Gözlerimi hiç ayırmadım gözlerinden. Bir yandan ikimizi birden uyaracak şeyler yaparken, bir yandan da hayranı olduğum o tutkulu aşığın izlerini arıyordum. Yoktu o aşık. Öfkeli bir yabancıydı bana bakan. Mesafeli tavrıyla bana meydan okuyor, hatta alay ediyordu benimle.
Kalın aletinin ucunu içime alarak beni aralamasına izin verdim. Sonra da kalçamı bir anda hızla indirdim. Ta derinlerime saplanmış, neredeyse dayanamayacağım kadar zorlamıştı beni. Bir çığlık attım.
"Tanrım." dedi Deniz sarsılarak. "Lanet olsun."
Onun kontrolsüz patlayışı kışkırtmıştı beni. Dizlerimi koltuğa bastırıp, ellerimi onun ellerinin iki yanına koyarak yükseldim ve titreyen cinsel organımın sımsıkı sardığı aletinin üzerinden kalktım. Sonra yeniden kaydım aşağıya, artık onu da ıslattığı için bu kez daha kolay oldu. Kalçalarım bacaklarına değdiğinde taş gibi sert kaslarını hissettim. Bedeni yalanını açık ediyordu, kayıtsız değildi. Yeniden yükseldim yavaşça.
Ben inlerken o da huzursuzca kıpırdandı ve kalçasının o muhteşem dairesel hareketine engel olamadı.
"O kadar hoşuma gidiyorsun ki..." diye fısıldadım, sızlayan hevesli cinsel organım onun azgın aletini okşarken. "Yalnızca sen lazımsın bana Deniz."
"Bunu unuttun ama." dedi sertçe. Koltuğun arkasını kavrayan ellerinin kanı çekilmişti artık. Amacının oraya tutunmak mı yoksa bana dokunmaktan kaçınmak mı olduğunu anlayamamıştım.
"Asla. Bunu asla unutmam."
"Onu neden öptüğünü söyle bana."
"Bilmiyorum." Nemli alnımı onunkine yasladım. Tuttuğum gözyaşlarım gözlerimi yakıyordu. "Yemin ederim, bilmiyorum."
"O zaman kapa çeneni ve getir beni."
Suratıma bir tokat atmış olsa daha fazla şaşırtamazdı beni. Doğrulup geriye çektim kendimi. "Siktir git."
"İşte şimdi basmaya başladı kafan."
Sıcak gözyaşları yanaklarımdan aşağı döküldü.
"Bana bir fahişeymişim gibi davranma."
"Nil." Alçak ve hırıltılı sesi uyarı yüklüydü ama gözleri kederliydi. Benimkiler kadar acı doluydu.
"Durmak istersen hayır demen yeterli."
Tek bir kelimeyle son verebilirdim bu ıstıraba. Ama şimdi yapamazdım bunu. Çünkü öfkeliydi, beni sınıyordu. Aklında bir şey vardı ve eğer şimdi vazgeçersem bunun ne olduğunu asla öğrenemeyecektim.
Ellerimi biraz arkaya götürüp dizlerine koydum. Neyim var neyim yoksa ortaya koyarak, kendimi aletine vura vura düzüştüm onunla. Soluğu tıslayarak çıkıyordu, sıkılı dişlerinin arasından.
Sonra gelmeye başladı. İçimi öyle bir tazyikle dolduruyordu ki, her kavurucu meni dalgasını hissediyordum. Bu hisse bayılarak bir çığlık attım. Beni darmadağın edecek bir orgazmın peşindeydim.
Onu art arda iki kez tatmin eden bedenim o kadar gerilmişti ki rahatlama ihtiyacıyla kıvranıyordu.
Ama o hareket etti, beni belimden yakalayıp hareketlerimi engelledi. Aletini ta derinlerde tutarak doldurdu içimi. Gelmemi mahsus engellediğini anlayınca dilimin ucuna gelen çığlığı zor bastırdım.
"Söyle neden Nil?" diye bağırdı.
"Bilmiyorum!" diye bağırdım, kalçamı oynatmaya çalışarak. Beni daha da sıkı tutunca omuzları yumrumladım hırsla. İçimden çıktı.
İzin vermiyordu. İnadına.
Klitorisimdeki zonklama ve boş kalan içimin zavallı kasılmaları çıldırtıyordu beni. Bedenimin boşalmaya ihtiyacı vardı.
Deniz sakin sakin soluk alıp veriyordu. İki parmağını aniden içime soktu, bense tırnaklarımı koltuğun siyah deri kaplamasına geçirdim. Hiç acele etmeden içeri sokup çıkardığı parmaklarıyla beceriyordu beni, orgazmın eşiğinde bekletiyordu. Aleti arkamdan kıçıma sürtüyordu. Kafayı yiyecektim.
"Deniz."
"Söyle bana, Nil." diye mırıldandı kulağıma. "Arkandan geleceğimi... Seni öyle bulacağımı biliyordun..."
Gözlerim sımsıkı kapandı, ellerim yumruk oldu.
"Bil-mi-yor-um. Kahretsin. Bilmiyorum dedim ya!"
Parmaklarını çekti. Bu kez aleti zorluyordu içimi. Bir an bastırılmış bir inlemeyle soluğunun kesildiğini duydum, sonra düzmeye başladı beni.
"Evet!" dedim soluk soluğa. İyice gerilmiştim beklentiyle.
Daha cinsel organımı ilk kavrayışında kendini geri çekti ve bir kez daha uçurumun kenarında asılı bıraktı beni. Öfkeyle bağırarak kalkmaya ve dayanılmaz bir işkencenin kaynağı haline gelen bu sevgiliden uzaklaşmaya çabaladım.
Şeytanın ta kendisi gibiydi kulağıma fısıldarken.
"Söyle neden Nil? Şu anda onu mu düşüyorsun? İçindekinin onun aleti olmasını mı isterdin?"
Bir kez daha bağırdım. "Senden nefret ediyorum! Sadist bencil bir oros..."
Yine içime girmişti. Bir dakika daha tahammül edemeyeceğimi hissederek, klitorisime parmaklarımla ulaşmak için çabaladım, tek bir dokunuş yetecekti şiddetle gelmeme.
"Hayır." Deniz bileklerimden yakaladı ve ellerimi koltuğun üstünde tuttu.
Çırpınıyor, bağırıyor, aklımı kaybediyordum. İstese yalnızca aletiyle getirebilirdi beni.
"Senden nefret ediyorum." dedim hıçkırarak.
Üzerime eğilip soluk soluğa fısıldadı kulağıma.
"Söyle Nil. Neden?"
İçimde mayalanan hiddeti bir anda kustum.
"Çünkü hak etmiştin! Çünkü bunun nasıl bir his olduğunu anlaman gerekiyordu. İnsanın canını nasıl yaktığını bilmeliydin. Seni bencil domuz!"
Durdu. Derin bir soluk verdiğini hissettim. Kanım kulaklarımın içinde öyle bir gümbürdüyordu ki, Deniz'in sesindeki şefkatli yumuşamayı zavallı aklımın bir hezeyanı sandım önce.
"Bebeğim." Dudaklarını dudaklarımın üzerinde dolaştırdı. Bileklerim bırakıp dolgunlaşıp, ağırlaşmış memelerimi avuçladı.
"Benim inatçı, güzel bebeğim. İşte nihayet ulaştık gerçeğe."
Kalçasını hareket ettirmeye başladı. Bir yandan aletini içime doğru sokup çıkarıyor, diğer yandan da klitorisimi ovalıyordu.
Boğuk bir sesle adını haykırarak geldim. Başını eğerek dudaklarını alnıma bastırdı.
"Tek istediğim sensin Nil. Başka kimse yok. Asla da olmayacak."
Benim anlamadığım şeyi o anlamıştı. Yumuşacık bir özenle öptü beni. Dudaklarımda ondan başka kimden iz kalmışsa hepsini silip attı.