuniyetsiz ifadesi ile bana bakarken. "Gayet tatlı bir çocuk. Kıvırcık falan, beğendim ben." diyerek d...