Bölüm 24

496 23 12
                                    

Gecenin bir vakti nabzım hızlanmış, soluklarım sıklaşmış halde uyandım. Şaşkınlık içinde bir an hareketsiz yattım ve kendimi toparlayıp nerede olduğumu idrak etmeye çalıştım.

Odamdaydım. Kabus görmüş olmalıydım ancak hiçbir şey hatırlamıyordum. O an bir parfüm kokusu burnumu gıdıkladı. Deniz. Kafamı çevirdiğimde yanımda yattığını fark ettim.

Sessizce nefes alıp veriyordu ve giyinikti. Nasıl daha önce fark etmediğime şaşırdım. Saat kaçta gelmişti acaba? Ayrı geçirdiğimiz onca günden sonra yine de yalnız kalma ihtiyacı hissetmiş olabileceği hissi kızdırmıştı beni. Telefonumun kırık ekranına baktım. Mesaj falan yoktu. Habersizce gelip yanıma yatmıştı.

Dirseklerimin üzerinde doğrularak ona baktım. Başının üstüne attığı sağ kolu, yüzünün etrafına düşen saçları çerçeveliyordu. Yüzünde bir tuhaflık vardı ama kestiremiyordum. Kim deri montla yatağa girerdi ki?

Sol kolu aramızda, örtülerin üzerindeydi. Kolunu bir ağ gibi kat eden kalın damarlar yumruk yaptığı eline ulaşınca belirsizleşiyordu. Dinlenirken bile huzursuz görünüyordu.

İçimdeki gerilim ve güçlü iradesinin sessiz çabasıyla ona doğru çekildiğim hissi daha da arttı. Sanki aramızdaki görünmez ip beni ona doğru çekiyordu.

Onu uyandırıp neden burada olduğunu sormak istedim. Ama bir yanım bunu yapmamamı söylüyordu. Sabahı bekleyebilirdim.

Telefonumu kurcalarken uykumun da kaçtığını fark ettim. Hızla banyoya yürüdüm ve bir pijama giydim. Madem uyuyamıyordum en azından çalışabilirdim. Okumam gereken yazılar vardı. Ve bu hafta içi bir gün editörümle buluşmam gerekiyordu.

Bir sigara alıp salona doğru yürüdüm. Karnım acıkmıştı. Sandviç yemekten çok sıkılmıştım. Evde kalan malzemeleri kontrol ettiğimde kesinlikle markete gitmeliyim diye düşündüm. Soğutucuda donuk poğaça bulduğumda mutluluktan ne yapacağımı şaşırdım ve hızla onları fırına attım.

Bu teyzemden kalan bir alışkanlıktı. Beceriksiz bir kadın olduğundan kayınvalidesi bu şekilde atıştırmalıklar hazırlar ona gönderirdi. O da dondurup daha sonra yemek için buzlukta bekletirdi.

Ben de uyuyamadığım gecelerde kalkıp hamurişi yapardım. İkram edeceğim fazla misafirim ya da komşum olmadığından dondurup soğutucuya atmaya karar vermiştim. İyi yapmışım.

Dolapta son kalan portakalları da sıktım ve bir bardak meyve suyu çıkardım. Sonra sigaramı yakıp fırının önünde oturdum.

10 dakika sonra kahvaltım hazırdı. Televizyonun başına geçip bir film aramaya başladım. Uzun zamandır güzel bir korku filmi izlememiştim. Hepsini tükettiğimden izleyecek bir şey bulmak oldukça zordu. Keşfet ekranını o kadar kaydırdım ki netflix'in gizli hazinelerinden bir iran filmi buldum. Doğu kültüründe hiçbir şey ilgimi çekmezdi aslında. Filmlerine de tahammül edemezdim. Bir cin filmi olduğundan bahsediliyordu. Ben de açıp izlemeye başladım.

Film 1980'de iran ve ırak savaşının ortasında geçiyordu. Eşinin savaşa gitmesiyle yalnız kalan bir anne ve kızının başından geçenleri anlatıyordu.

Oldukça gerildim ve hoşuma gitti. Film biterken gözlerim uykuya direnemedi ve koltukta uyuyakaldım.

Gözlerimi tekrar açtığımda kapı gıcırdıyordu. Sabah olmuş, geniş salonum tamamen güneş almıştı. Mutfak lavabosuna yüzümü yıkamaya gittiğimde Serra içeri girdi.

"Günaydın güzellik."

"Günaydın bekçi."

"Böyle dersen küserim ve gelmeyi bırakırım."

"Hayır lütfen beni bırakma." Gülümsedim.

"Bir kahveye ihtiyacım var." Benim de.

"Ne yazık ki kahvem bile kalmadı. Markete gitmem gerekiyor."

"Hadi gidelim o halde, kahve de içeriz gitmişken."

"Deniz burada."

"Nerede?"

"Yatakta odamda. Muhtemelen uyuyordur hala. Gidip bakayım."

Paytak adımlarla odama yürüdüğümde aynı parfüm kokusunu aldım. Güzel. Uyuyor olmalıydı. Odama girdim. Yatağım düzgünce toplanmıştı ve kimse yoktu. Tanrım ne kadar sessizdi. Bir sapık gibi evime girip benimle uyuyup sonra da gitmişti. Telefonumu tekrar elime aldım bir mesaj atmıştır herhalde diye düşünerek. Ama yoktu. Lanet olası haber bile vermemişti.

Hızla bir kot şort ve askılı bir bluz geçirdim üzerime. Serra'nın yanına ulaştığımda bahçede sigara içiyordu.

"Hayret nereden esti?"

"Kahvesiz kalınca senin sigaralarına dadanmak istedim. Eğlenceli bir sabah olsun diye."

"Pekala hadi gidelim, Deniz burada değil."

Cüzdanımı ve anahtarlarımı küçük bir çantaya koyup evden çıktım. Kapıyı da sıkıca kilitledim.

Yolda Serra'ya olanlardan bahsettim.

"Neden izinsiz bir şekilde evine girebiliyor? Anahtar vermemeliydin ona."

"Serra, bir anda tavrını değiştirme lütfen. Başlarda izin vermem konusunda teşvik ediyordun beni."

"Evet ama hata yaptığımı fark ettim. Bilmiyorum, endişelenmeli miyim?"

"Hayır." Arabama ulaştığımızda hızla bir benzinliğe sürdüm.

Önce benzin aldım sonra da markete girip birer soğuk kahve aldım. Arabaya tekrar döndüğümde Serra yine tüttürüyordu.

"Hey, onu burada yapmamalısın."

Kahvesini uzattım ve elinden sigarayı aldım.

"Senin canını sıkan bir şey mi var?"

"Yoo, iyiyim ben."

"Hayır değilsin."

Arabayı merkeze doğru sürmeye başladım. Kampüs içinde büyük bir süpermarket vardı. Serra benden gözlerini kaçırıyor beni daha da meraklandırıyordu.

"Mark ile bir sorun mu var?"

"Hayır, hallettik onu."

Markete ulaştığımızda bu konuyu tekrardan açmak üzere kapattım. Arabadan inip yürürken Serra da Mark'ı aramış, alışveriş listesini istemişti.

İlk önce meyve sebze reyonunun altını üstüne getirdim. Genelde aylık alışveriş yapardım o yüzden buzdolabımı dolduracak kadar aldım. Hatta tüketmeyeceğim bildiğim sebzeleri bile sepete ekledim.

Reglim yaklaşıyordu bunu ruh halimden anlayabiliyordum. Abur cubur olarak canım ne çekiyorsa aldım. Evde kendim de bir şeyler pişiririm diye pasta malzemelerine de dadandım.

En sonunda kocaman bir alışveriş arabam olduğunda kasaya gittim. Serra da beni takip etmişti.

Uzun bir kuyruk yoktu ama yine de yaklaşık beş dakika beklememiz gerekecekti.

"Nil, sana bir şey söylemem gerek." Ah sonunda diye düşündüm.

"Dinliyorum."

"Deniz ile Mark konuşurken bir emlakçıdan bahsetmişler. Deniz daha doğrusu Mark'ın tanıdığı bir emlakçının ona yardımcı olduğunu söylemiş."

"Evet?"

"Geçen gün bu emlakçı arkadaşla konuştuklarında Mark ona Denizden bahsetmiş."

"Serra, lafı uzatıyorsun."

"Emlakçı Deniz'i tanımıyor. O evlerin hepsi 2 yıl önce satılmış."

"Yani? Önceden satın almış yeni yerleşmiştir?"

"Bilmiyorum, yine de rahatsız etti beni. Ve eminim bize yeni satın aldığını söylemişti."

Bu cümleden sonra gerçekler kafama dank etti. Beni ilk başta farklı bir eve götürüşü, daha sonra Serralar ile beni farklı bir evde ağırlayışı... Yalan söylüyor ve insanların evine zorla giriyor olabilir miydi?

Güneş BatıncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin