Bölüm 18

802 31 16
                                    

Ellerini başının arkasında birleştirmiş kafasını sıkıyordu Deniz.

"Yemin ederim, sendin."

"Kapıyı neden kilitlemedin, Nil? Aklını mı yitirdin?"

"Rüya görmüş olmalıyım. Ben... ben bazen uyanıkken düşler görüyorum."

Deniz telefon konuşmamızdan yarım saat sonra perişan halde gelmişti. Polisi aramıştı. Ama ne gelen vardı ne de giden. Telefonda o kadar paniklemişti ki bizi dalga geçen ergenler sanmış olabilirlerdi.

Henüz kendim olayı idrak edememiş, korkumu bastıramamışken; yanına sinmiş onu sakinleştirmeye çalışıyordum.

"Sana benziyordu, sen gibi kokuyordu. Ama saç stili, yüzü daha farklı gibiydi."

Koluna dokunduğumda, teninin buz kestiğini fark ettim.

"Deniz... Deniz sankinleş."

Bir anda uyanmış gibi oldu, elleri ellerimi buldu.

"Lütfen Nil. Ne olursa olsun, şu lanet olası kapıyı kilitle."

"Tamam, tamam özür dilerim."

Neden bu kadar korktuğunu anlayamamıştım. Ama daha sonra kurcalamak için şimdilik bir rafa kaldırdım.

Bir süre yüzü ellerimin arasında kaldı. Sevgiye muhtaç bir çocuk gibi görünüyordu.

"Kaza nasıl oldu?"

"Yanlış bir yola saptım. Yol demeye bin şahit ister. Araba kaydı ve ilk önüme çıkan ağaca girmiş bulundum."

"Bir şeyin yok, değil mi?"

Hızla vücudunu kontrol etmeye başladım. İyi olduğundan emin olduğumda beni kucaklayıp yatağa taşıdı.

&

Beni duşta yakaladı sabah. En başından beri hayran olduğum o zarafetle yürüyerek, çırılçıplak daldı banyoya. Suyun sıcaklığına rağmen tüylerim diken diken oldu.

Üzerimde ne tür bir etki bıraktığını gayet iyi bildiğini, duşun altında bana katıldığı sırada yüzünde beliren bilmiş gülümsemeden anladım.

Ben de intikam almak için önce sabunlu ellerimi tanrılarınkini andıran bedeninin her yerinde dolaştırdım, sonra da eğilip emmeye başladım onu.

Hırıltılı bir sesle verdiği emirler, giyindiğim süre boyunca kafamda yankılanıp durdu. Boğazımdan aşağı bütün şiddetiyle boşalmadan önce savurduğu tehditteki gibi, duştan çıkıp beni bir an önce becermesin diye hızla giyindim.

"Paçayı kurtardığını düşünmüyorsundur umarım."

Peşime takılıp hemen ardımdan mutfağa girmişti. Hala dün gece ne yaşadığımı düşünüyordum.

Dolaptan süt alıp kendime bir bardak doldurdum. Canım kahve ya da kahvaltı çekmiyordu. Uzun bir yürüyüşe ihtiyacım vardı. Spor ayakkabılarımı giyerken Deniz aşağı indi.

"Seni arayacağım." dedi ve beni kafamdan öpüp evden çıktı. Arkasından bakakalmıştım.

Benden uzaklaşması iyiydi. Dün geceyi atlatabilmiş değildim. Ertan beyi arayıp durumu anlattım. Benimle yarın görüşebileceğini söyledi. Güzel.

Uzun bir yürüyüşe çıktım. Düşüncelerden arınmamı sağlıyordu. Telefonum çaldığında arayanın Deniz olduğunu gördüm. Başta açmadım ama ısrar edince açıp kulağıma götürdüm.

"Bu akşam seni yemeğe çıkarmak istiyorum. Sonra da evime götürmek."

"Benden bıkacaksın diye korkuyorum." Hislerimi böyle açık ifade etmek huzursuz hissetmeme neden olmuştu.

"Mazeret uydurmayı bırak."

"Öyle değil. Seni bunaltmak istemiyorum sadece."

Onu gücendirdiğim için kızdım kendime. O gayret ederken bana düşen de takdir etmekti. Hevesini kırmak değil.

"Nil." İç geçirerek soluk verdi.

"Bana güvenmek zorundasın. Ben sana güveniyorum."

"Yemek ve sonradan senin evin o halde."

Yürüyüş bitmişti. Eve dönmek için derin bir soluk alıp koşmaya başladım.

Yetiştirmem gereken yazılar bittiğinde saat 19:00'a geliyordu. Kalkıp giyinmek için dolaba yürüdüm. Uzun kollu bir elbise tercih ettim.

Hazır olduğumda saat 21:00 olmuştu. Kapının ya da telefonumun çalmasını bekliyordum. Kapıdan ses geldiğinde ayaklandım.

O da süslenmişti. Yeni traş olduğu her halinden belliydi. Siyah bol kesim bir kazak tercih etmiş. Altına da siyah kot giymişti. Tek elini bana uzattı.

"Çıkalım mı?"

Elinden tutup bana arabaya kadar eşlik etmesine izin verdim. Yorgunluktan ağrıyan başımı hiçe sayarak. Doğruca kendi evine sürdü.

"Konuşup tartışmak için güzel bir yer diye düşündüm."

"Tartışacak mıydık? Bundan haberim yoktu, yemek yiyeceğiz sanıyordum."

Cevap vermek yerine gülümsedi.

"Benimle birkaç günlüğüne Kuşadası'na gelmeni istesem, yapar mıydın bunu?"

Önce düşündüm.

"Yanıma laptop alıp arada çalışmam seni bozmazsa olur."

"Ciddi misin? Hemen sana da yer ayarlıyorum."

"Niçin gidiyoruz?"

"Bir arkadaşımın düğünü var. Bana eşlik etmeni istiyorum."

Gülümsedim. Bu plan hoşuma gitmişti. Üstelik Serralar yokken yalnız kalmayacağım anlamına geliyordu.

Donuk pizza ısıttık. Yağmur yağdığı için şöminenin karşısındaki masada oturuyorduk.

"Rüyalarımda kendimden kaçıyorum."

Ani itirafı sessizliği bozmuştu. Devam etti.

"Olmak istemediğim bir kişi var, rüyalarımda ona dönüşüyorum."

Hala yorum yapmamıştım.

"Bazen saçma yerlerde uyuyakalıyorum. Nil, sence kişilik bölünmesi yaşıyor olabilir miyim?"

Titremeye başlamıştım.

"Sen senin yanına gelen kişiyi tarif ettiğinde, rüya olmasından ziyade onun gerçekten ben olabileceğimi düşündüm."

Söyleyecek bir şeyler arıyordum. O sırada gözleri beni buldu.

"Neden bir şey demiyorsun?"

"Bu mümkün mü?" Şaşkınlığım sesime yansıyordu.

"Evet. Seni korkutmamak için söylememiştim. Mutfak tezgahındaki çiçekleri gördüğümde de hatırladım. Onları aldığımı hatırlıyor, sana getirdiğimi hatırlamıyordum."

Şimdi de bana düşünmek için zaman vermişti.

"İstersen seni evine geri bırakabilirim." Sesi oldukça mahçuptu, hayır dememi bekler gibi bir hali vardı.

"Hadi yatalım, uzun bir gün oldu."

Güneş BatıncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin